• Sonuç bulunamadı

Bayezid Sancağı’nda Yurtluk-Ocaklık Sistemi

I. BÖLÜM: OSMANLI İDARESİNDE BAYEZİD SANCAĞI

1.4. BAYEZİD’İN OSMANLILAR’IN HÂKİMİYETİNE GEÇMESİ, İDARESİ VE

1.4.3. Bayezid Sancağı’nda Yurtluk-Ocaklık Sistemi

Tablo 7: Erzurum Eyaleti (1730-1740)

Klasik Osmanlı Sancakları Miri Mukataa Sancaklar Yurtluk-Ocaklık Sancaklar 1- 1- Paşa Sancağı (Erzurum)

2- 2- Pasin 3- 3- İspir

1- Kiğı

2- Karahisar-ı Şarkî

1- Hınıs 2- Malazgirt 3- Mecingerd 4- Bayezid 5- Eleşkirt 6- Şelve 7- Diyadin 8- Kiğı

Osmanlı taşrasında eyaletlere bağlı sancakların sayısında büyük değişikliklerin olduğu bilinmektedir. Yurtluk-ocaklıkların sayılarında da aynı şekilde artma ve azalma meydana gelmekteydi. İran savaşları, siyasi ve iktisadi nedenler bu duruma neden olabilmekteydi. Bazen küçük yerleşim birimleri veya kaleler bölgedeki yerel beyin Osmanlıya bağlılığını sağlamlaştırmak, bazen boş kalmış bir nahiye veya kaza olarak ihya edilmek için “ocaklık” olarak verilebilmekteydi. Bundan dolayı yurtluk-ocaklık sayılarında bir değişiklik söz konusu olabilmekteydi. Yurtluk-ocaklık sistemi sadece Kürt beylerinin bulundukları bölgede değil, aynı zamanda Gürcistan beyleri ile Basra, Bağdad, Rakka gibi Arap eyaletlerinde bulunan bölgelerde de uygulandı.180

yerler de tımar sisteminin uygulanmadığı ve ırsi yönetici aileler idaresinde eyalet (sonradan hükümet)-ocaklık olarak yönetildi.181

Osmanlı Devleti’nin idari yapısında vilayet, eyalet ve hükümet kavramlarına kısaca değinmekte fayda vardır. 16. yüzyılın ilk yarısında “beylerbeyilik” ve “vilayet”

kavramları kullanılırken yüzyılın sonlarında “eyalet” kavramı kullanılmaya başlandı.

17. yüzyılda eyalet yerine “hükümet” kavramı da kullanılmıştır.182

Feridun Emecen ve İlhan Şahin’in hazırlamış oldukları 1550-1551 tarihli Sancak Tevcih Defteri’nde Osmanlı taşra teşkilatı hakkında önemli bilgiler verilmektedir. Defterde liva, elviye, vilayet ve eyalet kavramları ele alınmıştır. Burada beylerbeyilik ifadesiyle vilayet, eyalet kavramı ile ocaklık statüsüne sahip yerlerin kastedildiği belirtilmektedir.183 Bu bağlamda erken dönem Osmanlı Devleti’nde taşra teşkilatının en geniş birimi olan vilayet (beylerbeylik) teriminin yerini XVI. yüzyılın sonunda eyalet kavramı almıştır.184

Osmanlı Devleti’nin büyük bir kısmı eskiden beri dirlik sistemi ile yönetilmekteydi.

Beylerbeyliklerini meydana getiren sancaklar; has, zeamet ve tımar şeklinde taksim ediliyordu. 1590 yılından sonra sınırları daraltılan beylerbeylikler bu tarihten itibaren eyalet olarak isimlendirilmekteydi. Osmanlı ülkesi 1610’lara doğru toplam 32 eyalete ayrıldı. Eyaletler vergi gelirlerine göre salyaneli (yıllıklı) ve salyanesiz (yıllıksız) olarak ikiye ayrılmaktaydı. Salyaneli eyaletlerin gelirleri sipahilere tımar olarak dağıtılmaz, vali bütün askeri ve idari harcamaları karşıladıktan sonra başkente her yıl salyane adı altında bir miktar vergi gönderirdi.185

Osmanlı idari teşkilatında tımar sisteminin uygulandığı eyaletlere de salyanesiz eyaletler denilmekteydi. Buralarda tahrirler yapılır, yapılan tahrirlere göre eyaletlerin gelirleri has, zeamet ve tımar şeklinde taksimata tabi tutulurdu.186

Osmanlı’nın Doğu ve Güneydoğu Anadolu’da başarılı olması yerel beylere imtiyazlı bir statünün verilmesinin rolü önemlidir. Şah İsmail kendine bağlı valilikler oluşturmaya

181 Öz, “Osmanlı İdaresinde Kürtler ve Özerklik: Efsane mi Gerçek mi? (XVI-XVIII. Yüzyıllar)”, s. 154-169.

182 Kunt, Sancaktan Eyalete…, s. 28, 130-131, 191.

183 Kunt, Sancaktan Eyalete…, s. 28.; Feridun M. Emecen-İlhan Şahin, “Osmanlı Taşra Teşkilatı Kaynaklarından 957-958 (1550-1551) Sancak Tevcih Defteri”, Belgeler, c. XIX, s. 23, Ankara, 1998, s.

56.

184 Kunt, Sancaktan Eyalete…, s. 28.; Alanoğlu, Osmanlı İdari Sistemi İçerisinde Palu Hükûmeti, s. 106.

185 İnalcık, Osmanlı İmparatorluğu Klasik Çağ, s. 109-111.

186 Ayn Ali Efendi, Kavânin-i Al-i Osman Der-Hülâsa-i Mezâmin-i Defter-i Divân, T.B.M.M, No. KZ-334, s. 10-12.

çalışırken Osmanlı yurtluk-ocaklık veya hükümet gibi alternatif sistemler kurarak Kürt beyleriyle ortak bir noktada anlaşmaya çalışmıştır. Ayn Ali Efendi, Diyarbekir Eyaleti’nde Sağman, Kulp, Tercil, Otak, Sehreli, Pertek, Çapakçur, Çermik’i yurtluk ocaklık; Eğil, Palu, Genç, Herru’yu ise hükümet sancakları olarak zikretmektedir.

Ancak Van Eyaleti’ni zikrederken tabi olan sancakların hangisinin yurtluk-ocaklık;

olduğunu açıklamamaktadır. Bununla birlikte Bitlis sancağının hükümet statüsünde olduğunu dile getirmektedir.187

Sınır bölgelerindeki yerel dinamikler bulundukları bölgelerde etkili olmuşlardır. Bu bağlamda Osmanlı Devleti, sınır bölgesindeki vilayetlerde daha esnek bir politika uygulamıştır. Güçlü bir muhalefetle karşılaşmadığı sürece bu esneklik devam ettirmiştir.188 Osmanlı Devleti’nin taşrada esnek olarak tuttuğu yerlerden biri de Doğu Anadolu Bölgesi’dir. Doğu Anadolu Bölgesi Osmanlı Devleti’nin bazı bölgeleri gibi düzenli bir yerleşmeye sahip değildi. Bu bölgede göçebe hayat tarzının yaygın olduğu söylenebilir. Buradaki sancakların yönetimi etkili olan yerel beylere, aşiret liderlerine ve şeyhlere verilmekteydi. Irsi olarak aynı aile içinde devam eden bir sistemin egemen olduğu bu bölgeye devlet bir kadı tayin ederdi. Bu yerlerde yurtluk-ocaklık ve malikâne-divani denilen sistemle idare edilen aşiretler belli sayıda askerle Osmanlı ordusunda savaşa katılırlardı.189 Bu noktada yurtluk ve ocaklık kavramlarını biraz açıklamakta fayda vardır.

Osmanlı idarî yapısında karşılaşılan ocaklık, sancakların hükümet ve yurtluk-ocaklık denilen iki farklı çeşidi bulunmaktaydı. Hükümet ve yurtluk-ocaklık sancakların ortak özelliği, yerel beylerin Osmanlı idaresine itaat ettikleri ve sorumluluklarını ifa ettikleri sürece kontrolün kendilerine bırakılmış olmasıdır. Hükümetle yönetilen sancaklarda kanun gereği tahrir yapılmazken, yurtluk-ocaklık sancaklarında ise bunun aksine tahrir yapılırdı.190

187 Ayn Ali Efendi, Kavânin-i Al-i Osman Der-Hülâsa-i Mezâmin-i Defter-i Divân, T.B.M.M, No. KZ-334, s. 10-12.

188 Karen Berktay, Farklılıklar İmparatorluğu Karşılaştırılmalı Bir Perspektiften Osmanlılar, Çev. Ebru Kılıç, 2. Baskı, Versus Yayınevi, İstanbul, 2011, s. 119.

189 İlber Ortaylı, Türkiye Teşkilat ve İdare Tarihi, 4. Baskı, Cedit Neşriyat, Ankara, 2012, s. 252.

190 Kılıç, “Yurtluk”, s. 614-615.; Orhan Kılıç, Klasik Dönem Osmanlı İdari Sisteminde Hükümet Sancaklar: Hakkâri Hükümet Örneği, XIV. Türk Tarih Kongresi, II. Cilt I. Kısım, Ankara, 2002, s. 703-720.; İbrahim Solak, “Osmanlı Devleti’nde Taşra Teşkilatı”, Osmanlı Teşkilat Tarihi, Ed. Tufan Gündüz, Grafiker Yayınları, Ankara, 2012, s. 85-86.

Osmanlı Devleti’nde ocaklık kavramı farklı anlamlara gelebilmekteydi. Ocaklık, çoğunlukla idari statüsündeki sancaklar için kullanılmakla birlikte idari teşkilat dışında devletin bir kısım gelirlerinin karşılanması anlamında da kullanılmaktaydı.191Gabor Agoston, İran sınırında kurulan Osmanlı idari sistemini şu şekilde ifade etmektedir:

“Doğu serhadlerindeki idari olanaklarını bilen Osmanlı merkezi idaresi Yurtluk (aile mülkü) ve ocaklık (aile toprağı) sancak denilen özel statülü idari birimlerin kurulmasına razı olmuştu. Bu tür birimlerin sancakbeyleri çoğunlukla evvelki reisler idi ve bunlar bu toprakları “aile mülkü” veya “aile eyaleti” olarak idare etmekteydiler. Resmi Osmanlı belgelerine göre sancakbeyleri bu mülkleri padişahtan hizmetleri karşılığı ve Osmanlı fethi esnasındaki sadakatlerine binaen almaktaydılar. Yurtluk-ocaklık sancaklar hakkındaki 16 ve 17. asra ait Osmanlı hukuki metinlerinin dili biraz hüsn-i tabir nevindendir. Şöyle ki, bu toprakları Osmanlı sultanlarının bahşettiğini (tefyiz ve temlik olunmuştur) ima ederler.

Hakikatte, bu yurtluk ve ocaklık sancaklar genelde bölgede yaşayan Türkmen ve Kürt aşiretlerinin geleneksel otlaklarından müteşekkildi ve serhad boylarında güç dengeleri ve karşılıklı bağımlılığı yansıtan siyasi uzlaşmanın bir sonucu olarak evvelki sahiplerinde kalmaya devam ediyorlardı.”192

Hükümet denilen sancaklar mülkiyet, yurtluk-ocaklık sancakları ise arpalık ve sancak hassı yoluyla verilirdi. Ancak ocaklık sancaklarda kanunnâme hükümlerine aykırı birçok uygulamaya rastlanmaktaydı. Yurtluğun “devlete ait bir gelirin kayd-ı hayat şartıyla tasarruf veya tevcih edilmesi” şeklinde tarif edildiği de görülmektedir. Buna göre yurtlukta yalnızca kayd-ı hayat şartı, ocaklıkta ırsen intikal, yurtluk-ocaklıkta ırsî ve kayd-ı hayat (aile içinde) birlikte bulunurdu. Kendilerine yurtluk veya yurtluk-ocaklık olarak arazi tevcih edilen aşiret sahibi kişiler veya yerel beyler buranın resmî sahibi değildi; araziyi satamaz, bağışlayamaz, vakfedemezlerdi. Bu statünün devamı, sadakatle hizmet ve kendilerine verilen görevleri eksiksiz yerine getirmelerine bağlıydı.193

Osmanlı Kanunnamelerinde ocaklık şu şekilde ifade edilmiştir:

191 M. Zeki Pakalın, Osmanlı Tarih Deyimleri ve Terimler Sözlüğü, c. 2, s. 712-713.

192 Gabor Agoston, Osmanlı’da Savaş ve Serhad, Çev. Kahraman Şakul, Timaş Yayınları, İstanbul, 2013, s. 160.

193 Kılıç, “Yurtluk”, s. 615.

…..ve bir bahşi dahi ocaklıkdur ki, hin-i fetihde ba’zı ümeraya hizmet ve ita’atleri mukabelesinde ber vech-i te’bid arpalık ve sancak hassı tarikiyle tevcih olunmuştur. Erbab-ı divan ve Kanun ıstılahında bu makulelere yurtluk ve ocaklık derler. Sancak i‘tibar olunur ve sair ümera gibi tabl û ‘âlem sahipleridür. Selâtin-î seleften ellerinde olan temessükatları mucibince cidden bunlar azl û nasb kabul eylemezler. Amma elviye-i saire gibi kura ve mezari‘nin mahsulâtı tahrir olunmuştur. İçlerinde ze‘amet ve timar vardır. Sefer-i Hümayun vaki‘ oldukça, zu‘ama ve erbab-ı timarı alay-beğleri ile kendüleri ma‘an sair sancak-beğleri gibi kangı eyalete tabi‘ler ise, beğlerbeğleriyle ma’an konub ve göçüp, sefer hizmetin eda ede-gelmişlerdir. Ve bunlardan birisi fevt olsa yahud eda-i hizmet eylemese, yurdı ve ocağı olmağla, sancağı ve ocağı, evladına ve akrabasına verilir; hariçden kimesneye virilü-gelmemişdir. Meğerki evlad ü akrabası münkariz ola, ol zaman da sancak tasarruf eylemiş bir umurdide kimesneye virilür. Amma yurtluk ocaklık i‘tibari olmaz. Belki sair elviye gibi tasarruf olunur.194

Yurtluk-ocaklıkla yönetilen yerler, bölgenin fethi sırasında yararlık ve sadakatlerinden dolayı eski sahiplerine tevcih edilir, sancakbeyliği belli bir ailenin tasarrufunda bulunurdu. Bu yerlerde sancakbeyliği görevinde bulunan kişiler hayatları boyunca görev yaparlardı. Fakat devlete karşı olumsuz bir davranış sergilediği veya suçlu olduğu kesinleştiği zaman yerine kardeşlerinden veya oğullarından biri sancakbeyliğine atanmaktaydı. Sancakbeyliği görevini elinde bulunduran ailenin bazı üyelerine imtiyazlı zeamet ve tımarlar verildiği (İshak Paşa’ya Hınıs ve Tekman sancaklarının tasarrufu gibi) bilinmektedir. Ayrıca sancakbeyleri kendilerine verilen hasları tasarruf ettikleri gibi, sefer zamanında sancak sipahileri ve kapı halkı ile birlikte savaşa katılmaktaydılar.195

Hükümet sancaklar, en yüksek imtiyaza sahip birimlerdi. Devlet, ulaşılması zor olan bölgelerdeki idari birimlere (yöneticiler ve içişleri noktasında) müdahalede bulunmuyordu. 196 Hükümet sancaklarda tahrir uygulanmadığı gibi halk avarız türü vergilerden muaf tutularak sancakbeyliği babadan oğula geçmekteydi. Bunlara karşılık

194 Akgündüz, Osmanlı Kanunnameleri ve Hukuki Tahlilleri: 4. Kitap, Kanuni Devri…, s. 476-477.;

Evliya Çelebi, Evliya Çelebi Seyahatnamesi, c. I, s. 1/89.

195 Ünal, “İstimalet Siyaseti Çerçevesinde Kürd Politikası”, s. 148.

196 Hakan Özoğlu, Osmanlı Devleti ve Kürt Milliyetçiliği, Çev. Nilay Özok Gündoğan-Azat Zana Gündoğan, 2. Basım, Kitap Yayınevi, İstanbul, 2009, s. 76.

hükümetle yönetilen sancak yöneticilerinin merkeze her yıl belirli bir oranda vergi verme yükümlülükleri bulunmaktaydı.197

Doğu ve Güneydoğu Anadolu’da hükümet ve yurtluk-ocaklık sistemi dışında bir de mir aşireti olarak bilinen bir yapı mevcuttu. Mir aşiretliği Van, Diyarbekir ve Şehrizor gibi eyaletlerde uygulanmakta, sancak beyliği hükmünde olmayıp ancak zuama makamında

“tabl-ı âlem” sahibiydiler. Sancakbeyleri ile sefere iştirak ederlerdi. Mir aşireti beyi vefat ettiği takdirde mutasarrıflık oğluna geçerdi. Eğer oğlu yoksa akrabasına, herhangi kimsesi ve akrabası olmadığında ise zeamet ve tımarı başkasına verilmekteydi.198 16.

yüzyılın sonlarında mir aşiretlik ile ilgili belgelere ulaşmak mümkündür. Örneğin 1003/1595 Revan Tımar Ruznamçe Defteri’nde çok sayıda mir aşiretlik görülmektedir.

Danişmendlü cemaatinden olan Selman-kulu 40.000 akçelik zeameti mir aşiretlik olarak tasarruf etmekteydi.199

İlhan Şahin tımar ile ilgili bir risalede mir-aşiretliği hakkında şu ifadeleri aktarmaktadır:

…”ve bahşı ita‘at ve hizmetleri mukabelesinde ba‘zı aşiret beylerine tayin olunmuştur ki kavim ü kabile sahibleridir ve sair ümerâ gibi tımar ve aşiretlerine vali ve hâkimdirler. Tımar û aşiretlerinin rüsum-ı raiyyetleri ve cürm-i habâset ve te‘dibe müteallik olan siyasetleri min külli’l-vücuh bunlara mahsusdur ve lakin bunlar tabl u âlem sahipleri değildür, belki zu‘ema makamındadır. Kangi sancağa tabi‘ler ise sancak beyleriyle ma‘an sefer eşerler amma zeamet ve tımarları yurtluk-ocaklık hükmündedir. Birisi fevt olsa yahud eda-i hizmet etmezse timariyle mir-i aşiretlik oğluna ve akrabasına virilür. Madam ki evlad ü akrabası münkarız olmaya ahara virilmek kanun değildür”.200

1514-1517 yılları arasında Osmanlı İmparatorluğu’na katılan Doğu ve Güneydoğu Anadolu; Diyarbekir, Rakka ve Musul olarak üç bölgeye ayrılmıştır. Bu eyaletler veya bölgeler arasında Osmanlı idari yapılanması ilk olarak Diyarbekir’de uygulandı.

Diyarbekir Eyaleti’ne bağlı sancaklar arasında birtakım farklılıklar mevcuttur. Örneğin, Diyarbekir’in bazı sancaklarında tımar sistemi uygulanırken bazılarında ise yurtluk- ocaklık veya hükümet sistemi uygulanırdı. Osmanlı Devleti’nin, Kürtlerin yaşadığı

197 Mehmet İpşirli, “Hükümet”, DİA, c. 18, İstanbul, 1998, s. 470.

198 Ayn Ali Efendi, Kavânin-i Al-i Osman Der-Hülâsa-i Mezâmin-i Defter-i Divân, T.B.M.M, No. KZ-334, s. 12.

199 BOA, DFE. RZ. d, Nr. 167, 91.

200 İlhan Şahin, “Tımar Sistemi Hakkında Bir Risale”, İÜEF. Tarih Dergisi, Sayı. 32, İstanbul, 1979, s.

923-924.

bölgelerdeki ulaşılması güç olan bazı yerlere yönetim açısından kısmi olarak serbestlik tanıdığı görülmektedir. Bu duruma örnek sayılabilecek ibareleri Osmanlı arşivinin Mühimme kayıtlarında görmek mümkündür. Bayezid Sancağı yurtluk ve ocaklıkla yönetilen sancaklardan biriydi. Örneğin, Rumeli Beylerbeyi payesiyle Bayezid Sancağı mutasarrıfı olan Mahmud Paşa’ya201 gönderilen hükümde “ümera-i sairenin aba ve eslafınızdan ber vech-i yurtluk ve ocaklık mutasarrıf olduğunuz memleketleri hıfz ve hiraset ve reaya ve berayanın hamiyet……. Sultan Selim Han hazretleri zaman-ı saadette ba-berât serbestîde ve nizâm-ı âli” gibi ifadeler yer almaktadır.202

Yavuz Sultan Selim döneminden itibaren bölgede imtiyazlı bir sisteminin var olduğunu, bu durumun daha sonra da devam ettiği söylenebilir. Devlet, bu imtiyaza karşı, yöneticilerden reayanın korunmasını ve devlete sadakati şart koşmaktadır. Bunun için de bölgedeki yöneticilerine resmen atandıklarına ilişkin bir belge göndermekteydi.

Ancak doğrudan kimin yönetici olacağına pek karışmıyordu. Yurtluk-ocaklık veya hükümetle yönetilen yerlerin beyleri miras yoluyla başa geçmekte ve asıl yöneticinin seçimi nüfuz ve güç sahibi liderlere bırakılmaktaydı. Yöneticinin seçiminde bölgedeki kavim, kabile reisleri veya şeyhler gibi şahsiyetlerin etkili olmakta, onların rızaları alınmaktaydı.203

Doğu Anadolu’nun ilhakı sırasında yerel yöneticilere hizmet ve itaatlerinin karşılığı olarak herhangi bir yer veya bölge yurtluk-ocaklık olarak tevcih edilmekteydi.

Kendilerine yurtluk- ocaklık tevcih edilen sancaktaki has, zeamet ve tımar sahipleri, savaş dönemlerinde belirli sayıda cebelü ile sefere gitmek zorundaydı. Bu tımarların sahipleri gelişigüzel azl ve nasb edilemediği gibi ancak ölüm ve devlete sadakatsizlikleri neticesinde görevden alınabilmekteydi.204

Yukarıda ifade edildiği gibi yurtluk-ocaklık serhad bölgesinin birçok yerinde uygulanmaktaydı. Örneğin, Çıldır Eyaleti’nde vezirlik rütbesinde olanlar ile eski hanedanlara verilegeldiği bilinmektedir. Bununla beraber Van ve öteki Doğu-Güneydoğu Anadolu bölgelerindeki sancakbeylerine de verildiği anlaşılmaktadır. Bu

201 Bayezid Sancağı Mutasarrıfı Osman Bey azl edildikten sonra 19 Cemazilevvel 1130/20 Nisan 1718 tarihinde Mahmud Paşa atanmıştır. Sancak Mahmud Paşa’ya 1.109.154 akçe karşılığında yurtluk-ocaklık olarak tevcih edilmiştir. BOA, MFB, 62.

202 BOA, A.DVNS. MHM. d, Nr.138, s. 394-395, hk. 1439.

203 BOA, A.DVNS. MHM. d, Nr.111, s. 410, hk. 1409.

204 Ömer Lütfi Barkan, “Tımar”, İslam Ansiklopedisi, c. XII/I, MEB Yayınları, İstanbul 1979, s. 296.

sistemde yerel beyler devlet hazinesine ve bölgede bulunan valilere belli bir ölçüde vergi vermekte, ayrıca Osmanlı’da gelenek haline gelen hediye verme yükümlülükleri de bulunmaktaydı.205

1144/1732 tarihli arşiv belgesinde Mahmud Paşa’ya Bayezid dışında Eleşkirt, Şelve ve Malazgirt sancaklarının devlete olan hizmetleri karşılığı tevcih edildiği görülmektedir.206 Bu yönetim sisteminin her zaman sorunsuz bir şekilde gittiği de söylenemez. Yerel beylerin yönettiği veya mutasarrıf olduğu bu idari sisteme tabi olan yerlerde bazen olumsuzluklar meydana gelebiliyordu. Bayezid bir serhad şehri olduğundan Osmanlı Devleti için stratejik bir konuma sahipti. Osmanlı ve İran arasında tampon bir vazife görmekteydi. Bu sebeple de her iki devlet için büyük bir önem arz etmekteydi.

Yurtluk-ocaklık sancaklarında yerel bey, sancaktaki reayanın ortak tavsiyesi ve merkezin onayıyla seçilebilmekteydi. Fakat bazı durumlarda Osmanlı Devleti yurtluk- ocaklık konumunda olan yerlerdeki mutasarrıfların seçimine müdahale etmekteydi.

Bazen yerel bey ya halkı baskı altında tuttuğundan ya da devletin politikaları doğrultusunda hareket etmediğinden aynı aileden farklı birini atayabiliyordu. Bu durum yerel beyin görevden alınmasına neden olmaktaydı. Görevden alınan mutasarrıf bu durumu kabullenmeyerek isyan yolunu seçmekteydi. Mutasarrıf eğer büyük bir nüfuza sahipse devlet bir şekilde onu tekrar yönetici olarak atamaktaydı. Ancak bazen de devlet bu kişiyi görevden alarak yerine aynı aileden başka bir kişiyi tayin edebiliyordu.

18. yüzyılın ilk yarısında Bayezid Sancağı mutasarrıfları sık sık değişmiş/değiştirilmiştir. Örneğin, 1112/1700 yılında Bayezid Mutasarrıfı İbrahim Paşa görevden alınmış, yerine Mehmed-i Sani getirilmiştir. Ancak bu duruma razı olmayan İbrahim Paşa isyan etmiş, devlet paşayı itaat altına almak için çevredeki sancaklara emir göndermiş ve onu kontrol altına almaya çalışmıştır. Mühimme defterinde şu ifade yer almaktadır:

“Bayezid Sancağı eski beyi Mehmed Bey vefat ettikten sonra yerine sancak mutasarrıflığı boş kalmıştır. Liva-i mezburda sakin olan ümera, ayan, erkân, aşair, kabail, ağalar ve ihtiyarların tamamı Mehmed Bey’in büyük oğlu Mehmed-i

205 Mustafa Nuri Paşa, Netayicü’l Vuku’at: Kurumlarıyla Osmanlı Tarihi I-IV, Haz. Yılmaz Kurt, Birleşik Yayınevi, Ankara, 2008, s. 394.

206 BOA, C. DH, 67/3326.

Sani’nin atanmasında hem fikir kalmışlardır. Sancak dâhilindeki aşiret, kabile ve ileri gelenlerin reyi ile Mehmed-i Sani sancakbeyi olarak atanmıştır. Bundan dolayı sancakta bulunan herkesin Mehmed Sani Bey’e itaat ve inkiyad etmesi devletin emri olmuştur. Eski mutasarrıf İbrahim Bey’in de kesinlikle korunmayacağı kararlaştırılmıştır”. 207

Mühimme kaydında görüldüğü gibi vefat eden Bayezid Mutasarrıfı Mehmed Bey’in yerine büyük oğlu sancağın aşiret, kabile ve sancaktaki ileri gelenlerin rızasıyla devletin onayı sonucu sancakbeyi olarak görevlendirilmiştir. Devlet, ayrıca burada bulunan aşiret, kabile, ayan ve eşrafın sancak mutasarrıfının emirlerine uymalarını emretmiştir.

Devlet, merkezden uzak olan uç sancağı kontrol etmenin ancak sancakta bulunan herkesin beye itaat etmeleriyle sağlanabileceğinin farkındaydı. Hiçbir durumda liderliğin yönetici aile dışında başka bir aileye geçmesine izin verilmezdi. Eğer beyin kendisinden sonra gelebilecek bir oğlu yoksa bölgenin öteki beyleri aynı ailenin farklı bir kolundan olan kişiyi aday gösterebilirdi.Tam bir imtiyazlıkla yönetilen bu emirlikler 19. yüzyıl itibariyle eski imtiyazlarını kaybetmeye başladılar. 208

Yerel beyler, Doğu ve Güneydoğu Anadolu Osmanlı hâkimiyetine alındıktan sonra uzun yıllar boyunca Osmanlı Devleti’ne hizmet etmişlerdir. Devlet, özellikle yerel beylere sağladığı imtiyaza karşılık bölge istikrarının korunmasının yanı sıra İran’a karşı sürdürülen savaşlarda yerel ailelerin desteğini almıştır. Özellikle Safevi tehlikesine karşı güneye doğru yapılan seferlerde, bu yerel beylerin desteği Osmanlı Devleti için önem arz etmiştir.209 17. yüzyıl ve sonrası ilk dönemlerde (Yavuz ve Kanuni dönemleri) kendilerine verilen irsi hâkimiyet beylerbeyileri tarafından sınırlandırılmaya başlamıştı.

18. yüzyılda bu tür sancak görevlilerinin atanması veya azledilmesinde artık sancak beylerinin eyalet yöneticileriyle olan münasebetleri belirleyici olmuştur.210

Taşrada bulunan valiler daha 17. yüzyılda, imtiyazlı olarak yönetilen sancaklardaki beylerin seçimine müdahale etmişlerdir. Osmanlı devlet yöneticilerinin taşrada yaptığı

207 BOA, A.DVNS. MHM. d, Nr. 111, s. 410, hk. 1409.

208 Özoğlu, Osmanlı Devleti ve Kürt Milliyetçiliği, s. 73.; Wadie Jwaideh, Kürt Milliyetçiliğin Tarihi, Çev.

İsmail Çekem-Alper Duman, 7. Baskı, İletişim Yayınları, İstanbul, 2012, s. 117-120.

209 Özlem Başarır, “XVIII. Yüzyılın İlk Yarısında Osmanlı Mali Uygulamaları Çerçevesinde Konargöçer Topluluklar”, Ankara Üniversitesi Dil ve Tarih, 54, 2 (2014), s. 274.

210 Başarır, “XVIII. Yüzyılın İlk Yarısında Osmanlı Mali Uygulamaları Çerçevesinde Konargöçer Topluluklar”, s. 74.

müdahaleleri bu dönemde hazırlanan risalelere yansımıştır. Kanûn-nâme-i Sultanî li Aziz Efendi’de bu durum şu şekilde dile getirilmiştir:

“Kürtler Sünni mezhebinde olup, Osmanlı’nın ilk dönemlerinden itibaren Kızılbaş seferlerinde büyük yararlıklar göstermişlerdir. Osmanlı ordusuyla birlikte İslam uğrunda canla başla mücadele etmişlerdir. Bu mücadelelerde büyük zaferler elde etmişlerdir. Bu yararlıklarından dolayı devlet tarafından himaye edilmeleri gerekirken devlet adamları bu yerel beyleri ihmal etmiş ve haklarında olumsuz bilgiler verilmiştir. Diyarbekir’e atanan beylerbeyleri kimi yerel beylerin bir yerlere sürgün etmiş ve kimi beyleri de sebepsiz görevden almış ve bu görevliler yerel beylere baskı uygulamıştır. Bu durum Padişahın otoritesine halel getirmektedir.”211

18. yüzyılda eyalet valilerinin sancak mutasarrıflarına müdahale ettiklerine dair kayıt/kayıtlar mevcuttur. Merkezi yönetim, 1153/1740’da Van ve Erzurum valilerine gönderdiği emirde valilerin yurtluk-ocaklık veya klasik Osmanlı sancakbeylerinin azl ve nasbına müdahil oldukları anlaşılmaktadır. 212 Zira padişah fermanlarıyla imtiyazlı olarak yönetilen yerlerin sancakbeyleri sık sık görevden alındıkları belirtilmektedir.

Ayrıca 18. yüzyılda eyalet valileri olmak üzere çeşitli devlet idarecileri imtiyazlı olarak yönetilen sancaklara müdahil olmaktaydı.213 Sancakbeylerinin de görevlerini yerine getirdikleri ve sınır boylarını büyük bir gayretle korudukları belirtilmekteydi. Ancak bir müddetten beri sözü edilen eyalet valilerinin yurtluk-ocaklık veya klasik Osmanlı sancaklarına müdahale ettikleri, valilerin müdahalelerinin icra edilmekte olan düzeni sekteye uğrattığı ve bu durumda sancak mutasarrıflarının sınır güvenliği gibi temel sorumluluklarını yerine getirmesine engel olduğu dile getirilmekteydi.214

Eyalet valilerinin sancakbeylerine müdahalede bulunması, devletin eyalet valilerini ikaz etmesine neden olmuştur. Devlet bundan sonra valilerin sancak beylerinin azl ve nasbına müdahalede bulunmayacağını ve düzenlerine karışmayacaklarını, yurtluk-ocaklık ile yönetilen sancakların imtiyazlarının aynı şekilde icra edileceğini, sancakbeylerinin eskiden olduğu gibi şimdi de sınır bölgelerini büyük bir sadakat ve

211Kanûn-nâme-i Sultanî li Aziz Efendi, s. 37.

212 BOA, C. DH, 275/13725.

213 Öz, “Osmanlı İdaresinde Kürtler ve Özerklik: Efsane mi Gerçek mi? (XVI-XVIII. Yüzyıllar)”, s. 159.

214 BOA, C. DH, 275/13725.

gayretle korumaları gerektiğini vurgulamıştır.215 Kayıttan anlaşılacağı üzere Van ve Erzurum valileri yurtluk-ocaklıkla yönetilen sancaklarına müdahalede bulunmuş ve bu müdahale hassas olan Osmanlı-İran sınırının güvenliğini tehlikeye düşürmüştür. Devlet, yurtluk-ocaklık sahiplerinin imtiyazlıklarının aynı şekilde devam etmesini sağlamaya ve valilerin Osmanlı idari düzenine karışmasını engellemeye çalışmıştır.

Arşiv kayıtlarında yerel beylerin merkeze gönderdikleri arzlarda Erzurum valilerinin sancak mutasarrıflarının seçimine müdahale ettiklerine dair bilgiler mevcuttur.

1208/1794’te Eleşkirt, Malazgirt, Şelve ve Diyadin sancaklarının ele geçirildiği tarihten itibaren Bayezid Sancağı’na bağlı oldukları, ancak Erzurum valilerinden bazılarının bu duruma müdahale ettiği ve adı geçen yerlerin nizamının bozulduğu ve reayanın perişan olduğu belirtilmiştir. Diyadin, Eleşkirt, Şelve ve Malazgirt sancakları Bayezid Sancağı’ndan ayrılırsa İran hududunun kontrolünün sağlanamayacağı belirtilmiştir.

Bundan dolayı sınırda nizamın ve güvenliğinin sağlanabilmesi için yukarıda adı geçen sancakların Bayezid’e tekrar bağlanması gerektiği beyan edilmiş, Erzurum valilerinin, sancakbeylerinin azl ve nasbına müdahale edilmemesi dile getirilmiştir.216 Zira bu azl ve nasbın Bayezid ve çevre sancakbeyleri arasında güç ve rekabeti kızıştırdığı düşünülmekteydi.

Bayezid Sancağı’nda bazen yönetim boşluğunun oluştuğu anlaşılmaktadır. 1117/ 1705-1706 senesinde Bayezid’de çıkan iç karışıklıklar sebebiyle sancağın beyi Mehmed (Mehmed-i Sani) ve Süleyman beyler katledilmiştir. Sancakta anlaşmazlık on ay gibi bir süre devam etmiş ve sancağa bey seçilememiştir. Beyler arası mücadelede mağdur olan reaya başka yerlere göç etmek zorunda kalmıştır. Bu durumdan haberdar olan Osmanlı Devleti, Erzurum valisinden sancakta bulunan aşiret, kabile ve ahalinin kimin yönetici olmasını istediklerine dair bir araştırma yapmasını istemiştir. Erzurum valisi yaptığı tahkikat neticesinde aşiretlerin, kabilelerin ve ahalinin de “cümlemizin muhtarı Abdulfettah’dır” diye cevap verdiğini merkeze bildirmiştir. 217 1118/1706-1707 senesinde devlet Erzurum valisinden gelen raporu dikkate almış Bayezid mutasarrıflığını Abdulfettah Bey’e tevcih etmiştir.218

215 BOA, C. DH, 275/13725.

216 BOA, C. ML, 210/8665.

217 BOA, İE. TCT, 23/2444.

218 BOA, AE. SAMD III, 1798.