• Sonuç bulunamadı

kaygılı-kararsız bağlananların, gerçekçi olmayan ve alışılmamış ilişki ihtiyaçlarını gidermek için medya karakterlerine daha çok başvurdukları görülmüştür. Cole ve Leets (1999), kaçınmacı bireylerin parasosyal bağlarla çok fazla ilgilenmeme nedeninin bu tip insanların gerçek bir ilişki kurmada yaşadıkları tereddütlerle ilgili olabileceğini vurgulamışlardır. Ayrıca onlara göre, kaçınmacı bireyler sadece gerçek ilişkisel yakınlıklar kurmada değil, hayali yakınlıklar kurmakta da kaçınmacıdırlar.

Bu da kaçınmacı bireylerin televizyon karakterleri de dahil kimsenin güvenilir olmadığını düşünmeleriyle ilişkili olabilir. Çalışmada, güvenli bireyler ise kaçınmacıların aksine, ilişkisel güvensizlik ortaya çıktığında, parasosyal etkileşime başvurmuşlardır.

Cohen (1997) ilişki durumu, bağlanma biçimleri ve medya karakteri ile kurulan parasosyal etkileşim arasında tamamlayıcı bir ilişki olduğunu öne sürmüştür.

Çalışmada, bağlanma biçimlerinin, sadece flört eden bireylerde parasosyal etkileşimi yordadığı ortaya konmuştur. Ayrıca bağlanmanın boyutlarından ait olma ve yakınlığın, ilişkisi olan kadınlarda; kaygının ise ilişkisi olan erkeklerde parasosyal etkileşimle ilişkili olduğu da saptanmıştır. Başka bir deyişle, ilişkisi olan erkekler partnerleri hakkında kaygıları varsa parasosyal etkileşime daha çok yönelmektedirler.

Bir ilişki içinde olan kadınlar da ilişkilerine güvenli bağlanmışlarsa, parasosyal etkileşimle ilgilenmektedirler. Bu da, güvenli bağlanan kadınların hayali ilişkilere olan ilgileriyle ilişki ağlarını genişletebilecekleri varsayımına dayanmaktadır.

Erkeklerin ise gerçek hayattaki ilişkilerinin geleceği konusunda kaygıları olduğunda rahatlamak ve ilişkisel telafi sağlamak için parasosyal etkileşimle ilgilenebilecekleri belirtilmektedir.

Cohen (2004) bir başka çalışmasında seyirci ve medya karakteri arasında yaşanılan parasosyal ayrılığın bağlanma biçimleri ile ilişkisini incelemiştir. Bulgular, en yüksek parasosyal etkileşim puanlarının kaygılı bağlanma biçimine sahip katılımcılarda olduğunu göstermiştir. Kaçınmacılar ve güvenli bağlananlar ise birbirine benzer, düşük puanlar elde etmişlerdir. Aynı zamanda çalışmada, kaygılı bireylerin sevdikleri televizyon karakteri ile yaşadıkları ayrılıklara verdikleri tepkilerin, diğer bağlanma biçimlerine sahip bireylere göre daha olumsuz olduğu da saptanmıştır.

Greenwood ve diğerlerinin (2008) yaptığı bir çalışma ise saplantılı bağlanma biçimine sahip kadın üniversite öğrencilerinin, favori kadın karakterlerinin davranışlarını ve fiziksel görüntülerini idealleştirdiklerini ortaya koymuştur. Favori kadın karakterler gibi görünme arzusu da kadın izleyicilerin fiziksel olarak daha zayıf televizyon karakterlerini favori olarak seçmelerine neden olmuştur. Ancak daha zayıf favori kadın karakter seçme ile saplantılı bağlanma biçimine sahip olma arasında anlamlı bir ilişki bulunamamıştır. Bu çalışmada ayrıca parasosyal davranış (karakterin resminin kapak olduğu dergiyi alma gibi) ile bağlanma biçimleri arasında da ilişki bulunamamıştır. Ancak parasosyal duygular (karakteri yakın arkadaşı gibi hissetme gibi) ile bağlanma biçimleri arasında anlamlı bir ilişki saptanmıştır. Buna göre, saplantılı bağlanan kadın seyirciler favori karakterleri ile daha yoğun parasosyal duygular geliştirmişler; ancak parasosyal davranış ortaya koymamışlardır.

Saplantılı bağlanan bireyler, diğer insanlarla ilgili çelişkili duygular taşıyan, kronikleşmiş endişeleri yüzünden diğer insanların ilgilerinin ve duygusal yakınlıklarının güvenilir olmadığını düşünen kişilerdir. Favori karakterler, saplantılı

bağlanan bu bireylere gerçek hayatta deneyimlediklerinden daha güvenli bir bağlanma olanağı sunabilmektedir (Greenwood vd., 2008).

Roberts (2007), ünlülere yakın olmak için girişimlerde bulunan hayranlarının psikolojik özelliklerini belirlemek amacıyla bir çalışma yapmıştır. Bu çalışmada, ünlülere yakınlaşabilmek için hayranlarının ünlü kişinin iş yerine mektup yollama/

telefon etme, hediyeler gönderme, iş yerini ziyaret etme, ünlü kişiyi takip etme gibi davranışlarda bulundukları ortaya konmuştur. Roberts’ın çalışmasında, favori bir ünlü ile iletişimde bulunma ya da ona yaklaşmaya çalışma davranışlarının bağlanma biçimleri ile ilişkisi olduğu belirtilmektedir. Buna göre, favori ünlüye yakınlaşma çabalarının kaygı ile olumlu, kaçınma ile olumsuz bir ilişkisi bulunmaktadır. Bir başka deyişle, bir ünlüyle iletişimde bulunmak için daha fazla girişimde bulunma ile saplantılı bağlanma arasında olumlu yönde bir ilişki vardır. Daha önce de belirtildiği gibi Bartholomew ve Horowitz’e göre (1991) saplantılı bireylerin kendilerine ilişkin olumsuz, başkalarına ilişkin olumlu değerlendirmeleri vardır. Roberts (2007) da saplantılı bireylerin benlik değerlerindeki bu eksikliği telafi etmek amacıyla diğerlerinden onay almak için ünlülerle daha fazla iletişimde bulunmaya çalıştıklarını belirtmiştir. Ünlü kişiler, yüksek sosyal statülerinden dolayı, saplantılı bağlanma biçimine sahip bireyler için özellikle çekici olabilir. Ünlülerle iletişim kurma ve onlara yaklaşma çabalarının yoğunluğu, saplantılı bağlanan bireyler için bir ilişki/

iletişim artışı olarak algılanabilir. Bu ilişki artışı da bireylerin benlik değerlerinde yükselmeye neden olabilir (Roberts, 2007).

Greenwood ve Long (2011) ilişkisel eğilimlerin (bağlanma biçimleri ve ait

karakteri ile gelişen hayali yakınlığın derecesinin nasıl birbirlerini etkilediğini araştırmışlardır. Bulgular, bireylerin karşı cins medya karakterlerine karşı daha çok yakınlık hissettiklerini ortaya koymuştur. Çalışmada ayrıca yakın ilişkilerinde kaygı yaşayan bireylerin (ait olma ihtiyacı olan ve şu anda romantik bir ilişkisi olmayanlar) de karşı-cins medya karakteri ile daha çok hayali yakınlık kurduğu saptanmıştır.

Araştırma sonuçları ilişki durumu açısından incelendiğinde, şu anda ilişkisi olmayan bireylerin karşı-cins medya karakterine duydukları yakınlığın, ilişkisi olanlardan daha yüksek olduğu da belirlenmiştir. Greenwood ve Long (2011) çalışmalarında ayrıca, ait olma ihtiyacı yüksek olan kişilerin daha fazla parasosyal etkileşim gösterdiğini de belirlemişlerdir. Ancak ait olma ihtiyacı ve karşı-cins medya figürü ile olan parasosyal yakınlık arasındaki ilişki, yalnızca ilişkisi olmayan katılımcılar için anlamlıdır.

Theran, Newberg ve Gleason (2010) da ergenlik dönemindeki kızların bağlanma biçimleri ile parasosyal etkileşimleri arasındaki ilişkiyi araştırdıkları çalışmalarında saplantılı bağlanma biçiminin hem parasosyal etkileşime katılımın hem de parasosyal etkileşimin yoğunluğunun bir yordayıcısı olduğunu belirlemişlerdir. Araştırmacılara göre, medya karakterleri ile kurulan bu hayali etkileşimler, hedef kitlenin medya figürü ile ilişki kurmasında tehlikesiz bir yoldur.

Hedef kitle üyeleri hiçbir zaman reddedilmeyeceklerini bildikleri bu etkileşimleri daha güvenli ve rahat bulabilirler.

Buraya kadar aktarılanlardan görüldüğü gibi bağlanma biçimleri, parasosyal etkileşimle güçlü bir biçimde ilişkilidir ve parasosyal etkileşimin düzeyini etkilemektedir. Alanyazındaki çalışma bulguları temel alındığında, parasosyal

etkileşimin saplantı ve kaygı ile olumlu, kaçınma ile olumsuz bir ilişki sergilediği görülmektedir. Başka bir deyişle, tüm bu bulgular ışığında, saplantılı ya da kaygılı bağlanma biçimine sahip bireylerin parasosyal etkileşimle daha çok ilgilenebilecekleri düşünülebilir.

Yurt dışında, parasosyal etkileşimle bağlanma biçimleri arasındaki ilişkiyi inceleyen pek çok çalışma olmasına rağmen, ülkemizde parasosyal etkileşim ve bağlanma biçimleri arasındaki ilişkiyi araştıran hiçbir çalışma bulunmamaktadır. Bu nedenle, çalışmada televizyon dizi karakterleri ile kurulan parasosyal etkileşimin, seyircilerin bağlanma biçimleri ile ilişkisinin incelenmesi amaçlanmaktadır.

Bir sonraki bölümde çalışmanın diğer bir temel değişkeni olan ve parasosyal etkileşimle ilişkili olduğu varsayılan yalnızlığın kavramsal tanımları yapılarak, farklı yalnızlık türlerinden bahsedilecek ve alanyazında parasosyal etkileşimle yalnızlık arasındaki ilişkiyi araştıran çalışmalar özetlenecektir.

Benzer Belgeler