• Sonuç bulunamadı

Kapitalist üretim tarzının kendine özgü yapısı, sermaye-emek arasındaki ilişki, artı-değerin yaratılma ve bölüşülme aşamaları, belirli toplumsal nitelikleriyle, içinde bulundukları toplumsal süreci belirler. Kapitalizmin nihai ve tek amacı olan artı-değer kapitalist tarafından emek gücü üzerinden elde edilir; ücretli emeğin oluşabilmesi için özel mülkiyetin varlığı istenir ve artı-değerin gelişimi meta üretimine bağlıdır. Öte yandan toprak rantı, üretime hiçbir katkısı olmadığı halde sırf kullanım hakkını elinde bulundurması nedeniyle toprak sahibine, artı-değerin bir kısmı olarak yapılan bir ödemedir. Ortaya çıkış koşulları toprak

rantının ardında üretim/mülkiyet ilişkilerinin varlığını ortaya koymaktadır. Bu bağlamda toprak rantı, yalnızca toprak sahibine yapılan bir ödeme olarak görülemez. Toprak rantı, toplumsal ilişkilerin bir sonucu olarak farklı üretim tarzlarında farklı sınıflar arasındaki ilişkileri ifade etmektedir.

Toprakta özel mülkiyetin tekelci gücü ve bu gücün belirleyeceği uygun rant kapasitesi olmadan toprak fiyatları var olamaz. Bir meta olarak (oluşturduğu ranta göre satın alınan ve gelecekte gelir beklenen) toprak, bir sermaye biçimine dönüşmekte ve sermayenin dolaşımı için açık bir alan olmaktadır. Toprak pazarları yoluyla sermayenin dolaşımı, toprağın kullanımını düzenler, artı-değer üretimi ile bağlantılı olarak emek gücünün düzenlenmesine ve farklı üretim alanlarındaki kâr oranlarının eşitlenmesine yardımcı olur. Sermayenin toprağa veya toprak aracılığıyla akışı, toprak mülkiyeti aracılığıyla ve rantın oluşumu ile gerçekleşmektedir. Ne var ki, bir yandan da toprak sermayenin, sermaye akışına koyduğu engel ve tekel ya da mutlak rant sermaye birikimi üzerinde olumsuz etki yaratmaktadır. Dolayısıyla, mutlak ve tekel rantların minimum düzeyde tutulması sermayenin çıkarı için son derece önemlidir.

Sermayenin toprak kimliğindeki dolaşımı, sonraki birikimleri yönlendirir ve birikimin mekânsal uygulanışını yeniden düzenleyen belirleyici bir etken olarak işlev görür. Toprak pazarlarının içselleştirdiği spekülasyonun -kapitalizmin sürekliliği için gerekli olsa da- aşırıya kaçması sermaye için olumsuz sonuçlar

yaratabilir. Bu olumsuzluğuna rağmen, artı-değer üretimine katkıda bulunma ve kapitalist sosyal oluşumların yapılanmasını koordine etme özelliğine sahip olması nedeniyle, sermayenin topraktaki dolaşımının (toprak pazarının) devamı istenir.

Bu durumda devlet, spekülasyonu denetim altına almak için toprak kullanımı düzenlemesinde etkin bir rol üstlenmek durumundadır. Kısaca, kapitalizm toprak fiyatı ve toprak pazarları olmadan yapamaz ve toprak pazarı ve toprak fiyatlarında oluşan kaçınılmaz spekülatif hareketler, yalnızca aşırı durumlarda, sistemin olumsuz etkilenmesini önlemek için sınırlandırılmaktadır.

Toprak rantı kapitalist üretim sisteminin sürekliliğini sağlarken diyalektik bir ilişki içinde kapitalist üretim sistemi toprak rantının varlığını ortaya çıkarır. Öte yandan, ücretli emeğin yaratılmasını, toprak-sermayeyi dolaşıma girerek sanal sermaye gibi işlem görmesini, sermayenin toprağa akışını, toprak pazarları yoluyla sermayenin dolaşımını, kısaca kapitalist sistemin sürekliliğini sağlayan ve kapitalizmin olmazsa olmaz bir öğesi olarak özel mülkiyetin varlığına şiddetle gereksinilirken, bir paradoks olarak, özel mülkiyet kapitalizm için ayak bağıdır.

Çünkü bir yandan (özel mülkiyet nedeniyle oluşan) toprak rantı sayesinde hiçbir artı-değer üretmeyen bir sınıfın (toprak sahiplerinin) artı-değerin bir bölümüne el koyması, öte yandan rantın sermaye birikimi üzerindeki engelleyici ya da yavaşlatıcı etkisi, kapitalizm için olumsuz sonuçlar yaratmaktadır. Ne var ki, özel mülkiyetin kaldırılması, olumsuz etkisine rağmen, hem mülk sahiplerinin diğer mülkiyet biçimleri üzerinde bir tehdit oluşturabileceği endişesiyle, hem de

kapitalist sistemin sonunu hazırlayacağı için olanaksızdır. Bu durum, kapitalist üretim sistemi içerisinde toprak-mülkiyet ve sermaye çelişkisi olarak yerini almaktadır.

Kentleşme kapitalizmin itici gücüdür; kapitalizm sürekliliğini kentleşme aracılığıyla sürdürür. Kentleşme, gelişmiş kapitalizmin mekânı örgütleme biçimidir ve kapitalizm mekân üreterek ve mekân üzerinde hâkimiyet kurarak varlığını sürdürebilmektedir. Kapitalizmin gelişme süreci içerisinde mekân, kıt bir metaa dönüşmüştür. Yapılı çevrenin kullanım ve değişim değerlerini aynı anda, aynı zeminde barındırması (yapılı çevre öğelerinin kamu-özel ayırımı ya da kullanım nitelikleri nedeniyle), onu özel bir meta biçimine sokmaktadır. Yapı üretim sürecinin artı-değer (kâr) deposu olması sermayeyi, (özellikle de aşırı birikim eğilimi ile kendini gösteren kriz dönemlerinde, krizi dengeleyici bir işlev olarak) yapılı çevre yatırımına yöneltmektedir. Sermayenin yapılı çevrede dolaşımı sırasında toprak sahipleri rant, inşaatçılar kâr elde ederken, finans kuruluşları da sermayelerini artırır. Kent mekânı, sermayenin kendi çıkarı için uygun gördüğü yapılı çevre yatırımları doğrultusunda değişir/biçimlenir.

Sermayenin, sürekli olarak hareketini kolaylaştıracak yeni mekânlar üretme çabasının sonucunda -kapitalizmin eşitsiz gelişme olgusunun mekânda yansıması olarak- gelişmiş ve az gelişmiş mekânlar aynı düzlemde yer alır.

Kentsel rant çalışmalarında farklı yorumlar yapılmaktadır. Mutlak rantı bir sınıf

tekel rantı olarak kabul eden veya rantların farklılıklarının mekânsal yoğunlaşmalara bağlı olduğunu öngören yaklaşımlar vardır. Kentsel gelişmede mutlak ya da tekel rantının hangisinin belirleyici olduğu konusunda tartışmalar sürmektedir. Kent toprağına verilen imar hakları, özel mülkiyetin yarattığı tekel, mutlak rantın ve toprağın konumundan kaynaklanan diferansiyel rantın miktarını belirlemektedir. Bu olgu kentsel toprağın üzerinde farklı grupların mücadelesine neden olmaktadır. Gerek sermayenin (toprağın ticareti yoluyla dolaşıma giren sermaye de dâhil olmak üzere) mekânsal dolaşımını kolaylaştıracak, gerek kentsel toprak üzerindeki mücadeleleri uzlaştıracak önlemlere gereksinim duyulur. Tam da bu noktada (sermaye birikiminin sürekliliğini sağlama ve piyasayı düzenleme rolü ile) devletin mekân organizasyonuna yönelik müdahaleleri önem kazanmaktadır. (Kapitalist üretim sistemi içerisinde yapılı çevre üretimi ile rant, sermaye ve devlet müdahalesi ilişkisi Şema 2’de izlenebilir.) Devlet, sermayenin gelişimi için engel teşkil eden arsa spekülasyonunu denetleme; arsa ve konut (rantın belirlenmesinde rolü olan) fiyatlarını yönlendiren kredi ve faiz politikalarını belirleme; sermayenin girmek istemediği kentsel yatırımları üstlenme; sermayenin mekânsal hareketliliğini sağlayacak yasal çerçeveyi oluşturma ve planlama aracılığıyla toprak kullanımlarını düzenleme vb. gibi uygulama mekanizmaları ile devreye girmektedir.

Kentsel arenada çarpışan güçlerin uzlaşma aracı ve rant oluşum ve paylaşımının

yasal belgesi olarak planlama, devlet müdahalesinin önemli bir aracıdır. Planlama aracının özel mülkiyetin sınırlandırılması yönünde mi kullanacağı yoksa toprak rantını artırıcı yönde ve belli sermaye gruplarının elinde toplanmasını sağlayacak şekilde, özel mülkiyete mi hizmet edeceği sorusunun yanıtı, kapitalist üretim sisteminin nihai amacı temelinde açıktır. Böyle bir durumda planlamanın işlevi (kentsel toprak üzerinde özel mülkiyet-toprak ve sermaye çelişkisi/çatışmasının izin verdiği ölçüde) düzenleyici olmaktan öteye geçemez.

Şema 2: Kapitalist Üretim Sistemi Đçerisinde, Yapılı Çevre Üretiminde Rant, Sermaye ve Devlet Müdahalesi Đlişkisi.

Kentsel büyüme bir şekilde rantsal değer (Sınıf tekeli bağlamında mutlak rant ve tekel rantı, kullanımı belirlemektedir.) veya sabit sermayede artış sağlarken aynı

anda artı-üretimin ortadan kaldırılması için de ortam yaratır. Büyüme gerçekleşirken, beklenti, toprak ve mülk değerlerinin yükselmesi ve sabit sermaye varlıklarının üretim olanaklarının kullanılabilmesi yönündedir. Bu nedenle, kentin gelişimi/büyümesi desteklenmektir. Kentsel gelişmeyi diğer öğeler i(ekonomik, kültürel, sosyal gelişme) göz ardı ederek sadece yapılı çevre üretimi ile sınırlı tutmak kent mekânı üzerinde olumsuz sonuçlar doğurur. Salt (değişim) değer elde etmek amacıyla, başka hiçbir şey denetlenmeden sadece fiziksel çevre üretilmesine yönelik uygulamalar, kıtlığın ve rantların artmasına neden olur.

Toprak rantının varlığı, sermayenin yapılı çevredeki amaçlı hareketi ve buna bağlı olarak yapılı çevre üretimine yönelik devlet müdahalesi, kent mekânının biçimlenmesini/gelişimini doğrudan etkilemektedir. Kapitalist ekonomide toprağın kullanıma açılması ile rant ve (değişim) değeri oluşumu spekülasyon, aşırı değer yükselmeleri, yapay oluşturulabilen kıtlık vb. ne neden olmaktadır. Bu olumsuzlukların giderilmesi için, uygulanacak sosyo-ekonomik politikalarda kullanım değerinin ön plana çıkarılması önerilmektedir. Ne var ki, kapitalist üretim sisteminin sürekli, daha fazla artı-değer (kâr) mantığına uygun olarak, rant bir şekilde elde edilecektir. Dolayısıyla, bu üretim sistemi içerisinde kullanım değerini ön plana çıkarma çabaları sonuca ulaş(a)mayan, iyi niyetli çabalar olarak kalacaktır. Bu durumda, sadece mekân oluşumunda daha fazla kâr mantığı ve ulusal çıkar arasındaki dengeden söz edilebilir. Bu denge, toplumsal ilişkilerin/üretim ilişkilerinin yapısına bağlı olarak gerçekleşebilir.

Benzer Belgeler