• Sonuç bulunamadı

B.2. Birleşik Krallık’ı BREXIT’e Taşıyan Sebepler

Belgede TÜRKİYE CUMHURİYETİ (sayfa 50-54)

42

yorumlanması ve İngiliz kamuoyunda sıklıkla bir egemenlik sorunu varmışçasına gündeme getirilmesidir. (Gordon, 2016: 343)

Avrupa Birliği’nde Avrupa şüphecisi portre ise 2014 AB Parlamento seçimlerinin ardından özellikle AB şüphecisi olarak tanınan Birleşik Krallık Bağımsızlık Partisi (UKIP)’nin azımsanamayacak bir başarı kazanması ve Yunanistan, İtalya, Fransa, Danimarka gibi ülkelerde de AB şüphecisi partilerin önemli oranda oy almasıyla daha da görünür bir hâl almaya başlamıştır.

43

konuda veto hakkını kullanmıştır. Thatcher, Ülkesinin AB bütçesine kendisine yarar olarak dönenden ya da diğer ülkelerin ödediğinden çok daha fazla miktarda katkı yaptığını tekrar tekrar dile getirerek bütçe konusundaki savlarını kabul ettirmeyi başarmıştır. (Warlouzet, 2018: 12) Bütçe konusundaki bu itirazların temel sebebi ise AB katkılarının önemli bir kısmının tarım sektörüne verilmesi ancak Birleşik Krallık’ta tarımın önde gelen sektör olmamasıdır.

Pew Araştırma Merkezi’nin 2016 yılında yaptığı çalışmalar göstermiştir ki AB’ye olan memnuniyetsizlik Almanya ve Hollanda’da, İngiltere kadar yüksektir ve Fransa, Yunanistan ve İspanya’da bu oran çok daha yüksektir. Ancak İngilizlerin diğerlerinden en önemli farkı AB’yle hiçbir zaman diğerlerinde olan duygusal bağı kurmamalarıdır. Örneğin Doğu Avrupalılar üyeliğin kendilerine refah getirdiğine inanmaktadırlar. Güneyliler faşist rejimlerden dolayı büyük sıkıntılar çekmişlerdir ve eski günlerine asla dönmek istememektedirler. Almanya-Fransa ise AB’yi barış ve huzurun garantörü olarak görmektedirler. Bununla birlikte İngilizler üyeliği her zaman yalnızca iktisadi bir araç olarak görmüşler ve hiçbir zaman politik bir entegrasyonun gönüllüsü olmamışlardır. İngiliz seçmenlerin yalnızca %6’sı AB seviyesinde bir merkezileşmeden yanadır. (Bourne, 2016: 358) AB’ye karşı en başından itibaren konulan bu mesafe, Brexit’in önemli sebeplerindendir.

Özellikle Avrupa Ekonomik Krizi’nden sonra hayat standartlarında gerileme hisseden İngilizlerin, AB’den ayrılma yönünde oy kullandığı belirlenmiştir ki bu vatandaşlar muhtemel Brexit sonrasında kaybedecek çok az şeyleri olduğunu düşünerek hükümeti bir nevi cezalandırmaya niyetlendiklerini ifade etmişlerdir. (Bourne, 2016:

357)

Bir başka konu ise yükselen yabancı düşmanlığıdır. Birlik’ten ayrılma taraftarları, göçmenleri adeta birer düşman gibi gösterme çabasına girmişlerdir. Ayrılık yönünde oy kullananların %33’ü ise bu yönde oy kullanmalarındaki en önemli faktörün

44

göçmenler olduğunu belirtmişlerdir. (Bourne, 2016: 357) Brexit taraftarlarının kampanyası azalan kamu harcamaları ve yatırımlarından çok göçmenlerin Birleşik Krallık vatandaşlarını ve bütçesini zorladığı konusuna odaklanmıştır. (Ryan, 2016: 532) Ancak Cameron Hükümeti merkezi hükümetten yerel otoritelere kaynak aktarımında önemli miktarlarda kesintiye gitmiştir. Özellikle sağlık hizmetlerinde büyük gerileme yaşanmıştır. 5 yılda yerel yönetimlere yapılan transferlerde önemli oranda azalma görülmüştür. Durum böyle iken Cameron ve halefi May ise diğer AB üyesi ülkelerden ülkelerine yapılan göçten duydukları rahatsızlığı dile getirerek yaşanan olumsuzluklardan AB sistemindeki serbest dolaşımı sorumlu tutmuşlardır. Ancak IMF verilerine bakıldığında Birleşik Krallık’a yapılan göç, toplam Avrupa nüfusunun ancak

%0.2’sine karşılık gelmektedir ve Birleşik Krallık göç sıralamasında ilk 5’te dahi yer almamaktadır. (Welfens, 2016: 544) Dolayısıyla Cameron ve May, kamu hizmet sunumunda yaşanan aksaklıklardan kamu harcamalarında yaptıkları kesintileri değil, AB üyesi ülkelerden gelen göçmenleri sorumlu tutarak yabancı düşmanlığı ve Avrupa şüpheciliğinin artmasına neden olmuşlardır.

Özetle Birleşik Krallık’ı Brexit’e taşıyan başlıca sebepler olarak AB’nin uluslar üstü yapısının Ülkenin imparatorluktan gelen devlet geleneğiyle bağdaşmaması nedeniyle giderek bütünleşen bir AB amacına ve artan yetki devirlerine şiddetle karşı çıkılması ve bu konunun bir egemenlik meselesi olarak görülmesi, Birleşik Krallık ve vatandaşlarının geçmişten bugüne AB’ye mesafeli duruşu, Avrupa Ekonomik Krizi’nin devam eden etkileri, gerek AB bölgesi ve gerekse Birlik dışından Birleşik Krallık’a yönelen göçün Birleşik Krallık vatandaşlarının hayat standartlarında gerilemeye yol açtığı düşüncesinin yaygınlaşması ve anılan sebeplerle artan Avrupa şüpheciliği olarak ifade etmek mümkündür.

45

II.B.3. Birleşik Krallık Bağımsızlık Partisi (UKIP)’in Brexit Sürecindeki Rolü ve Önemi

Birleşik Krallık’ı Brexit’e taşıyan süreçte en önemli aktörlerden biri Birleşik Krallık Bağımsızlık Partisi’dir. Birleşik Krallık Bağımsızlık Partisi’nin geçmişi ise 1993 yılına dayanmaktadır. Parti, Brexit Referandumu sürecinde Nigel Farage tarafından yönetilmiştir ve Farage partinin kuruluşundan itibaren önde gelen üyelerden olmuştur.

Partinin ana kuruluş amacı Birleşik Krallık’ın AB’den ayrılmasının sağlanmasıdır.

Farage kibar ve ikna kabiliyeti yüksek bir kişilik olarak tanımlanmaktadır; Farage’ın AB’yle ilgili yorumları ise oldukça sert olmuştur. Referandum sürecinde AB bayrağını, marşını istemediklerini dile getirerek, istedikleri tek şeyin kendi ülkeleri açısından AB’yi tarihin sayfalarına göndermek olduğunu sıklıkla ifade etmiştir. (Polgar, 2016: 87-88)

Partinin seçmenler üzerinde etkisi ise yıldan yıla artış göstermiştir. Avrupa Parlamentosu’nda ilk sandalyelerini 1999 seçimlerinde kazanmışlardır. 2004 yılında da yüksek bir başarı göstererek 12 sandalye sahibi olmuşlardır. 2009’da ise 13 sandalye kazanmışlar, 2014’e gelindiğinde ana akım partileri yenerek %27,5 oy almışlardır.

(Polgar, 2016: 87-88) Bu sonuçlar partinin zaman içerisindeki yükselişini açık bir şekilde ortaya koymaktadır.

UKIP’in katkısıyla artan AB muhalefeti ve UKIP’in bahse konu yükselişi Başbakan David Cameron’un 2015 yılı genel seçimlerinde partisinin iktidar olması durumunda AB üyeliğini referanduma götürme sözü vermesiyle sonuçlanmış ve ayrılık süreci böylelikle başlamıştır. (McCann, 2017: 328-329)

UKIP’in Brexit Referandumu sürecinde kampanyasının merkezine aldığı konu ise göç ve göçmenler konusudur ve UKIP Birleşik Krallık’ta aşırı sağ görüşleri temsil

46

etmektedir. 2011 yılında patlak veren Suriye İç Savaşı’nın yarattığı yerinden edilmişlik sorunu ve savaş mağdurlarının ülkelerinden ayrılarak Avrupa dâhil farklı bölgelere göç etmeleri, Avrupa’da Suriyelilerin yeni bir güvenlik krizi olarak tanımlanmasına neden olmuştur. Dolayısıyla Suriyelilerin oluşturduğu kitlesel akının Avrupa güvenlik yaklaşımında karşılanma şekli popülist söylemlerin artmasında itici bir faktör olarak karşımıza çıkmaktadır. (Çolak, Bozkaya, 2018: 203)

Ancak göç konusunun sürece etkisi bakımından göçmenlere bakış değerlendirilirken yalnızca AB dışındaki bölgelerden Birleşik Krallık’a göç edenler üzerinden bir değerlendirme yapılması doğru değildir. Çünkü Birleşik Krallık’ta AB dışından göç edenlerin yanında, Avrupa vatandaşı olan göçmenlerin durumu da önemli bir tartışma konusu olarak referandum gündeminde yerini almıştır. Aralık 2017 verilerine göre de diğer AB üye devletlerinden gelen 3,8 milyon Avrupa vatandaşı Birleşik Krallık’ta yaşamaktadır. Bu çerçevede özellikle aşırı sağ söylemin önde gelen temsilcilerinden olan Nigel Farage, Avrupa ülkelerinden gelenlerin, Birleşik Krallık vatandaşlarının refah düzeylerini olumsuz yönde etkileyerek düşürdüğü ve Avrupa dışından gelenlerin ise güvenlik sorunu oluşturdukları gerekçeleriyle kampanya döneminde göç konusuna yoğunlaşmıştır. (Çolak, Bozkaya, 2018: 200-206) Referandum sonucu değerlendirildiğinde de yürütülen kampanyanın UKIP açısından başarıyla sonuçlandığı ve Partinin kuruluşundan bu yana odaklandığı amacına ulaştığı görülmektedir.

Belgede TÜRKİYE CUMHURİYETİ (sayfa 50-54)