• Sonuç bulunamadı

Dilkeşhâverân

Belgede XV. yüzyılda makamlar (sayfa 138-145)

B. XV YÜZYILDA MAKAMLAR 2.1 Acem

XIII. yüzyılda USKE’da ve XIV yüzyılda ŞDT’da Büzürg-i Şehnâz terkîbine yer verilmemiştir.

2.38. Dilkeşhâverân

XIII. yüzyılda USKE’de ve XIV. yüzyılda ŞDT’da Dilkeşhâverân makâmına yer verilmemiştir.

XV. yüzyılda Maragalı’nın eserlerinde de adı geçmeyen makâm ilk kez AŞEM’de karşımıza çıkmıştır. Ahmedoğlu Şükrullah’ın bu eserinde Zilkeşiheverân olarak adı geçen makâm ellidokuz terkîb arasında altıncı olarak verilmiş ve şöyle açıklanmıştır: “Zilkeşi heverân oldur ki Hüseyinî başlana Irâk karâr ide.” (Kamiloğlu, 2007:168)

KYRM’de Dilkeşhâverân, ellialtı terkîb arasında altıncı olarak verilmiş Zilkeşhâverân ya da Dilkeş adıyla anılabileceği belirtilmiştir. Kırşehirli bu terkîbi şöyle açıklamıştır: “Hüseynî âgâze ide, ine Acem evinde karâr ide.” (Demir, 1985: 58; Sekizli, 2000: 64)

KE’da Dilkeşhâverân, Zîrkeşhâverân adıyla ellisekiz terkîb arasında altıncı olarak verilmiş ve şöyle açıklanmıştır: “Zîrkeşhâverân oldur ki Hüseynî âğâz ide ine

Irâk evinde karâr ide.” (Cevher, 2004a, 12, 47)

RP’de ise elli terkîb arasında yine altıncı olarak verilen terkîbin adı Dilkeşhâverân olarak geçmektedir. RP’de bu terkîb için yapılan tanım, KE’da verilen Hüseynî ile başlayan ve Irâk perdesinde karar verdiği belirtilen tanımla aynıdır. (Cevher, 2004b: 18, 38)

BDM’de ellidört terkîb arasında altıncı olarak verilen terkîb, Zilkeş-i Hâverân adıyla verilmiş ve şu dörtlükle açıklanmıştır:

“Hüseynî’den âgâz-ı idüben Irâk Karâr eyler olursa yokdur nifâk Adı Zil-keş-i Hâverân’dur anun

İşitmekligi kût-ı cândur anun” (Ceyhan, 1997: 731)

AHKE’da ellidokuz terkîb arasında altıncı olarak Zirkeşihâverân adıyla ve yine kendinden önceki kuramcıların verdiği tanımla açıklanmıştır. (Özçimi, 1989: 206)

ŞFMM, LF, LZE ve BAMU’de Dilkeşhâverân terkîbine yer verilmemiştir. K’da ellidört terkîb arasında yine altıncı sırada verilen Dilkeşhâverân terkîbi şöyle açıklanmıştır:

“Hüseynî’den âgâz idüben Irâk

İdiyüzse gendü ünine turâk Adı Dilkeşihâverândür anun

İşitmegligi köti cândur anun” (Cevher, 2009: 8)

SEM’da Zilkeş ve Zirkeşhâverân adlarıyla, ellisekiz terkîb arasında sekizinci sırada yer verilen terkîb şöyle açıklanmıştır:

“ …

Hüseynîden çıkuban çeksen âgâz

Irâk evinde otursan eylesen sâz” (Arısoy, 1988: 130)

KRM’de Dilkeşhâverân, kırksekiz terkîb arasında kırkikinci olarak Zirkeşhâverân adıyla verilmiştir. Kadıoğlu’nun Zirkeşhâveran terkîbi için yaptığı tanım, kendisinden önceki kuramcıların tanımlarıyla aynıdır. (Tezel, 1996: 43, 49)

XIII. ve XIV. yüzyıl’larda, edvârlarda adına rastlamadığımız makâm, XV. yüzyılda hemen hemen tüm kuramcıların eserlerinde açıklanmıştır. Dilkeş, Zirkeşhâverân, Zilkeşhâverân adları ile açıklanmıştır ancak hepsinde de aynı tanım yapılmıştır. Günümüze kadar ulaşabilen Dilkeşhâverân makâmı, XV. yüzyıldan sonra da özellikle XVIII. ve XIX. yy’larda kuram kitaplarında yerini almış ve bu makâmda eserler de günümüze gelebilmiştir. Farklı adlarla da olsa bu makâmın oluşumunun, XV. yüzyılda gerçekleştiği ve ana dizisinin XV. yüzyılda tanımlanan diziden oluştuğu anlaşılmaktadır. Günümüze daha da genişleyerek ve gelişimini tamamlayarak gelen terkîbin XV. yüzyılda seyri, Hüseynî makâmı dizisi ile başlar ve Irâk perdesinde karar verir. XV. yüzyılda birçok edvârda bulunması ve açıklanması, bu makâmın günümüze ulaşabilmesi açısından büyük önem taşımaktadır.

2.39. Dilküşâ

XIII. yüzyılda USKE’da ve XIV. yüzyılda ŞDT’da Dilküşâ makâmına yer verilmemiştir.

XV. yüzyılda Dilküşâ makâmı sadece BAMU’de tanımlanmıştır. Yüzotuzüç devir arasında otuzyedinci devir olarak verilmiştir. Bükeoğlu Alişâh Dilküşâ makâmı dizisini tanımlarken, dizi yanına Nihâvend kaydını da eklemiştir. BAMU’de

“Dilküşâ ve Nihâvend” adıyla verilen dizi Ebced nota yazısı simgeleriyle aşağıdaki

gibi verilmiştir: (Çakır, 1999: 38, 71, 155)

A D V H YA YD Yh YH

T C C T T B T

Bükeoğlu Alişah’a göre Dilküşâ ve Nihâvend Makâmı Dizisi

Yukarıda verilen Dilküşâ makâmı dizisini incelediğimizde, Bükeoğlu Alişah’ın tanımladığı dörtlü ve beşliler arasından, Râst dörtlüsü ve Nişâbûrek (Uşşâk) beşlisinin bu diziyi oluşturduğunu görmekteyiz. Arel-Ezgi kuramına göre günümüzde Râst dörtlüsü ve Çargâh beşlisinden oluşan yukarıdaki dizi, bu şekliyle günümüzde kullanılmamaktadır. Ancak dizi, Râst beşlisi ve Bûselik dörtlüsünden oluşan bir dizi olarak kabul edilirse, Acemli Râst adı verilen dizinin ortaya çıktığı görülmektedir. Dolayısıyla Acemli Râst makâmı adı verilen dizinin temellerinin Dilküşâ ve Nihâvend adıyla XV. yüzyılda atıldığı kanaatindeyiz.

2.40. Dostkâmi

XIII. yüzyılda USKE’da ve XIV. yüzyılda ŞDT’da Dostkâmi makâmına yer verilmemiştir.

XV. yüzyılda Dostkâmi makâmına sadece BAMU’de yer verilmiştir. Yüzotuzüç devir arasında onikinci devir olarak verilmiştir. Bükeoğlu Alişâh dokuz perdeden oluşan Dostkâmi makâmı dizisini, Ebced nota yazısı simgeleriyle aşağıdaki gibi vermiştir: (Çakır, 1999: 70)

A D Z H Y YB YC YV YH T T B C C B T C

Bu perdeleri günümüz nota yazısına aşağıdaki gibi aktarabiliriz:

Yukarıda verilen diziyi incelediğimizde, Bükeoğlu Alişâh’ın tanımladığı dörtlü ve beşliler arasından, Uşşâk dörtlüsü ve Zîrefkend-i Büzürg beşlisinin Dostkâmi makâmı dizisini oluşturduğunu görmekteyiz. Arel-Ezgi kuramına göre Çargâh dörtlüsüne yine bu kuramda yer almayan altı perdenin eklenmesiyle oluşan bu dizi, Arel-Ezgi kuramında kullanılmamaktadır.

2.41. Dügâh

XIII. yüzyılda USKE’da Dügâh, makâmlar arasında sınıflandırılmamıştır. Dügâh adı USKE’da bir başka konumda karşımıza çıkmıştır. Urmiyeli devirlerin perdeleri arasında “D” simgesiyle gösterdiği perdeye Dügâh adını vermiştir. (Uygun, 1999: 98)

XIV. yüzyılda ŞDT’da Dügâh adının geçtiği belirtilmiştir. Ancak başka bilgiye yer verilmemiştir. (Levendoğlu, 2002: 223)

XV. yüzyılda Maragalı eserlerinde Dügâh, yirmidört şûbe arasında birinci olarak verilmiştir. “Bir tanini aralığı değerinde iki sesten ibarettir.” ifadesiyle açıklanmıştır. Bu perdeler Ebced nota yazısı simgeleriyle aşağıdaki gibi verilmiştir: (Bardakçı, 1986: 70)

A D T

Bu perdeleri günümüz nota yazısına şöyle aktarabiliriz.

Maragalı’ya göre Dügâh Şûbesi Perdeleri

AŞEM’de Dügâh, dört şûbe arasında ikinci olarak verilmiştir. Ancak perdeleriyle ilgili herhangi bir açıklama yapılmamıştır. (Kamiloğlu, 2007: 166)

KYRM’de Dügâh, dört şûbe arasında ikinci olarak verilmiştir. Ancak perdeleriyle ilgili başka bir açıklamaya yer verilmemiştir. (Demir, 1985: 81)

KE’da Dügâh, dört şûbe arasında yine ikinci olarak verilmiş ve perdeleriyle ilgili herhangi bir açıklama yapılmamıştır. (Cevher, 2004a: 10)

RP’de öncelikle yirmidört şûbe adı sıralanmıştır. Daha sonraki bir ifadede de

“aslında dört şûbe vardır” açıklaması yapılmıştır. Dügâh da bunların ilki olarak

verilmiştir. Ancak yine perdeleriyle ilgili herhangi bir bilgi verilmemiştir. (Cevher, 2004b: 12)

BDM ve AHKE’da Dügâh, dört şûbe arasında yine ikinci olarak sınıflandırılmış ve başka açıklama yapılmamıştır. (Akdoğan, 1996: 226; Ceyhan, 1997: 727)

ŞFMM’da Dügâh, yirmidört şûbe arasında birinci olarak verilmiştir. Perdeleriyle ilgili herhangi bir açıklama yapılmamıştır. Şirvanlı ayrıca, bazı makâmların bazı memleketlere göre adlarının değiştiğini vurgulamıştır. Dügâh da bunların arasındadır. Horasan’da Dügâh makâmına “Mihrî ” adı verildiğini belirtmiştir. (Akdoğan, 1996: 226)

K’da Dügâh, dört şûbe arasında ikinci olarak verilmiştir. (Cevher, 2009: 4) LF’de bilindiği gibi makâmlar “eski ve yeni bilginlere göre” ifadesiyle sınıflandırılmış ve açıklanmıştır. Şûbeler eski bilginlere göre yirmidört adettir. Bu yirmidört şûbe, “nağme toplulukları” olarak adlandırılmıştır. Dügâh ise sadece bir aralığı olan şûbedir ve eski bilginlerin bu tasnifi içinde yer almamıştır. Yeni bilginlerin verdiği dört şûbe arasında ikinci olarak yerini almıştır. Hatta Ladikli, eski bilginlerin kitaplarında Dügâh şûbesi yer almadığından dolayı, bir grup az bilgili kişilerin bu dört şûbenin varlığını benimsemediklerini de belirtmiştir. (Tekin, 1999: 172, 193)

LZE’da Dügâh, dört şûbe arasında ikinci olarak verilmiştir. İki perdenin oluşturduğu bir tanini aralığından meydana geldiği belirtilmiştir. (Dalkıran, 1983: 13, 53)

BAMU’de Dügâh, yirmidört şûbe arasında birinci olarak verilmiştir. Bükeoğlu Alişâh Dügâh şûbesinin bir tanini aralığını meydana getiren iki perdeden oluştuğu belirterek, Ebced nota yazısı simgeleriyle perdelerini aşağıdaki gibi göstermiştir: (Çakır, 1999: 133)

A D T

Bu perdeleri günümüz nota yazısına aşağıdaki gibi aktarabiliriz:

Bükeoğlu Alişâh’a göre Dügâh Şûbesi Perdeleri

SEM’da Dügâh, dört şûbe arasında ikinci olarak verilmiş ve şu beyitle açıklanmıştır:

“Dügâhun perdesinden girû çık git

Birez seyr eyle girû anda nüzûl it” (Arısoy, 1988: 121)

KRM’de Dügâh yine dört şûbe arasında ikinci olarak verilmiş ve şöyle açıklanmıştır: “Dügâh oldur ki cüzî Kûçek ola nevi ahir kendü hânesin had demiş

idik Râst hânesi üstünde olur âğâzı ve karârgâhı gene kendü perdesidir. Kendü hânesinden aşağa Râst hânesin seyrider işde Dügâhın seyri bu kadardır.” (Tezel,

1996: 35)

XIII. yüzyılda sadece perde adı olarak kullanılmaya başlanılan Dügâh, XV. yüzyılda hemen her edvârda şûbeler arasında sınıflandırılmıştır. Bir tanini aralığını meydana getiren iki perdeden oluştuğu belirtilmiştir. Maragalı’dan itibaren süregelen bu düşünce, XV. yüzyılın kuramcılarının hemen hepsinde aynı olarak devam etmiştir. Ebced nota yazısı simgeleriyle “A-D” perdeleri ile gösterilen Dügâh şûbesinin, XV. yüzyıl sonunda Kadıoğlu’nun sözel seyir tanımından da anlaşılacağı gibi, alanı genişlemiştir. Karar perdesi yine Dügâh olarak verilmiş ancak seyre Râst perdesinden başlanılması gerektiği, Segâh ve Çargâh perdelerini de göstererek yine Dügâh perdesinde karar verdiği belirtilmiştir.

Hatırlanacağı gibi, XV. yüzyılda kuramcıların, şûbeler için tam ve bağımsız diziler olmadıkları, makâmlara eklenilerek onların zenginleşmesini sağladıkları görüşü hakim idi. İşte Dügâh şûbesi için de bazı kuramcılar, birbirini izleyen ve tanini aralığını oluşturan tam iki perdeyi makâm dizileri ile birleştirerek, yeni terkîbler meydana getirmişlerdir. Bu bakımdan Dügâh şûbesinin önemi edvârlarda vurgulanmıştır.

Belgede XV. yüzyılda makamlar (sayfa 138-145)