• Sonuç bulunamadı

demek suretiyle aslında siyaseti, din vasıtasıyla meşrulaştırmaya çalışmaktadır.

Devlet başkanına bu ifadeyle verilen nitelik bir anlamda yönetilenler katında sultana meşru egemenlik hakkı sağlamakla birlikte sultanın mutlak bir yetkisinin de olmadığını belirtmektedir.

Bu konuyla alakalı olarak İhyâ’da halifelerin, (devlet başkanları) peygamberlerin yalnızca dünyevi özelliklerini aldıklarını, diğer dini liderliğin peygamberlik ile son bulduğunu ifade etmektedir:

“Din ve dünya işlerini bir araya getirmek herkese nasip olmaz. Bu ancak insanların dünyevi ve uhrevi işlerini idare edecek olan peygamberlere nasip olmuştur. Çünkü onlar ilahî vahiyle takviye edilmişlerdir. Diğer insanlar için böyle bir şey söz konusu değildir”148

Buradan da anlaşılacağı üzere idarecilere ulûhiyet verilemeyeceğinin altını çizmektedir. ‘Allah’ın gölgesi’ ifadesini bu çerçevede değerlendirmek gerekmektedir.149

bu üç çerçeveden bakacak olursak, öncelikle dünyevi düzenin sağlanmasının gerekliliğinden başlayalım.

Gazâlî’ye göre toplum içinde dinin yaşanabilir olması insanın bireysel olarak güven ve huzur içinde olması ile mümkündür. İnsanın güven ve huzur içinde olabilmesi sosyal düzenin ve adaletin sağlanmasına bağlıdır. Bunun sağlanması da ancak güçlü bir siyasal iktidar ile gerçekleşebilir. Bu açıdan Gazâlî toplumda dinin etkin olabilmesini devletin varlığına ve güçlü olmasına bağlamaktadır. Hatta burada devletin dini bir renginin olmasına da gerek yoktur.151 Devletin varlığı, düzenin sağlanmış olması din kurumu için yeterlidir. Ancak Gazâlî’nin tavsiyesi devlet başkanının dinini bilmesi, yaşaması ve koruması yönündedir.

Gazâlî, mevcut devlet başkanının dini bir kimliğe sahip olmasa da dünya işlerini düzenlemiş olmasını, halka zulmetmeden adaletle davranmasını din açısından yeterli görmektedir. Çünkü başkan kâfir de olsa zulmetmedikçe idareciliği geçerlidir.152 Dünya hayatının düzenlenmesi din açısından önemlidir çünkü Gazâlî’ye göre, dinin düzeni ancak bilgi ve ibadet ile hâsıl olur. Bunları elde etmekte ancak vücudun sağlamlığı, hayatın varlığı ve selameti, ihtiyaç oranında yiyecek, giyecek ve yatacak (barınacak) bir yerin bulunması, bütün tehlike ve afetlerden uzaklaşmakla mümkündür. Gazâlî şuna emindir ki, “…bulunduğu topluluk içinde emniyette olan, vücudu sağlam ve günlük azığı bulunan kimseye, sanki bütün dünya bahşedilmiş gibidir.”153 Bu da dünyanın düzenlenmesini gerektirmektedir. Dünyanın düzenlenmesi, insanlar için güven ve huzurun sağlanması ise ancak bir sultanın/devletin varlığıyla mümkündür. Gazâlî sultanların ölümüyle meydana gelen birtakım fitne ve fesat olaylarında bunun örneklerinin görülebileceğini söyler. Eğer fitne olayları devam eder ve kendisine itaat edilen başka bir sultan tayin edilerek kargaşaya son verilmez ise karışıklık devam eder ve bu da o ülkede kıtlık ve yoksulluğun baş göstermesine, hayvanların ölmesine ve sanayi tesislerinin durmasına yol açar. Bu arada galip gelen, mağlup olanı soymakla uğraşacak, hayatta kalanların çoğu da kılıçların gölgesinde yok olacaktır. Dolayısıyla

151 Gazâlî, Nasîhati’l-Mülûk, s. 52.

152 Gazâlî, a.g.e., a.y.

153 Gazâlî, El- İktisâd, s. 283.

kendisini ibadete ve ilme verecek kimse kalmayacaktır.154 Böyle bir durumun insanların dünya ve âhiret mutluluğuna ne tür bir katkı sağlayacağı ortadadır. Bu açıdan öncelikle dünya nizamı sağlanmalıdır.

Gazâlî’ye göre milletin başında siyasi bir otorite bulunmalıdır. Çünkü toplumda siyasi bir otoritenin olmaması denizlerdeki başsız hareket eden balıklar gibidir. Büyük ve güçlü olanlar küçük ve zayıf olanları yediklerinden onlar karışıklık içindedirler.

Halkın birbirine olan zorbalıklarını kaldıracak bir otorite bulunmaz ise toplumsal yapı bir düzen içinde olmayacaktır. Böyle bir sosyal gelişme karşısında toplumda insanların dünya işleri iyi olamayacağı gibi belki hayatları da yok olacaktır. Bunun için ülkede siyasi bir otorite yok ise toplumsal düzen bozulup anomi ortaya çıkacağından Allah’ın yeryüzündeki dini de ortadan kalkacaktır. Din, ancak güven ortamında yaşanabilir. Bu konuda filozofların: “Yeryüzünde başkanın olması, Allah’ın bir hikmeti, onun varlığına ve tek olduğuna dair açık bir delildir.” sözünü nakleder; ve devamla, “âlemdeki küçük ve büyük her şey bir yöneticinin tedbirine, idaresine ve tek bir yaratıcının varlığına muhtaç olduğu hususu, zorunlu olarak her akıllı insanın kabul ettiği bir zarurettir” der.

Gazâlî’ye göre akıllı ve inanan bir kimse başkanın zevalini istemez. Böyle bir şeyi isteyenler ancak cahil ve bozguncu kimselerdir. 155

Şimdi dinin korunmasına geçebiliriz. Gazâlî dini maslahatların korunup geliştirilmesini devletin ve devlet başkanının varlığını gerekli kılan temel amaçlar olarak görmektedir. Gazâlî’ye göre dinin muhafazası gerekmektedir, çünkü dönemi için söylersek, gerek filozofların görüşleri gerekse Şiilik ve Batınilik gibi bidat temeline yerleşen fikri akımlar dinin özüne zarar vermektedir. Devlet, toplumun zarar göreceği gelişme karşısında dini savunmalı ve muhafaza etmelidir. Şayet idare edenler ehliyetsiz olursa bu ehliyetsizlik (kötü bir yönetim) ve dolayısıyla bunun doğuracağı adaletsizlik, dinin yanlış anlaşılmasına, yanlış yorumlanmasına kadar gidecektir. Böyle bir yönetim anlayışı içerisinde dinin düsturlarının değiştirilmesi veya kendi arzularına uygun ve asılsız (dinde olmayan) şeylerin ortaya koyulmaları söz konusudur. Bunun sonucunda aykırı yeni düşünce sistemleri (Meşşaî Filozofları, Bâtınililik vb.) ortaya çıkar ki bunlar

154 Gazâlî, a.g.e., s. 284.

155 Gazâlî, Nasîhati’l-Mülûk, s. 59-60.

yönetim kanalıyla insanları kendi taraflarına çekerek dinin özünün bozulmasına neden olurlar. Bunun yerine âlimlere saygı gösteren, halk için din eğitimine önem veren, dini kuralların uygulanmasına çalışan bir yönetim anlayışı, dini muhafaza etmiş demektir.156 Bu bakımdan din ile sultan ikiz kardeştir, arkadaştır. Sultan dinin bekçisidir.157

Din açısından devletin bir başka boyutunu dini hükümlerin uygulanmasındaki fonksiyonunda görmekteyiz. Şöyle ki, dinin yasakladığı veya emrettiği bir şeyin yerine getirilebilmesi ancak bir otoritenin varlığıyla mümkündür. Dinin yasakladığı, toplumun ahlaki değerlerinin kabul etmediği bir uygulama veya davranışı devletin de yaptırım gücünü kullanarak yasaklaması gerekmektedir. Toplumun refahı için bu gereklidir.

Ancak dinin yasakladığı, toplumun ahlaki değerlerine uymayan bir davranışı devletin uygun görmesi ya da yaptırım gücünü (kanunlar) kullanarak yasaklamaması çelişkilere neden olacak, toplumu sarsacak bir gelişmedir.

Gazâlî’ye göre din ile ahlak aynı şey ise ya da yakın arkadaş ise veya yine onun ifadesiyle ahlakın kaynağı da din ise158 devlet de dinin yasakladığı bir olguyu yasaklamalıdır. Dinin devlet tarafından muhafazasından kast ettiği şey bu olmalıdır. Yoksa dini ve ahlaki kuralların devlet tarafından desteklenmediği bir toplumda sosyal çalkantıların yaşanması kaçınılmazdır.

Yan taraftaki şemadan da anlaşılacağı üzere devlet, din ve ahlak toplum içindeki sapkın sosyal ilişkilere yönelik bir bütünlük içinde işbirliği yapmalıdır. Mesela zina, doğurduğu sonuçlar itibariyle insana ve dolayısıyla da topluma birçok zararları olduğu için, dinen yasak kılındığı gibi ahlaken de olumsuz bir davranıştır. Eğer devlet de elinde bulundurduğu gücü kullanarak gayrı meşru ilişkileri yasaklıyorsa bu toplum yararına olacaktır. Bunun aksine, dinin ve toplumun ahlaki değerlerinin yasakladığı söz konusu davranışı devlet de yasaklamıyorsa, bunun toplum ve din adına bir fayda

156 Gazâlî, a.g.e, s. 61.

157 Gazâlî. El- İktisâd, s. 284; Ayrıca bkz. İhyâ, c. I, 51; Fatihâtü’l-Ulûm, s. 216.

158 Gazâlî, Kimya-yı Saadet, s. 384.

DEVLET

İçki Zina Hırsızlık vb.

DİN = AHLAK

sağlamayacağı açıktır. Bunun için Gazâlî’nin anlayışında din ve siyaset birbirini tamamlayan iki arkadaştır, bir başka ifadesiyle ikiz kardeştir. Dolayısıyla din ve devlet toplumun ayakta kalabilmesi için dayanışma ve işbirliği içinde olmalıdır.

İşin bir başka yönü yukarıda da belirtildiği üzere şayet devlet, dini kuralların gerek uygulanması gerekse eğitimiyle ilgilenmez ise dinin cahillik ve taassup yoluyla bozulması, özünden uzaklaştırılması da Gazâlî tarafından mümkün görünmektedir.

Şiilik içindeki zararlı unsurların ortaya çıkması bundan da öte Batıniliğin dinde meydana getirdiği tahribatlar buna bir örnektir. Nizamü’l-Mülk’ün Batınilerin yanlış itikatlarına ve İslam âleminde meydana getirdikleri zararlara karşı resmi bir Sünnî politikası uygulaması devletin dini koruma çabası olarak görülebilir. Bu açıdan Gazâlî’nin de sarayda kaldığı dönem içerisinde bu politikanın bir parçası olduğu düşünülürse, onun devleti dinin muhafazasına yönelik çağrısının kaynağı da ortaya çıkmış olacaktır. Ona göre adaletli, bilgili, verâ sahibi ve dindar bir başkanın yönettiği devletin hizmetine dini vermek suretiyle, toplumun yeniden ihyâsına çaba sarf etmek gerekmektedir. Nihai amaç ise ilim, akıl, siyaset ve din ile insanın dünya ve âhiret saadetidir.