• Sonuç bulunamadı

Ortadoğu’daki Başlıca Petrol ve Doğalgaz Sahaları

Bu dönemind Lübnan-İs

Ortadoğu’da p://www.jewis

yaklaşımın de yoğun ol

srail çatışma

aki Başlıca Pe shvirtuallibrar

savunucul arak yaşana ası sırasınd

etrol ve Doğa ry.org/jsource

ları teoriler an Şii-Sünn da Hizbullah

algaz Sahaları e/History/relig

rini destekle ni çatışmala h’ı, İran’ın

ı

gionsMEmap.h

emek için, arı ile Temm

ve Suriye’n

html

Irak’ta 20 muz 2006’d nin piyonu

63 004-2006

da çıkan olmakla

64 suçlayan muhafazakâr Sünni rejimlerin gösterdiği tepkileri örnek göstermektedirler.118 Söz konusu yaklaşıma göre Irak'taki rejim değişikliğine Sünniler şiddetle muhalefet ederken Şiiler, ABD'yi haklı görme eğiliminde bir tavır sergilemişlerdir.Öyle ki Irak’ta ikamet eden Büyük Ayetullah Ali Sistani’nin119 2005 Irak Genel Seçimleri’ne katılınması yönündeki fetvası120 üzerine Iraklı Şiiler gönüllü olarak Irak seçimlerine iştirak etmiş ve bu hareketin ardından Ortadoğu genelinde Şii siyasetinin güç kazandığı gözlemlenmiştir. Oysa Sistani, ABD’nin dayatacağı bir adayın Irak’ın başına geçmesindense yeni Irak yönetiminin Iraklılarca belirlenmesinin daha iyi olduğunu düşündüğü için böyle bir telkinde bulunmuştur.121 Bu olay üzerine diğer bölgelerdeki Şiiler, kendi siyasi talepleri ve tercihleri için seslerini yükseltmeye başlamışlardır. Bu çerçevede Suudi Arabistanın Şii

118 Ehsan Ahrari, The Real Challenge From the 'Shia Crescent',

http://www.antiwar.com/orig/ahrari.php?articleid=9398, 25.07.2006, Erişim Tarihi: 13.11.2007.

119 4 Ağustos 1930, Meşhed doğumlu Sistani 1935-1949 arasında dini öğretimini burada tamamlayarak Kum’a geçmiştir. Dönemin ünlü hocası Ayetullah Burucerdi’nin öğrencisidir. 1951’de Necef’e ve ardından Kerbela’ya taşınmış, burada da aralarında ünlü Ayetullah El Hui, Ayetullah Muhsin El Hekim gibi hocaların bulunduğu sayısız müçtehidden çeşitli dersler almıştır. 1960’ta Meşhed’e gitmiş; ancak burada bir yıl kaldıktan sonra 1961’de Necef’e geri dönmüştür. Bu tarihten itibaren Sistani, Necef’te yerleşiktir.

Diğer Şii liderler arasında en ılımlı lider olarak bilinen Ayetullah Ali Sistani hayatı boyunca siyasetten uzak durmayı yeğlemiştir. Bu nedenle Saddam Hüseyin döneminde sürgüne gönderilmemiş ya da idam edilmemiştir; ancak ‘tedbir’ olarak yıllarca ev hapsinde tutulmuştur. Bugün de, Şii din okulu Havza'nın başı olarak bulunduğu Necef'teki evinden nadiren ayrılmaktadır. ‘Sükût ekolü’ olarak da adlandırılan Sistani bugün en fazla mukallidi olan Merci-i Taklid olarak bilinmektedir.

Öte yandan Sistani’nin büyük kitleleri harekete geçirebilecek bir gücü de bulunmaktadır. Örneğin, Sistani'nin özellikle Irak seçimleri öncesinde seçimlere katılmanın vacip olduğunu söylemesi Iraklı Şiiler üzerinde büyük etki yaratmıştır. Nitekim Sistani'nin söz konusu söylemlerini emir telakki eden Şiilerin sandığa gitmesi seçim sonuçlarına yansımış ve yine Sistani’nin destek verdiği Birleşik Şii İttifakı iktidara gelmiştir. Sistani hakkında daha fazla bilgi için bkz., Mehdi Khalaji, “The Last Marja:

Sistani and the End of Traditional Religious Authortiy in Shiism”, Policy Focus, No. 59, Washington Institute for Near East Policy, 2006; Juan R.I. Cole, The Ayatollahs and Democracy in Iraq, ISIM Papers 7, Amsterdam, Amsterdam University Press, 2006.

120 “Seçim idealleri, insanların temsili, milli iradenin ifade edilmesi, hukukun üstünlüğü gibi prensipler en saygıdeğer dini liderler tarafından ısrarla istenmiştir. 1979 yılındaki Humeyni’nin tavrının aksine, bu kesim kesinlikle ‘demokrasi’ teriminden korkmamış ve onunla İslam arasında bir çelişki görmemiştir.” Bkz., Cole, “The Ayatollahs and Democracy in Iraq”, 2006. s. 24-25.

121 Söz konusu yargıya Robert J. Riggs (Visiting Assistant Professor Department of History Franklin

& Marshall College, Pennsylvania) ile yapılan görüşme (Villa Universitaria (UAB) / Katalunya, Barcelona, 24.07.2010) sonucu ulaşılmıştır.

65 bölgelerindeki seçimlere katılım oranı ulusal ortalamanın iki katına ulaşmış; Lübnan ve Bahreyn'deki Şiiler ise ülkelerinde eşit oy hakkı talep etmişlerdir. Burada dikkat çekici olan husus; söz konusu uyanışın, İran güdümündeki yeni bir alternatif yönetime değil, mevcut siyasi sistemlere dahil olunması çabasında olmasıdır. Hatta İran ile ABD arasında geniş bir işbirliği önerisi dahi dile getirilmiştir.

Şii Hilali kavramının gündeme getirilmesinin altında yatan diğer bir endişe ise bölgede etkin olmak isteyen dış güçlerin burada kendilerinin yerine İran’ın etkin olabileceği yönünde bir tehdit algılaması içerisine girmesi ya da girmesinin istenmiş olmasıdır.122 Söz konusu endişe, ABD’nin Irak müdahalesi sonrası ilk kez bir Arap ulusunun (ki Irak, o döneme kadarki Arap milliyetçisi bölgesel politikalarının temel yönlendiricilerinden biri olmuştur) Şii unsurların çoğunlukta olduğu bir yönetim altına girmesi temeline dayanmaktadır. Bu olay sonucunda; 2003 yılında Irak işgalinin ve Saddam Hüseyin’in devrilmesinin bir neticesi olarak Ortadoğu’da bir Şii bloğu oluştuğunu ve bu bloğa Tahran’ın liderlik edeceğini iddia eden bir görüş ortaya çıkmıştır.123

Bunlara ilaveten bölgedeki Şii yükselişi ile paralel olarak artan bir mezhep çatışması ihtimalinden de söz edilmektedir. Buna göre Şii yükselişi teorisi çerçevesinde yapılan tartışmalarla, Şiiliğin siyasi bir faktör olarak ortaya çıktığına ve bundan sonra Ortadoğu’nun geleceğinin Şii-Sünni mücadelesi çerçevesinde belirleneceğine dair bir tezin ileri sürüldüğüne de değinilmelidir. Mezhep temelli Şii-Sünni ayrışması olarak nitelendirilebilecek bu teze göre, ABD’nin Irak müdahalesi sonrası, İslam dünyasında yüzyıllardır devam eden Şii-Sünni çatışması

122 Mehmet Şahin, “Şii Jeopolitiği: İran İçin Fırsatlar ve Engeller”, Akademik Orta Doğu, Cilt 1, Sayı 1, 2006, s. 41. İran’ın söz konusu iddiaya verdiği tepki hakkında bkz. s. 130 vd.

123 Walker Martin, “The Revenge of the Shia”, Wilson Quarterly, Sonbahar, 2006.

66 daha da alevlenmiştir ve bundan sonra Ortadoğu’nun kaderi bu mezhep çatışması sonucunda oluşturulacak yeni güç dengeleri çerçevesinde belirlenecektir. 124

Burada ABD’nin Irak müdahalesinin ilk yıllarında Şii camiasıyla yakın ilişki içerisine girmesine getirilen bir eleştiriden de bahsedilmelidir. Buna göre, ABD’nin benimsediği bu yanlı ilişki geliştirme tarzı, 2006 yılına gelindiğinde ortaya çıkan mezhep çatışmasının temelini oluşturmuştur. Öyle ki bu dönemde gerçekleşen sıcak çatışma ortamı, Şii siyasetini ılımlı güçlerin elinden alarak radikal milislerin ve siyasetçilerin hâkimiyetine geçirmiştir.125 Sünniler ise, ABD’nin yüzünü Şiilere dönmek suretiyle kendilerine ihanet ettiği düşüncesine kapılmıştır.126

Sonuç olarak, Şii Hilali kavramını Sünni bölge devletleri ve Batı için endişe verici yapan bir başka unsur, İran'dan başlayarak ve İran güdümünde Irak-Suriye hattı üzerinden Afganistan ve Pakistan'a kadar uzanan jeopolitik alanda Şiilerin hareketlenmeleri sonucu bir birlik oluşturabileceği endişesidir. Bu bağlamda bir Şii Hilali’nin gerçekleştirilmesi durumunda Ürdün, Mısır ve Suudi Arabistan'ın öncülük ettiği Sünni muhafazakâr devletler, Tahran-Bağdat Şii ekseninin Suriye ve Hizbullah ile doğal müttefik olmasından ve Basra/İran Körfezi'ndeki Şiilerin de bu ittifaka katılmalarından endişe etmektedir.127 Ancak bu yaklaşımda, daha önceleri Sünni tampon olarak belirtilen Saddam Hüseyin yönetimindeki Irak engelinin

124 Mezhep temelli Şii-Sünni ayrışması hakkında daha fazla bilgi için bkz., Vali Nasr, “When the Shiites Rise”, Foreign Affairs, Cilt 85, No. 11. Temmuz/Ağustos 2006, ss. 58-74; Nasr, The Shia

Revival…, 2006. ss. 15-253; Vali Nasr, “Regional Implications of Shi'a Revival in Iran”, the Washington Quarterly, Cilt 27. No. 3, Yaz 2004. ss. 7-21; Juan Cole, “A ‘Shite Crescent’?

The Regional Impact of the lraq War”, Current History, Cilt 105, No. 693, Ocak 2006, ss.20-27 ve Vali Nasr, “Şii Yükselişi”, Avrasya Dosyası, Şii Jeopolitiği, Cilt 13, Sayı 3, ASAM Yay., 2007, ss. 101-108.

125 Nasr, 2007. s. 103.

126 Juan Cole, Kenneth Katzman, Karim Sadjadpour, Ray Takeyh, “A Shia Crescent: What Fallout For The United States?”, Middle East Policy, Vol. XII, No. 4, Winter 2005.

127 Cole, "A 'Shite Crescent"?..., 2006. s. 25.

Ortadoğu’da bir Şii Hilali projesinin gerçekleşmesi için, söz konusu projenin temel ayaklarının katılımı sağlanmalıdır. Bu çerçevede ele alınması gereken ilk ülke Irak’tır.

68

“Irak Şiilerinin birçoğu geçmişte Sünni olan ve 18.-19. yüzyıllarda Orta Fırat'ta yerleştikleri kasabalarda Şiileşen aşiret kökenli Araplardır. Şiiler, ülkenin güneyindeki tarım alanlarını işleyen çiftçilerin büyük bir kısmının da Şii olmasından ötürü, genel olarak Irak’ın güneyinde yerleşmişlerdir. Söz konusu çiftçilerin çoğu, son iki asır içerisinde bu mezhebi benimseyerek yerleşik hayata geçmiş göçebe ve yarı göçebe kabilelerin soyundan gelmektedir. Öte yandan güneydeki kabilelerin bedevi olarak yaşamayıp yerleşik hayata geçmeleri, Şii ulemanın kendi dinlerine çevirme baskılarına maruz kalmalarında etkili olmuştur.”128

Irak’ta Basra, Necef129 ve Kerbala dâhil olmak üzere güney vilayetlerinin çoğunda, ayrıca Bağdat ve Diyala vilayetinin kasabalarında Şii unsurlar yaşamaktadır. Buna ilaveten Saddam Hüseyin'in uyguladığı Araplaştırma kampanyası sırasında Kerkük, Telafer, Hanekin ve Mendeli gibi Türklerin yaşadığı bölgelere de Iraklı Arap Şiiler yerleştirilmiştir.130

128 Paul Sullivan, “Who Are The Shia?”, History News Network, http://hnn.us/articles/1455.html, 26.05.2003, Erişim Tarihi: 26.07.2010.

129 Şiiler için Irak sınırları içindeki Necef’in apayrı bir yeri vardır. Hicri 170 tarihinde İmam Ali’nin burada öldürülmesi üzerine Necef, Şiiler için özel bir anlam kazanmış ve zamanla, Irak’taki ve İran’daki Şiilerin de katkılarıyla büyük bir ekonomik güce sahip olmuş; buna ilaveten ilmi ve ruhani bir merkez konumuna da ulaşarak ‘Havza-ı İlmiye’ olarak anılmaya başlanmıştır.

130 Özüm Uzun, “Şii Nüfus”, Global Strateji Enstitüsü, 2006, Yayımlanmamış proje çıktısı.

69 Irak’ta, 1957 sayımından sonra gerçek verilere dayanan bir nüfus sayımı yapılmamıştır. On üç yüzyıl boyunca Bağdat, Necef ve Kerbela’da yoğunluklu olarak yaşayan Şiilere Osmanlı döneminde İran’dan göç ettirilen din adamları da eklenmelerine rağmen Şiiler ancak 19. yüzyılın başlarında çoğunluğu sağlayabilmişlerdir.131 Buna göre; ülkede yaklaşık olarak %75 Şii-%25 Sünni olarak

131 “Arap dünyasında, büyük ölçüde Hıristiyan bir nüfusa sahip olan Lübnan hariç, 22 ülkenin yöneticileri geleneksel olarak Ortodoks Sünni çoğunluktan gelmiştir. Bununla birlikte, bugüne kadar