• Sonuç bulunamadı

DİĞER DİNLERDEKİ UYDURMALARIN DİNİMİ ZE

Bu uydurmaları taşıyanları iki sınıfa ayırabiliriz: Birinci sınıf, İslam’ı dejenere etmek, mantıksızlaştırmak veya kendi asıl inancına benzetmek için kasıtlı olarak uydurmaları dine sokanlar dır. İkinci sınıf ise İslam’a geçme-lerine rağmen kendi eski dini ve örfi alışkanlıklarını üzerlerinden atama-dıkları için bunları dinimize taşıyanlardır. Yahudiler’in kıssaları, Hıristiyan hikayeleri, putperest adetleri, Türkler açısından düşünürsek Şaman adetleri;

hep dinimi zin içine “hadis” veya “içtihad” başlıklı meşrulaştırmalarla gir-miştir. Hacim olarak bakarsak, İsrailiyat denen Yahudi hikayeleri uydurma kaynağı olmakta birinci, Mesihhiyat denen Hıristiyan hikayeleri ise ikinci-dir. Bunlar, Kuran’da meşru dinler olarak kabul gören diğer dinlerde daha evvel kök saldıklarından, dinimize daha rahat geçmişlerdir. Biz sadece bun-lara; İsrailiyat ve Mesihhiyata değineceğiz.

Dinimize İsrailiyat’ı taşıyan kişilerin en başta gelenleri Kab el Ahbar, Vehb bin Münebbih ve Abdullah bin Selam’dır. 12. bölümde ba zı önemli hadis uydurucularına değinirken bunlara da değineceği miz için; 12. bölümü de okuyup İsrailiyat’ı aktaran bu kişilerin ne kadar “gü venilir” olduğunu

görebilirsiniz. Birçok Müslüman, bu aktarımları Ku ran ayetlerinin yanında hikaye etmekte bir zarar görmediler. İşte bu, uydurmaların çoğalma sebep-lerinden biriydi. Bugünkü birçok tefsir ve hadis kitabında, dayanağı bu gibi kimseler olan yüzlerce uydurmaya rastlayabiliriz. Biz örnek olarak sadece iki tanesini verelim. Vehb bin Münebbih’ten rivayet edilen İsrailiyat men-şeli “hadis” denen bir uydurma şöyledir: “Beytul Makdis’in halkı Al lah’ın komşularıdır. Komşularına azap etmemek Allah’ın üzerine haktır. Beytul Makdis’e gömülen kabir imtihanından ve darlığından kurtulur.” Kurtubi’nin tefsirinde de geçen Kab el Ahbar kaynaklı bir uydurma ise şöyledir: “Al-lah Teala kendisini yarattığında Arş dedi ki: Al“Al-lah benden daha büyük bir mahluk yaratmadı. Ve böbür lenerek sallandı. Allah ona öyle bir yılan do-ladı ki o yılanın yetmiş bin kanadı vardı. Her bir kanadında yetmiş bin tüy vardı. Her bir tüyde yetmiş bin surat vardı. Her bir suratta yetmiş bin ağız vardı. Her bir ağızda yetmiş bin dil vardı. Her gün onun ağızları yağmur damlaları, ağaç yaprakları, kum ve çakıl taneleri, dünyanın günleri ve tüm meleklerin sayısı kadar tespih eder. Yılan arşın üzerine dürülür ve arş onun ancak yarısına uzanabilir. İşte o zaman arş alçak gönüllü olmaya başlar.”

Mesihhiyat, yani Hıristiyanlık kaynaklı uydurma hikayelerin, dinimize so kulmasının kaynaklarından olaraksa Temim ed Dari ve İbn Cureyc’i gös-terebiliriz. Hz. İsa’nın yeniden dünyaya geleceği, Deccal, ölüm meleği, cen-net ve cehennem Mesihhiyat uydurmalarının en çok olduğu alanlardır. (20.

bölümde Hz. İsa’nın yeniden dünyaya gelişi iddiasının, Mehdi ve Deccal hi-kayelerinin dinimize nasıl zarar verdiğini göreceğiz.)

Geleneksel anlayışı savunanlar, sırf Kuran’dan dinini anlayan Müslümanlar’a kızdıkları gibi, yabancı İslam araştırmacılarının hadis lerin güvenilmezliğini ifade etmelerine de kızmaktadırlar. Bu araştırmacıların niyeti ne olursa ol-sun, bizi ilgilendiren, onla rın ortaya koyduklarının bilimsel değeridir. Müs-lüman toplumlar da mevcut olmayan özgür ortama sahip olan bu kişilerin, kimi çalışmalarında, hem cid di, hem de düşünülmesi gereken hususları gün-deme getirdikleri bir gerçektir. Onların çalışmalarına objektif bir şekilde yaklaşmalı, ha talarını göstermeli ve ortaya koydukları doğru hususlardan

yarar lanmalıyız. Bu araştırmacılardan özellikle Goldziher’in, Schacht’ın Van Kremer’in, Sprenger’in ve Dozi’nin kitaplarında herkesin ya rarlanabileceği birçok husus olduğu kanaatindeyiz. Bunların en ün lüsü Goldziher şöyle der: “Rabbanilerin (Musevi ve Hıristiyan din adamları) sözleri, uydurma İnciller’den alıntılar, Yunan felsefesinin öğretileri, Fars ve Hind kökenli de-yişler ve daha niceleri hadis ka nalıyla İslam’a girmiştir. Tüm bunlar doğru-dan veya dolaylı olarak İslam kültürünün malı haline gelmiştir. Yine dini kıssalardan büyük bir bölümü İslam’a sızmıştır. Eğer hadislerde kullanılan materyali ve Yahudi din kültürünü incelersek bu ikinciden büyük bölümü-nün, İslam din kültürüne sızmış olduğunu görürüz.” (Goldziher, El Aqide Veş Şeria)

•••

HADİS - KURAN ÇELİŞKİLERİ

K

itabın buraya kadar olan bölümlerinde; önce Kuran’ın kendi diliyle Kuran’ın dinin tek kaynağı olduğunu ortaya koyduk, daha sonra ise Pey-gamberimizin hadisleri yazdırmamasından, mana ile hadis naklinin getir-diklerinden ve daha birçok incelediğimiz konu dan, hadislerin neden dinin kaynağı olamayacağını gördük. Bu bö lümde ise hadislerin dinin kaynağı kabul edilmesinin vahim sonuçlarından birini; uydurulan hadislerin, dinin temel ve tek kaynağı olan Kuran ile na sıl çeliştiklerini örneklendireceğiz.

Yani yapılan yanlışlığın sonuçlarını gö rüp, dinin tek kaynağı olan Kuran’a dönmenin önemini kavrayaca ğız. Kuran ile çelişen hadisleri göstermek için en ünlü hadis kitap larının hadislerini seçtik; daha zayıf hadis kitaplarını si-zin tahmini nize bırakıyoruz. “En güvenilir” hadis kitaplarında Kuran ile çelişen hadislerin olması, hadislerin dinin kaynağı olduğu iddiasını reddet-memiz ve Kuran’a gidip dini yeniden kavramamız için yeterli dir. Kuran ile çelişen binlerce hadis vardır. Biz bu bölümde on tane örnek vermeyi yeterli görüyoruz. Zaten kitabımızdaki birçok ko nunun akışı içinde, Kuran ile çe-lişen pek çok hadis sergi lenmektedir.

Kuran’ın Allah’ın sözü olduğunu nereden biliyoruz? Kimisi, “Kuran öyle söylüyor” diyebilir. Peki birileri Allah’a iftira ederek baş ka kitapları göstere-rek: “Bu da Allah katındandır” derlerse, ne diye ceğiz? Biz Kuran’ın Allah’ın sözü olduğunu ancak Kuran’ı inceleyip, Kuran’ın içerdiklerini değerlendi-rerek iddia edebiliriz. Aynı mantıkla, hadisleri incelersek; Allah’ın dininin

kaynağı olmaya layık olup olmadıklarını görürüz. Nasıl Kuran’ın dinin kay-nağı olup olmadığı bizzat Kuran’ın irdelenmesiyle tartışılabilirse, hadis lerin dinin kaynağı olup olmadığı mevzusu da hadislerin irdelenmesiyle karara bağlanabilir. Kitabımız boyunca Kuran’ı ve hadisleri in celeyip; dinin kayna-ğının ne olduğunu, nasıl olması gerektiğini açı ğa kavuşturmayı amaçladık.

Bu bölümde ve bundan sonraki bölüm lerde göstereceğimiz hadisler; hadisle-rin dinin kaynağı olmaya, Kuran gibi layık olmadıklarını açığa çıkaracaktır.

Kitabımızda eleştirdiğimiz hadisler, hadisçilerin kabul ettiği, en ünlü ha-dis kitaplarının haha-disleridir. Haha-disçilerin reddettiği, “yalandır (mevzudur)”

dedikleri hadisleri almadık. Örneğin “Allah kendi sini yaratmayı isteyince atı koşturdu ve onu koşturup terletti. Son ra kendisini bu terden yarattı” veya

“Allah melekleri iki kolunun ve göğsünün kıllarından yarattı” veya “Allah’ın gözleri hastalandı, melekler Allah’ı ziyarete geldi” veya “Allah’ı rüyada gör-düm. Uzun saçlı güzel bir genç suretindeydi. Yeşil bir elbise giymiş, al tın na-lınları vardı” hadisleri; hadisçilerin duyup da reddettikleri hadislere örnek-tir (İbni Kuteybe, Hadis Müdafası). Meşhur hadisçilerin, bu tarz uydurma hadisleri yalanladıkları doğrudur. Fakat bu bölümde ve bundan sonraki bö-lümlerde “en ünlü”, “en doğru”, “en güvenilir” hadis kitaplarındaki hadis-leri görün ce; hadis kitaplarında doğru ile yalanın ayırt edilemeyecek şekilde karıştığını, hadis toplarken gösterilen doğru ile yalanı ayırt etme çabasının başarılı olamadığını anlayacağız. Zaten Kuran yeterli, eksiksiz ve tüm te-ferruatları içeren kitabımız olduğuna göre böyle çabalara gerek de yoktur.

Kuran’ı iyice düşünmüyorlar mı? Eğer o Allah’tan başkası nın ka-tından olsaydı elbette içinde birçok çelişkiler bula caklardı.

4-Nisa Sûresi 82 Hiç şüphesiz Hatırlatıcı’yı Biz indirdik Biz. Onun koruyu cuları da gerçekten Biziz.

15-Hicr Sûresi 9 Nisa süresindeki ayetten, dinimizin kaynağının çelişkisiz oldu ğunu öğ-renebiliriz. Allah Kuran’ın çelişkisiz olduğunu söyleyerek; hem Kuran’ın

doğruluğunu, hem de dinin kaynağının sahip olması gereken özelliği öğre-tiyor. Kuran ile çelişen hadislerin olması, ha dislerin Allah katından olma-dığının ve dinin kaynağı olamayacağı nın ispatıdır. Ayrıca Hicr suresindeki ayetten Kuran’ın korunduğu nu, böylece dini kaynak olarak korunmuş bir kitaba sahip olduğu muzu anlıyoruz. Bu bölüm ve bundan sonraki üç bö-lümde, hadisle rin; Kuran’la, kendi içlerinde ve mantıkla çelişkilerini sergi-lememiz sonucunda hadislerin korunmadığını ve binlerce uydurma ile dü-zeltilemeyecek şekilde karıştıklarını göreceğiz. Yani bu bölümlerde hadislerin dinin kaynağı kabul edilmesinin korkunç sonucunu gö rüp; çelişkisiz ve ko-runmuş olan dinimizin tek kaynağı Kuran’a, yalnız Kuran’a dönmenin ge-rekliliğini daha da iyi kavrayacağız.

Benzer Belgeler