• Sonuç bulunamadı

2. HOLLYWOOD BİLİM KURGU SİNEMASINDA FANTASTİK

2.4 Bilim Kurgu Sinemasının Görüntüleri

gözlemlemeye zorlayıp kişinin kendi soyut olanını yaratabileceği bir anlatı oluşturmaktır (Sobchack, 1993:25).

Bu bağlamda değerlendirilince bilim kurgu yazarı da bilim kurgu film yapımcısı da, fantastik olanı oluşturmada, öne sürülen bilim kurgu anlatısının entelektüel gelişimi ile dramatik bir çizgide ve dolaylı bir şekilde ilgilenmek durumundadır. İkisi de sıradan, sıkıcı eserler üretebilirken, engin, anlamlı, zorlayıcı eserler de üretebilir.

Önemli olan, yaratıcının, ortamını ne kadar verimli kullanabildiği, bu konuda ne kadar üretken olabildiğidir. İster sözcükler ister hareketli görüntüler olsun, iki ortam da izleyiciye ve okura, soyut kavramları eş değerde sunabilmektedir (Sobchack, 1993:25).

Bilim kurguda yabancısı olduğumuz görüntü örneklerini ilk düşündüğümüzde akla ilk gelen, görsel etki tasarımcıları tarafından yaratılan yaratıklar, açıklanamaz uçan nesneler, Mars yüzeyi gibi üzerinde bulunulması olanaksız uzam görüntüleridir.

Ancak içinde bulunulan uzamda gösterildiğinde bir tuhaflık etkisi, bir büyülenme hissi yaratabilen ve yine de izleyicinin bildiği görüntüler de vardır. İki örnekte de bilim kurgu filmlerinin görsel yaklaşımı bellidir: izleyiciye yabancısı olduğu,

varolamayacak olanı, tuhaf ve yeni olanı görselleştirmeyi amaçlar. Bunu yaparken de kimi zaman belgesel bir nitelikte, gerçekmiş gibi algılanabilecek görüntüleri kullanan bir yaklaşımı benimser (Sobchack, 1993:87-88).

Bilim kurgu filmleri Sobchack’a göre, yeni, yabancısı olunan görüntüleri gösterirken, izleyicinin gördüğüne inanmasını sağlamak için, yabancı görüntülerini hem

destekler, hem de yalanlar. “Bilim kurgu filmleri yabancı görüntülerini, bilindik olanlara dayatarak sunar: İzleyiciyi hayrete düşüren, ona ilginç gelen, hayali görüntülerden sonra büsbütün sıkıcı bilindik görüntülere döner, ya da yabancısı olunan görüntüyü yavaş yavaş etkisizleştirir, anlaşılır kılar.” İzleyiciyi, anlaşılır ve bilindik bir dünyadan uzaklaştırma çabasının ve yeniden bilindik sıkıcı bir uzama sokması arasında yaratılan görsel gerilim başka hiçbir tür filmde görülmez (1993:88-89).

Bilim kurgu filmleri izleyici üzerinde, izleyicinin daha önceden hiç görmemiş olduğu, bilmediği bir şeyleri gösterme beklentisini doğurur. İzleyicide fantastik olan etkisini yaratan bu yabancı görüntüler, izleyici karşısına iki şekilde çıkabilir.

Bunlardan ilki, (speculative) bilinmeyenden yola çıkılarak oluşturulan tahmine dayalı

olan yabancı görüntülerdir. İkinci tip yabancı görüntüler ise, (extrapolative) kaynağı bir bilinenden hareketle oluşturulmuş tahmine dayalı olan görüntülerdir (Sobchack, 1993).

Bilim kurgu filmleri bilinmeyenden yola çıkılarak oluşturulan tahmine dayalı yabancı görüntüleri üretirken, izleyicilerin beklentilerini karşılamak için, büyük oranda görsel etkiler ile yaratılan görüntülerden faydalanır. Bilim kurgu sineması böylelikle beyaz perde dışında, dünyada bir benzeri görülmemiş, deneyimlenmemiş olanı gösterebilecektir (Sobchack, 1993:91). Kimi zaman başarılı, kimi zaman gülünç bir etki yaratan, insan aklının tahmin gücüne dayanılarak yaratılan birçok bilim kurgu yaratığı bu görüntülere örnektir. Gerek görünümleriyle, gerek kimi zaman gördükleriyle bizi yeni bir dünyaya sokmayı amaçlayan bu yaratıklar, film içerisinde fantastik birer öge olarak varolur. İzleyicide büyülenmişlik hissi, çeşitli mekanik ve optik görsel etkilerle oluşturulan yaratık tasarımlarından, öznel alıcı görüntülerine yapılan etki uygulamalarına kadar geniş bir çeşitlilikte sergilenerek yaratılır.

Bilinmeyenden yola çıkılarak oluşturulan tahmine dayalı yabancı görüntülere bir başka örnek ise, dönemin bilim kurgu sinemasında yine sıklıkla kullanılmış gezegen coğrafyası görüntüleridir. Stüdyo ortamında bir bilgiye dayanılmadan tasarlanan setler, kimi zaman Mars’ın kimi zaman Jüpiter’in yüzeyini izleyici için

görselleştirmiştir. Aynı tip gezegen yüzey görüntülerini üretmek için kullanılan başka bir yöntem yine görsel etkilere dayanmaktadır, ancak bu defa seti tasarlamak yerine, daha önceden çekilmiş, western filmlerinden alışık olunan Grand Canyon, Monument Valley gibi manzara görüntüleri kullanılmıştır (Sobchack, 1993:94-95).

Büyük ölçüde optik etkilere dayanılarak, ilk çekime renkli filtreler; morumsu gökyüzüler, toz bulutları eklenerek oluşturulan gezegen görüntülerinin temelinde, izleyiciye daha önceden görmemiş olduğunu göstererek, insanı hayrete düşürücü bir etki uyandırma isteği yatmaktadır.

Daha önceden görülmemiş olanı görme isteği, ikinci tip yabancı görüntülerin de temelinde yatmaktadır, ancak bu defa sözü edilen görüntüler, beyaz perde dışında varlığı bilinen, tamamen tahmine dayalı olmayan, kişinin fiziksel yetersizlikleri yüzünden algılanamayan ve bilinemeyen görüntülerdir. Gezegenleri, çıplak gözle ancak birer parlak noktacık olarak görebilmek olanaklıyken, teleskoplar yardımıyla görüntülendiklerinde yine de büyüklüklerine ilişkin bir bilinmezlik söz konusudur.

Aynı bilinmezlik, varlıklarından haberdar olduğumuz halde, ancak mikroskop yardımıyla görülebilen bakteriler ve virüslerin dünyasında da vardır. Gerçeğe dayanan, ancak bizim algımızın dışında varolan mikro ve makro dünyalara girmek, ancak bunların, bilim kurgu sinemasında kullanılan mekanik model tasarımları ve görsel etkiler yardımıyla görselleştirilmeleri ile olanaklı olmuştur (Sobchack, 1993:100-101).

Çok büyük ve bölünemeyecek kadar küçük dünyalara girilmesine olanak sağlayan bu tür yapımlarda fantastik etki, içerikten çok filmin sahip olduğu bakışla sağlanmıştır.

İzleyiciyi büyüleyen etki, uzaydaki gezegenlerin varlığı değil, onların

görülebilmesinde yatmaktadır. Gerçek bir kökene dayanmasına karşın, kişinin fiziksel boyutlarını ve sınırlarını bir kenara bırakıp, kişiye tamamen yabancı olan bir dünyaya girebilmesine olanak sağlar bu görüntüler (Sobchack, 1993:101). İzleyici,

başka bir boyutun gerçekliğine girmiştir; başka türlü girilmesi olanaksız olan bir dünyanın gerçekliğine. Bu filmler, kimi zaman bir karıncanın gözünden yaşadığımız dünyayı algılamamıza olanak sağlarken, kimi zamansa ilkinin aksine, aynı dünyaya uzaydan bakmamızı olanaklı hale getirir.

Bu iki tip görüntü ister içerik olarak, ister biçimsel olarak yabancısı olunan bir görüntü olsun, bilim kurgu filminde kabul edilebilmesi, anlaşılması, hatta bir anlamı olabilmesi için, izleyicinin yabancısı olmadığı, tanıdığı görüntülerle

ilişkilendirilmelidir. Sobchack’a göre, bilim kurgu filmleri, sonuçta insanı ve yaşadığı çevre ile olan ilişkisini konu alırken, insanoğlunun kendi geleceğinde yaşayacağının her zaman farkındadır. Dolayısıyla, ister içerik olarak ister görsel olarak ele alınsın, bu gelecek hayalinin gerçeklik etkisini yaratabilmesi, bir anlamı olabilmesi için gerçek temellere; dünyaya, insana, bilinene dayandırılması

gerekmektedir (1993:103-104).

Bilim kurgu sinemasında fantastik etkiye büyük oranda neden olan yabancı görüntülerin bilinir hale getirilmesi, etkisizleştirilmesi, izleyicinin gördüğü

görüntülere alışması üç yolla olanaklıdır: birinci yöntem, yabancısı olunan görüntüyü tekrar tekrar göstermektir; böylelikle yabancı görüntü, izleyici için tanıdık, bilinir hale gelecektir. İkinci yöntem ise yabancı görüntünün insanlaşmasıdır; böylece yabancı görüntüye hayret edileceğine, yabancı olan izleyici tarafından anlaşılacaktır.

Son yöntemde ise alıcı ile izleyicinin ilgisi yabancı olandan başka bir yere çekilir (Sobchack, 1993:104-105). Kullanılan üç yöntemde de amaç, yabancı olanı insanla ilgili olan boyuta çekmektir. İzleyicide ilkin hayret etkisi uyandıran görüntü,

sonrasında merak, ilgi doğuracak, sonunda da bu etki yerini anlaşılabilirlik ve kabul edilebilirliğe bırakacaktır.

Bilim kurgu filmlerinin anlatıları her zaman, yukarıda örneklendiği gibi yabancı olanı insani olana yaklaştırmak şeklinde gelişmemektedir. Genellikle yüksek bütçeli olan bu yapımlarda yabancı olan keşfedilip, fethedilir; bilinir hale getirilir. Düşük bütçeli yapımlarda ise, dünya terk edilmemek üzere, yabancı olan yavaş yavaş ortaya çıkar; genel eğilim yabancı olanın etkisizleştirilmesi, bilinir hale getirilmesi değil, izleyicinin bilinir olana, dünyaya yabancılaşmasını sağlamaktır (Sobchack,

1993:108-109). Böylece film kahramanı ve izleyici yaşadığı ortama, çevresine karşı ortak bir güvensizlik duygusunu paylaşabilecektir.

Bu filmlerde korkunun, huzursuzluğun asıl kaynağı devasallaşmış karıncalar, yaratıklar ya da istilacılar değil, dünyanın kendisidir. Bilinmezliklerle dolu olan doğanın uçsuz bucaksızlığı, güvenilmezliği, insanoğlunun doğa karşısında çaresiz kalışıyla birlikte ele alınır (Sobchack, 1993:112-115). Genelde kullanılan çöl, sahil, deniz gibi görüntülerin ortak noktası içlerinde ne barındırdıkları hakkında izleyiciye ipucu vermemeleridir. Bu filmlerde fantastik etki, genelde kişinin yaşadığı, bildiği veya bildiğini sandığı çevreye karşı duyduğu güvensizlik ile ortaya çıkar.

Yabancılaşma kişinin önceden tanıdığı çevreye, insanlara karşı yaşadığı bir yabancılaşmaysa, o zaman söz konusu durum, yabancılaşılan kişilerin genelde Marslılar olmak üzere başkalarınca ele geçirilmiş olmasıdır (Sobchack, 1993:120-125). Bu tür bilim kurgu filmlerinde ortak eğilim, insanların beklenmedik şekilde

davranmalarıyken, görsel olarak bu etkiyi sağlamak için izleyicide bir beklenti oluşturan, hiçbir şeyin gerçekleşmediği, duran, şüphe uyandıran bir anlatı biçimi seçilmiştir.

Yüksek bütçeli bilim kurgu filmleri, farklı olanı önce yaratıp, sonra anlatı boyunca yumuşatarak genelde iyimser bir anlatı biçimi oluşturmuşken, düşük bütçeli bilim kurgular ise önce sıradan olana dayanarak, sonrasında ise onun sıradanlığını yıkarak kurdukları anlatıyla kötümser bir görsel tutum sergilemiştir. Fantastik olan ilk biçimde yavaş yavaş yıkılırken, ikinci biçimde yavaş yavaş yaratılır olmuştur.

Üçüncü tip bilim kurgu filmi ise, yukarıda söz edilen iki tür bilim kurgu filmi örnekleri arasında bir yerde varolmaktadır. Bu filmler etkilerini, yabancı olanla, bilindik olanı; gerçek olanla, fantastik olanı ya da görünürde fantastik olanı aynı karede gösterebilmeleriyle oluşturur. İzleyiciyi hayrete düşüren bu defa, uygunsuz olanları birlikte görebilmesinden, gördüklerini kıyaslayabilmesinden kaynaklanan bir etki olmuştur (Sobchack, 1993:137).

Genelde devasalaşmış canavarları şehir yaşamına sokarak bir felaket doğmasına neden olan bu tip filmlerde gerilimi yaratan öge, canavarın yenilip yenilemeyeceği, dünyanın ya da şehrin kurtarılıp kurtarılamayacağı sorusu değildir. Asıl merak, insanın herşeyi görmesi isteğine dayanmakta; yaratılan canavarın, gerçek olmayanın, gerçekleştirilmiş olanaksızlığın, gerçek görüntülerle ne kadar gerçekçi bir biçimde sunulabilmiş olmasında yatmaktadır. Kurguyla önce bir arada gösterilmeyen yabancı ve bilindik parçalar, izleyicide önce bir merak uyandırır. Yabancı ve bilindik olanın

aynı karede birarada gösterilmesiyle, izleyicide oluşan beklenti görsel açıdan karşılanır ve izleyici “Bunu nasıl yapabilmişler?” sorusunu sorar.

Sobchack’a göre bu tür bilim kurgu filmlerinde yaratılan hayret, gerçeküstü tablolarda da vardır. Bu filmler, aynı uzama ait olmayan ögelerin birarada gösterilmesiyle, izleyicinin görüntüye bakıp dalmasına ve bir kafa karışıklığı yaşamasına neden olan bir uygunsuzluğu yaratır (1993:142).