• Sonuç bulunamadı

1.2. Dindarlık

1.2.1. Din ve Dindarlık Tanımları

1.2.1. Din ve Dindarlık Tanımları

Din, çok yönlü niteliğe sahip olmasından dolayı tanımlanması güç bir kavram olarak karşımıza çıkmaktadır. Yeryüzünde birçok farklı din bulunması, dinin mahiyeti, tanımı yapanın kişiliği, tanımın yapıldığı dönemin siyasi, iktisadi ve sosyal özellikleri, o dönemde hâkim olan kültür, dinin zaman içerisinde değişme göstermesi gibi etkenler dinin tanımlanması noktasında güçlük çıkarmaktadır (Yaparel, 1987).

Din kelimesi, Arapçada ceza, mükâfat, hüküm, hesap, itaat, boyun eğme, ibadet, adet, hal, şeriat, kanun, yol, mezhep, millet gibi anlamlara gelmektedir (Izıtsu, trh. ; Küçük, Tümer, 1993). Latincede ise din kelimesinin, bir şeyi vazife edinmek, tekrar tekrar okumak, ihmal etmemek anlamına gelen “re-legere” veya bağlanma

anlamına gelen “re-ligare”den çıktığı ileri sürülmüştür. “Religion” kelimesinde her iki anlamın da bulunduğu savunulmuştur (Günay, 2010; Küçük, Tümer, 1993).

İslami literatürde birçok din tanımı yapılmıştır. Gazzali dini, “kul ile rabbi arasındaki muamele “ olarak tanımlamıştır. Seyyid Şerif Cürcani’ye göre ise “ din, akıl sahiplerini peygamberin bildirdiği şeyleri kabule çağıran ilahi bir kanundur” (Küçük, Tümer, 1993: 8). Muhammed Hamdi Yazır’a göre din, “Akıl sahiplerini hüsn-i ihtiyarlarıyla bizzat hayır ve nimete sevk eden bir vaz-ı ilahi, şeriat ve millet, beşerin ihtiyari fiillerinin hayır ve saadet gayesine doğru ceyeranını temin eden bir yol, bir kanun, bir amil-i manevidir” (Yazır, 1935; 1:

90).

Dinin inanç, ibadet ve ahlakla ilgili yönlerini dikkate alarak geliştirilen bir tanıma göre ise din, “Ferdi ve içtimai yanı bulunan, fikir ve tatbikat açısından sistemleşmiş olan, inananlara bir yaşama tarzı sunan, onları belli bir dünya görüşü etrafında toplayan bir kurumdur. O bir değer koyma, değer biçme ve yaşama tarzıdır” (Aydın, 1992: 6).

İslam âlimlerinin bu tanımlarının birbirlerine yakın ve birçok ortak özellik taşıdığı görülmektedir.

Din kavramını felsefe, sosyoloji, psikoloji, antropoloji ve diğer bilim dalları farklı bakış açılarından tanımlamaya çalışmışlardır. Bazı din tanımlarında dinin bilgi veren özelliği, bazılarında ise ahlâk ve duygu özelliği ön plana çıkarılmıştır (Aydın, 1992). Bu tanımlamalar bazı özelliklerine göre sınıflandırılmıştır. Leuba (1912) akli, hissi ve iradi olmak üzere üçlü bir sınıflandırma yapmıştır. Clark (1985), psikoloji alanında yapılan tanımlamaları üç başlık altında toplamıştır. Birinci grup tanımlarda din ve hayat iç içedir. İkinci gruptakiler genellikle sosyoloji alanında yapılan ve dinin sosyal yönünü ön plana çıkaran tanımlardır. Üçüncü grup tanımlar ise birey ve onun tecrübeleri dikkate alınarak geliştirilmiştir (Yaparel, 1987).

Din psikolojisinin öncülerinden William James’e göre din, “Tek başına ferdin kendisini ilahi kabul ettiği şeyle münasebet halinde olarak mülahaza ettiği durumdaki duyguları, hal ve hareketleri ve tecrübeleridir” (James, 1902; akt. Günay, 2010: 221). Jung dini; “tecrübenin mantık dışı gerçeklerine bağımlı olmak ve boyun eğmek”, Fromm ise “Bir topluluğun bireylerince paylaşılan ve o bireylere belli bir yöneliş, belli bir bağlanma amacı kazandıran herhangi bir düşünce ve eylem sistemi” olarak tanımlamıştır (Fromm, 1990; Jung, 1999;

akt. Mehmedoğlu, 1999: 24).

Glock-Stark dini; “din ya da toplumların kutsal olduğuna inandıkları şey, nihai anlam ile ilgili problemler üzerine yoğunlaşan semboller, inançlar, değerler ve uygulamaların kurumlaşmış bir sistemi” olarak tanımlamışlardır. Vergote’a göre ise “tabiatüstü bir varlık ile ilişkili olan birtakım işaretlerin, davranışların, duyguların ve dilin bütünü”dür (Glock, Stark; 1965;

Vergote, 1999; akt. Mehmedoğlu, 1999: 25).

Sosyolojik açıdan din tanımları çoğunlukla asli ve işlevsel yön dikkate alınarak yapılmıştır. Max Müller dinin konusunu aklın idrak edemeyeceği, anlaşılmaz ve esrarengiz sırların oluşturduğunu kabul eder. Ona göre din, insanın sonsuzu kavramasını sağlayan, akıl ve mantığa tabi olmayan zihni bir melekedir (Günay, 2010; Küçük, Tümer, 1993; Yaparel, 1987). Geertz’e göre din “ İnsanlarda uzun süreli, geniş kapsamlı ve güçlü güdüler yerleştirmeye çalışan bir semboller sistemidir” (Günay, 2010: 218). Emile Durkheim ise dini, “Bir cemaatin meydana gelmesini sağlayan ayin ve inançlar sistemi” olarak tanımlamıştır (Küçük, Tümer, 1993: 6).

Din kavramının tanımlanmasında ortaya çıkan farklı yaklaşımlar çoğunlukla dindarlık kavramı içinde geçerlidir. Genel anlamda kabul edilen bir din tanımının olmaması dindarlık tanımının da olmamasına neden olmaktadır. Dindarlık; bireysel bir deneyim olduğu, kişiden kişiye, kültürden kültüre değiştiği ve bağlı olunan dinin esaslarına göre şekillendiği için tanımlanması zor bir kavramdır (Subaşı, 2002; E.

Uysal, 2005; V. Uysal, 2006). Bu nedenle din psikolojisinde dindarlık tanımlamaları daha çok dindarlığın yansımaları göz önünde bulundurularak yapılmıştır (Aktay, Köktaş, 2007).

Vergote’a göre dindarlık, varoluşun kaynağı olarak Allah’ı görmek ve O’nu iyiliksever bir kudret olarak kabul etmektir (Vergote, 1999). Wach ise dindarlığı yaşanan din olarak tanımlamaktadır (Günay, 2010).

Dindarlık, dinselliğin öznel dünyasında kullanılan bir kavramdır ve sübjektiflik gösterebilir (Subaşı, 2002). “İnsanın iman- amel temelinde ortaya koyduğu dini tutum, deneyim ve davranış biçimini, yani dini yaşantıyı veya dindarca hayatı; inanılan dinin emir ve yasakları doğrultusunda yaşamayı ifade eden ve inanç, bilgi, tecrübe/ duygu, ibadet, etki, organizasyon gibi boyutları olan bir olgu” olarak da tanımlanabilir (Okumuş, 2005: 38).

Dindarlık, genel olarak dini inanç, tutum ve dinin kişi açısından ifade ettiği bireysel önemi kapsar (Uysal, 2006). Bireysel olması açısından sübjektif, sosyal

yansımaları nedeniyle objektif ve gözlemlenebilir özelliğe sahip bir olgudur. Bundan dolayı iç ve dış faktörlerden etkilenebilir, değişebilir ve şekillenebilir (Onay, 2004).

Din ve dindarlık kavramlarının farklı şekillerde tanımlanması aslında dini yaşantının çok boyutlu olduğunu göstermektedir. Dindarlık kavramının daha iyi anlaşılmasını sağlamak ve bireylerin dini yaşantılarında çeşitli şekillerde tezahür eden farklılıkları, benzerlikleri gösterebilmek için dindarlık modelleri (tipoloji) bir çerçeve olarak geliştirilmiştir (Cirhinlioğlu, 2010; Yapıcı, 2002). Bu modeller ile bireylerin kendilerine özgü din anlayışları kategorize edilmektedir (Mardin, 1986).

Yapılan tüm bu tanım ve sınıflandırmalar dindarlığı tam olarak açıklayabilecek durumda değildir. Ancak dindar bireyin iç dünyasına girebilmek ve dindarlığın sosyo-kültürel ortamlardaki tezahürlerini anlayabilmek için dindarlık modellerinin geliştirilmesi ve buna bağlı olarak ölçme çalışmalarının yapılması zorunlu hale gelmiştir (Yapıcı, 2002; Hökelekli, 2010).