• Sonuç bulunamadı

DÖRDÜNCÜ REMİZ

Belgede Sikke-i Gaybiye Hakkında (sayfa 125-129)

Üçüncü bir keramet-i Aleviye

DÖRDÜNCÜ REMİZ

İmam-ı Ali (r.a.) Siracü’n-Nur’dan haber verdikten sonra, yine otuz üç ve bir

cihetle otuz iki adet Süryanîce esmâyı tâdâd ederken, Risale-i Nur’un en kuvvetli, en kıymettar olan Mu’cizat-ı Kur’âniye Risalesine ve Otuz İkinci Söze kuvvetli işaret ettiği gibi, sair risalelere de remzen veya imâen veya telvihen bakar.

Evet, Hazret-i İmam-ı Ali (r.a.) Risale-i Nur’a bakarak, Süryanî isimleri derc ederek diyor:

3

1. Geniş mânâları içeren kasem, kıymetli dua ve İsm-i Âzam…

3. Hiç şüphesiz bu kıymetli münacat ve muazzam dua ve geniş mânâlar ihtivâeden kasem ve İsm-i Âzam ve bu büyük gizli sır, dünya ve âhirethazinelerinden bir hazinedir.

4. Sirâcü’n-Nur gizliden gizliye yanıp yayılıyor; Sirâcü’s-Sürc (Kandiller Kandili), gizliden gizliye yanıp aydınlanıyor.

1

2

3

(HAŞİYE-1)

diye dua ile hatmeder. Hazret-i İmam-ı Ali (r.a.) başta sarahatle haber verdiği

Risale-i Nur’u, Siracü’n-Nur ve Siracü’s-Sürc namıyla birinci mertebede âşikâr onu gösterip tâdâd ederken, tâ yirmi beşe geldiği vakit der. Âyât-ı Kur’âniyenin i’cazlarını beyan ve Kur’ân’ın kırk vech ile mu’cize olduğunu yedi adet küllî vecihlerde ispat eden Risale-i Nur’un en meşhur ve parlak risalesi olan Yirmi Beşinci Söz namındaki Mu’cizat-ı Kur’âniye Risalesine işaret eder. Çünkü başta Siracü’n-Nur’un birinci mertebede sayılması, hem fıkrasında

kelimesinin bulunması, hem yirmi beşinci mertebede zikretmesi, kuvvetli bir karinedir ki, pek çok âyetleri zikredip i’cazları ve sırları beyan eden Yirmi Beşinci Söze mânâ-yı mecazî ile bakar. Ve sûrelerin tâdâdında dahi yine yirmi beşinci mertebede ibareyi değiştirip, baştan başlar gibi diyerek Risale-i Nur’un en mübarek ve bereketli olan Yirmi Beşinci Sözün ehemmiyetini

gösteriyor. Sonra yirmi altı ve yedide der.

1. Sonsuz izzet, azamet, celâl ve kibriya sahibi, bütün kusur ve noksanlıklardanmünezzeh olan Zât-ı Rahîm’in nuruyla küfrün ateşi söndürülür.

2. Ma’bûd-u bilhak (el-İlâh) Hû, Samed, Zü’l-Batş (Düşmanlarını kıskıvrakyakalayan), Cebbar (Hükmüne karşı konulmaz) ve Halîm olan Zâtınyardımıyla (o nûr) düşmanlarının ateşini bastıracak.

3. Gerçek ma’bûd, Hak olan ve hakkı gerçekleştiren, Cemîl, Vedûd ve Mucîb olanZâtın yardımıyla insanlara kendisini sevdirecektir.

Haşiye-1 (*)Haşre dair meşhur Yirmi Dokuzuncu Söz’e, sonra Mi’rac ve zeyli Şakk-ı Kamere bakar.

Sonra otuz ve otuz birincide deyip yine

ibareyi değiştirip kelimesini zikreder. Gayet zâhir ve kuvvetli bir karine ile, içtihada dair Yirmi Yedinci Sözün Sahabeler hakkındaki çok mühim ve kıymettar zeylini ve Mi’raca dair Otuz Birinci Sözün şakk-ı kamere dair ve ona çok ihtiyaç bulunan ehemmiyetli zeylini kelimesiyle gösterir gibi, kuvvetli işaret eder. Ben itiraf ediyorum ki, ben bu zeyilleri unutmuştum. İmam-ı Ali’nin (r.a.) bu ihtarıyla tahattur ettim. Şakk-ı kameri sabıkan yazdım. Şimdi bu anda Sahabeler hakkındaki zeyli hatırladım. İşte madem ilm-i belâğat ve fenn-i beyanda birtek karine ile mecazî bir mânâ murad olunabilir ve birtek münasebetle, bir mefhuma işaret bulunsa, o mefhum bir mânâ-yı işârî olarak kabul edilir. Elbette zâhir ve çok karinelerden ve emârelerden kat-ı nazar, yalnız bu iki yerde tam zeyillerin bulunduğu aynı makamda ve zeyl mânâsında olan kelimesini tekrar suretinde ifadeyi değiştirerek söylemesi tam bir karinedir ki, Hazret-i İmam-ı Ali (r.a.) mânâ-yı hakikîsinden başka, bir mânâ-yı

mecazî ve işârîyi dahi ifade etmek istiyor.

Sonra yirmi dokuzuncu mertebede, heybetli bir tarzda der. Yirmi beşte geçen ve sırları bilmek mânâsında olan kelimesini tekrarla sabıkan beyan ettiğimiz harikalı Yirmi Dokuzuncu Söze kuvvetli bir karine ile işaret eder.

Sonra otuz ikinci mertebede, sûrelerin tâdâdında ehemmiyetle işaret ettiği risale-i câmia olan Otuz İkinci Söze yine nazar-ı dikkati kuvvetli celb etmek için

ve bir nüshada yani

“ism-i Adl ve ism-i Hakemin tecellîsiyle ve adalet ve mizanıyla ve intizam ve hikmetiyle dünya tamir edilir, tahripten kurtulur.” İkinci nüsha ile, “O iki ismin râyiha-i tayyibesiyle ve çok hoş kokularıyla, dünya güzel kokular alır, attar dükkânı gibi râyiha-i tayyibe verir.”

İşte, ism-i Adl ve ism-i Hakemin parlak bir âyineleri ve bir tefsirleri hükmünde olan Otuz İkinci Söze parmak basıyor ve mânâ-yı mecazî suretinde ifade eder. kelimesinin tekrarıyla, Sözler otuz üç iken bir mertebesi mektuplardan ibaretolduğuna ve Otuz İkinci Söz, son mertebesi bulunduğuna îma eder. Ben Süryanî kelimelerinin mânâlarını tamamıyla bilemediğimden ve İmam-ı Gazâlî (r.a.) dahi tamamıyla izah etmediğinden, Hazret-i İmam-ı Ali’nin (r.a.) o kelimelerle sair risalelere işârâtını şimdilik bırakıyorum.

BEŞİNCİ REMİZ

Madem Celcelûtiyevahiyle Peygamber Aleyhissalâtü Vesselâma nazil olmuş ve Allâmü’l-Guyûbun ilmiyle ifade-i mânâ eder. Hem madem Celcelûtiye

1ve 2 fıkralarında mânâ-yı mecazî ile o kasidenin hakikatini ispat eden Risale-i Nur’a sarîhan ve onun on üç ehemmiyetli risalelerine işareten haber vermekle beraber

3 de dahi o kasidenin bir esası olan ile çok iştigal ve istimdat eden Risale-i Nur Müellifine ve bunun on üç ehemmiyetli vâkıât-ı hayatına îmaen, remzen, işareten, mânâ-yı mecazî ile haber veriyor. Hem madem mânâ-yı mecazî ile ve mefhum-u işârînin

murad olmasına bir zayıf karine ve bir gizli emare ve birtek münasebet kâfi geliyor. Hem madem Risale-i Nur ve risalelerine ve müellifi ve ahvâline olan işaretler birbirine karine olur. Belki meselenin vahdeti itibarıyla umum işaretler, karineleriyle beraber herbirisine kuvvetli bir karine ve kavî bir emare hükmündedir. Elbette diyebiliriz ki, Hazret-i İmam-ı Ali (r.a.) nasıl ki başta

1. Yıldızımı parlat.

2. Siracü’n-Nur (nur kandili) yanıp parlıyor.

3. Ey kadri yüce olan ismin taşıyıcısı!

yani, “Hazine-i esrar olan ile başladım.

Ruhum, onunla o hazineyi keşfetti” diyerek sâir işarâtın karinesiyle bir mânâ-yı işârî ve bir medlûl-ü mecazî suretinde Risale-i Nur’un Bismillâh’ı hükmünde ve fâtihası ve besmelesi ve Bismillâh’daki büyük sırrın hakikatini beyan eden ve kısa ve gayet kuvvetli Birinci Söz namında olan Bismillâh Risalesine îma, belki remiz, belki işaret ediyor. Aynen öyle de, sair işârâtın karine ve münasebetiyle ve huruf-u Kur’âniyenin esrarından bahseden ve Rumuzât-ı Semaniye namında bulunan sekiz küçük risalelerin mahiyetlerini andırır bir tarzda, ibareyi değiştirerek hurufların esrarıyla istimdat etmeye başlaması, karine-i lâtifesiyle muazzam dua ve münâcât ve câmi kasem-i istimdadînin âhirlerinde ve Sözlere ve Mektuplara işaretten sonra

fıkrasıyla Yirmi Dokuzuncu Mektubun bir kısım esrar-ı huruf-u Kur’âniyeyi beyan eden Rumuzât-ı Semaniye namında sekiz küçük risalelerin en mühimleri

ve feth-i Mekke ve feth-i Şam ve feth-i Kudüs ve feth-i İstanbul gibi çok fütuhat-ı İslâmiyeden gaybî haber veren sûre-i 1 nun

esrarını beyan ile, fütuhat-ı İslâmiyenin pehlivanı olan Hazret-i İmam-ı Ali’nin (r.a.) nazar-ı dikkatini celb eden Feth ve Nasr risalesine, hem sûre-i Feth’in en mühim ve en âhir âyetin beş vecihle i’câzını beyan ve ispat ile, kahraman-ı İslâm Hazret-i İmam-ı Ali’nin (r.a.) nazar-ı dikkatini celb eden gayet kıymetli olan âyet-i Feth risalesi namındaki küçük bir risaleye îma, belki işaret eder itikadındayım. Böyle itikada iştirak edilmezse de itiraz edilmemeli.

Belgede Sikke-i Gaybiye Hakkında (sayfa 125-129)