• Sonuç bulunamadı

5. TARTIŞMA

5.3. Cinsel İşlev ve Depresyon

Çalışmamızda beck ölçeği puan ortalaması 9,54±10,81’dir (minimum=0, maksimum=61). Katılımcılardan beck depresyon ölçeğinde 10 ve altı puan alan % 65,6 kadın vardı. Bu kadınlar depresyon açısından normal olan kadınlardır. Beck ölçeğinde kadınların en sık verdiği cevap % 52 ile cinselliğe olan ilginin azalması idi. En az verilen cevap % 18,1 ile kendinden memnuniyetsizlik ve % 18,9 ile kilo kaybı idi.

Yaş ile Beck ölçek puanını karşılaştırdığımızda 60 yaş ve üstü kadınlarda ölçekten alınan puanlarda anlamlı artış gözlendi (p<0,05). Bu durumun eş kaybı, menopoz gibi diğer faktörlerle ilişkili olabileceği düşünüldü. (Tablo 48)

Çalışmamızın sonuçlarına benzer şekilde depresyonun sıklığı ve yaygınlığıyla ilgili olarak yaş arttıkça depresyonun görülme olasılığının arttığı biçiminde görüşler vardır.156 Ancak depresyon yaygınlığını etkileyen diğer faktörlerle birlikte değerlendirildiğinde yaşa göre fark olmadığı da bildirilmiştir.157 Jorm’ un 2000 yılında yaptığı bir çalışmasına göre, depresyon yaşlılarda daha fazla görülmektedir. İlerleyen yaşla birlikte hastalarda depresif belirtilerin arttığı, ancak majör depresyon sıklığında farklılık olmadığı bildirilmiştir.158

Beck ölçeğinde alınan puanların eğitim durumuna göre dağılımlarına baktığımızda kadının eğitim düzeyi arttıkça, kadının beck ölçek puanı azalmakta ve aynı şekilde eşlerin eğitim durumu incelendiğinde eşin eğitim düzeyi arttıkça, kadının beck ölçek puanı azalmaktaydı (Tablo 51). Ülkemizde yapılan benzer çalışmalarda eğitim düzeyi düşük olanlarda depresyon oranı daha yüksek bulunmuştur.159, 160 Bu

durumda kadının ve eşin eğitimli olması kadının depresyona yatkınlığını azaltıyor olabilir.

Aylık gelir düzeyi ile depresyon karşılaştırıldığında aylık gelir düzeyi düştükçe, beck ölçek puanı artıyor, ancak bu fark istatistiksel açıdan anlamlı değildi (p>0,05) (Tablo 48). Ülkemizde depresyon en yüksek oranda düşük gelir düzeyindekilerde bulunmuştur.159,160

Medeni durum ile depresyon arasındaki ilişkiye baktığımızda evli yada bekar olmak depresyonla ilişkili bulunmazken, eşin ölmüş olması, boşanmış olmak veya eşinden ayrı yaşıyor olmak depresyonu arttıran bir durum olarak saptandı (p<0,05) (Tablo 51). Çalışmamıza benzer şekilde birçok çalışmada depresyonun ayrılmış, boşanmış ya da eşi ölmüş olanlarda daha yüksek oranda olduğu bulunmuştur.161, 162, 163

Depresyonun bekarlarda daha yüksek, evlilerde düşük görüldüğü de ileri sürülmektedir.164 Brown ve Moran’ın çalışmasında kadınlarda eş kaybının depresyon ile ilişkili önemli bir stres etkeni olduğu görülmüştür.158

Evlilikle ilgili özelliklere bakıldığında evliliğini cinsellik yönünden yetersiz bulan kadınlarda, çok iyi bulanlara göre depresyona yatkınlık daha fazla görülmekteydi (p<0,05) (Tablo 53). Bu sonuçlar, kadının eşiyle olan cinsel ilişkisinde memnuniyet azalmasının depresif belirtilerde artmaya neden olduğunu düşündürmektedir.

Evde söz sahibi olma durumu beck ölçek puanı ile karşılaştırıldığında kadın ve eşinin birlikte kararlar alıyor olmasının kadının depresyon puanını düşürdüğü gözlendi.

Eğer kadın kararları yalnız alıyorsa depresyona yatkınlığı artmaktadır (p<0,01) (Tablo 53).

Eşleri aktif çalışmayan kadınların (emekli, işsiz) beck ölçeğinden aldıkları puanlar, eşi çalışanlara (memur, işçi, serbest) göre daha yüksek bulundu (p<0,01) (Tablo 52). Eşin evde gün boyu kadınla beraber olması, kadının sosyal hayatını olumsuz etkiliyor ve kadın işine karışıldığını hissederek gerilim yaşıyor olabilir, yıllarca evinde özgür olan kadın belli yaştan sonra kısıtlanmış, özgürlüğünü kaybetmiş hissine kapılabilir. Ancak yaşla birlikte eş kayıplarının artması ve eş kaybının da depresyona yatkınlığı arttırıyor olması da göz önünde bulundurulmalıdır. İnandı’nın çalışmasında ev kadınlarında özellikle eşleri işsiz olan kadınlarda depresyon oranı oldukça yüksek tespit edilmiştir.165

Eşin sağlık sorununun varlığı ile depresyon arasındaki ilişkiye baktığımızda eşi ölmüş olanlarda depresyona yatkınlık artıyordu (p<0,01) (Tablo 52).

Depresyon ile aylık ilişki sayısı arasında anlamlı bir ilişki vardı. İlişki sayısı arttıkça depresyon azalıyordu. Ancak depresyon açısından en ideal aralık 10-14 olarak bulundu. 15 ve üzeri ilişki sayısı olan kadınlarda depresyon puanlarının tekrar arttığı görüldü (p<0,01) (Tablo 49).

Araştırmada depresyon belirtisi olanlarda olmayanlara oranla CFB görülme sıklığı anlamlı şekilde yüksek bulundu (p<0,01) (Tablo 54). Yaşın etkisini kaldırıp depresyonun cinsel fonksiyon üzerine etkisine baktığımızda Beck ölçek puanı ile KCFÖ puanı arasında yine anlamlı ilişki olduğu görüldü. Her bir yaş grubunda depresyon ile CFB arasında anlamlı ilişki vardı (p<0,05) (Tablo 55).

Çalışmamızda düzenli adet gören kadınların % 71,9’u beck ölçeğinde sağlıklı grubuna girerken, menopozda olan kadınların % 59,1’i sağlıklı grubundadır. Yapılan istatistiksel analiz sonucunda menopoz durumu ile depresyon arasında anlamlı bir ilişki olduğu tespit edildi (p<0,05) (Tablo 50). Ancak yaşın etkisini kaldırıp menopozun depresyon üzerine etkisine baktığımızda menopoz ile beck puanı arasında anlamlı bir ilişki olmadığı görüldü (Tablo 56).

Kadınların Beck ölçeğinden aldıkları puanlarını sosyodemografik özellikleriyle karşılaştırdığımızda; yaş, eğitim, eş eğitim, eş meslek, eş sağlık durumu, aylık ilişki sayısı, evliliği cinsellik yönünden algılama, evde söz sahibi olma ve partner durumu ile anlamlı ilişki bulundu.

Ülkemizde menopozun kadınların psikolojisi ve cinselliğini etkilemediği, kadınların rol, sorumluluk ve ilişkilerdeki değişim açısından menopozu olumsuz bir süreç olarak algılamadıklarını gösteren çalışmalar olduğu gibi menopozun yaşlılığın başlangıcı olduğu ve cinselliğin daha az önemsenmesi ve yaşanması gerektiğinin ifade edildiği araştırmalar da vardır.69,114

Türkiye’de ve diğer ülkelerdeki kadınlarda yapılan bazı araştırmalar depresyonun CFB için önemli risk faktörü olduğunu göstermektedir.22,57 45-55 yaşları arasındaki Avustralya kadınları arasında yapılan bir çalışmada da yüksek depresyon skorları tespit edilen kadınlarda CFB prevalansının yüksek olduğu belirlenmiştir.153 Özerdoğan ve ark.’nın çalışma grubundakilerde depresyonun derecesi arttıkça CFB görülme riski artmakta ve bu bulgular çalışmamızın sonuçları ile uyumludur. 114

Buradan çıkarılabilecek bir sonuç, ülkemizde postmenopozal dönemdeki kadınların pek çoğunda depresyon veya maskeli depresyon olabileceğidir. Menopoza ilişkin kaydedilen başlıca emosyonel ve psikolojik semptomlar, huzursuzluk, duygu ve mizaç değişiklikleri, yorgunluk, depresyon, cinsel işlev bozukluğu, libido azalması, uykusuzluk, baş ağrısıdır. Aslında menopozdaki pek çok kadın, gerek endokrinolojik, gerekse psişik değişikliklere uyum sağlamaktadır.154

Erkeklerde yaşlanmayla birlikte, cinsel aktivitedeki azalmayı izah etmek çok kolaydır. Ancak, kadınlarda yaşlanmanın, hormonlardaki değişikliklerin ve menopozun kadın cinselliği üzerine olan etkileri çok daha az anlaşılmıştır. Menopoz, sadece fizyolojik değişikliklerden ibaret değil, kadının doğurganlığının sonudur. Bu durum, kültürden kültüre değişen pek çok sosyal etkiyi de beraberinde getirmektedir. Menopoza geçiş fazında depresyon sıklıkla gelişir. Bütün bu faktörlerden kadında yaşlanma ve cinsellik ile ilgili çalışmaların sonuçları çok değişken olabilmektedir.155

Türkiye’de cinselliğe bakış, kültürel çeşitlilik nedeniyle farklılıklar göstermektedir. Türkiye farklı yöreler ve farklı aile yapıları açısından; cinselliği bastıran, kısıtlayan ve izin veren kültürler gruplarının içerisinde yer almaktadır. Kadının sosyal ve ekonomik var oluşunun çocuk doğurma ile ilişkili görüldüğü kültürlerde, üreme işlevinin bitmesi cinsellik eyleminin tamamlandığı anlamına gelmektedir.

Menopoz döneminde cinsel doyum ve işlev sorunlarının oluşmasında, biyolojik etkenlerden çok döneme özgü sosyalkültürel atıfların, psikolojik sorunların rol oynadığı düşünülmektedir. Menopoz döneminde cinselliğe yaklaşımın, menopozun bütünü içinde ele alınması gerekmektedir.