• Sonuç bulunamadı

95

çalışmamızın ilerleyen bölümlerinde bahsedeceğimiz üzere tarımsal üretimde ön plana çıkan Ege Bölgesi’nin dünyaya açılan kapısı konumunda olan İzmir Limanı’nın ihracat rakamlarına yansıyacaktır.

96

kurulmuştu.440 Planın hazırlanması süreci devam ederken Ekim 1929’da ortaya çıkan Dünya Ekonomik Buhranı’ndan dolayı plan krize yönelik önlemler içermekteydi.

Şakir Kesebir Planı 13 Ocak 1930’da incelenmek üzere Başvekalete sunulmuştu.

Planın incelenmesi ve “İktisadi Vaziyetimize Dair Rapor” adıyla basılması ise 4 Mart 1930’da gerçekleşmişti.441

Şakir Kesebir Planı’nda Türkiye’nin ihracatının arttırılması ve ithalatının ise yerli üretimle karşılanması gerektiği üzerinde durulmuştu. Özellikle pamuklu dokuma, yünlü dokuma, kâğıt ve demir-çelik sektörleri geliştirilmeliydi. Planda hükümetin bu sektörlerin gelişmesi için özel yatırımları teşvik etmesi gerektiği belirtilmişti.442

Şakir Kesebir Planı’nın amaçlarından biri Türk lirasının değerinde yaşanan düşüşün durdurulmasıydı. Bu amaç için de dış ticaret dengesinin sağlanması gerektiği düşünülmekteydi. Dış ticaret dengesinin sağlanması ise üretimin arttırılması yoluyla gerçekleşecekti. Planda bu amacın gerçekleştirilmesi halkın, üreticinin, tüccarın ve devletin birlikte yapacakları bir iş olarak belirlenmişti. Bu noktada görülmektedir ki Şakir Kesebir Planı ile Milli İktisat ve Tasarruf Cemiyeti halkı tüketim konusunda bilinçlendirerek ithalatı azaltma amacında ortak bir görüşe sahiptiler.443

Şakir Kesebir Planı Türkiye’nin ihtiyaç duyduğu ürünlerin ithalatının azaltılması ve bu ürünlerin Türkiye’de üretilmesi önerisini içermesi sebebiyle ithal ikameci sanayileşme444 stratejisini benimsemiş bir plandır.445 Ancak planda sanayi üretiminin arttırılmasında devlete verilen görev sadece program hazırlamak şeklindeydi. Plana göre, devlet doğrudan sanayi üretimine yönelmeyecek ve bu görev özel sektöre verilecekti. Devletin görevi ise özel sektöre kredi ve teknik bilgi sağlayarak sanayi üretimini özendirmek olacaktı. Ancak planın devlete verdiği bu

440Salih Mercan, “İktisadi Program (1930)”, Avrasya Sosyal ve Ekonomi Araştırmaları Dergisi”, C.

VI, Sayı: 3 (2019), s. 327.

441Tekeli ve İlkin, 1929 Dünya Buhranında Türkiye’nin İktisadi Politika Arayışları, s. 100.

442 Tezel, a.g.e., s. 351.

443Tekeli ve İlkin, 1929 Dünya Buhranında Türkiye’nin İktisadi Politika Arayışları, s. 102-104.

444 İthal ikameci sanayileşme, ithalatı azaltmak ve yerli sanayinin gelişmesini sağlamak için ithal edilmekte olan malların üretiminin yurtiçinde yapılmasını öngören bir sanayileşme stratejisidir. Bu sanayileşme yoluyla ülkenin dışa bağımlılıktan kurtulması amaçlanmaktadır. İktisat Terimleri Sözlüğü, s. 100.

445 Mercan, a.g.m., s. 328.

97

görevler Türk hükümeti tarafından benimsenmeyecek ve plan uygulamaya geçmeyecektir.446

Öte yandan aşağıda bahsedeceğimiz üzere Şakir Kesebir Planı’nda yer alan pamuklu dokuma, kâğıt ve demir-çelik gibi sektörlerin geliştirilmesi gerektiğine yönelik görüşler 1934-1938 yılları arasında uygulanacak olan Birinci Beş Yıllık Sanayi Planı’nda hayata geçirilecektir. Bu açıdan 1929-1930 yıllarında hazırlanmış olan Şakir Kesebir Planı veya İktisadi Vaziyetimize Dair Rapor adlı bu çalışmanın Birinci Beş Yıllık Sanayi Planı’na temel oluşturduğu söylenebilir.

Büyük Buhran’ın etkilerinin hissedildiği 1930 yılında yaşanan bir başka gelişme Türkiye’de Serbest Cumhuriyet Fırkası’nın kurulması olmuştu. Bu partinin kuruluşu 1929 Dünya Ekonomik Buhranı’na yönelik doğrudan bir önlem niteliği taşımasa da partinin kuruluşunda Büyük Buhran yıllarında ülkenin içerisinde bulunduğu ekonomik durum etkili olmuştu. Bu yüzden Büyük Buhran’ın Türkiye’ye etkilerini ve Türkiye’nin aldığı önlemleri açıklarken Serbest Cumhuriyet Fırkası’nın ekonomiye yönelik tartışmalardaki rolünden de bahsetmekte yarar vardır.

Serbest Cumhuriyet Fırkası 12 Ağustos 1930’da kurulmuştu. Bu dönemde Büyük Buhran’ın etkileri Türkiye’de güçlü bir şekilde hissedilmekteydi. Büyük Buhran’ın ülke çapında yarattığı gerginlik yeni bir parti kurularak hafifletilmek istenmişti. Partiyi kurma görevi ise Cumhurbaşkanı Gazi Mustafa Kemal’in yakın arkadaşlarından Ali Fethi Bey’e (Okyar) verilmişti. Partinin kuruluşunda Gazi Mustafa Kemal’in bir muhalefet partisinin varlığının hükümetin denetlenmesini kolaylaştıracağı ve böylece ekonomik sorunların azaltılacağı düşüncesi etkili olmuştu.447

Büyük Buhran yıllarında ekonomik açıdan sıkıntıya düşmüş halk SCF’ye büyük ilgi göstermiş ve partinin kuruluşunun üzerinden henüz 12 gün geçmişken parti üyeliğine 130.000 kişi başvurmuştu. SCF’nin ekonomiye yaklaşımı liberal bir nitelik taşımaktaydı. Ali Fethi Bey’e göre, devlet ekonomiye müdahale etmemeli, vergiler azaltılmalı ve yatırımlar devlet bütçesinden değil borçlanma yoluyla yapılmalıydı.448

446Tekeli ve İlkin, 1929 Dünya Buhranında Türkiye’nin İktisadi Politika Arayışları, s. 105.

447 Gözcü, a.g.e., s. 538-541.

448 a.g.e., s. 541.

98

2 Ekim 1930’da Başvekil İsmet Bey’in TBMM’de açıkladığı Cumhuriyet Halk Fırkası programında SCF’nin ekonomiye yönelik eleştirilerinin yansımaları görülmektedir. Örneğin CHF programında Büyük Buhran’ın halk üzerindeki etkilerinin hafifletilmesi için vergilerin azaltılacağı yer almıştı. Ayrıca programda borca karşılık hapis yatma uygulamasının kaldırılmasından ve işçilerin durumunun iyileştirilmesinden de bahsedilmişti.449 Tüm bunlar Büyük Buhran sonrasında geniş halk kitlelerini ilgilendiren problemlerdi. SCF’nin kurulmasının, CHF’nin bu sorunlara çözüm bulmasını hızlandırdığı söylenebilir. Ömrü kısa süren Serbest Cumhuriyet Fırkası’nın Büyük Buhran döneminde ülke ekonomisinde oynadığı rol bu şekilde gerçekleşmişti.

Ekim 1930’da yapılan yerel seçimler Büyük Buhran’ın Türkiye’ye etkilerini göstermesi açısından oldukça önemliydi. Serbest Cumhuriyet Fırkası, yurtdışıyla ticari ilişkileri gelişmiş olan ve bu yüzden Büyük Buhran’dan daha çok etkilenen kıyı bölgelerinde başarılı olmuştu. Ancak parti ekonomiye yönelik eleştiriler getirmesi ve hükümeti bu açıdan denetlemesi amacından saparak rejim karşıtlarının yoğunlaştığı bir partiye dönüşmekteydi. Bu durum üzerine Serbest Cumhuriyet Fırkası milletvekillerinin hazırladıkları partinin feshedilmesi kararı 17 Kasım 1930’da Gazi Mustafa Kemal’e sunulmuş ve böylece SCF Türk siyasi yaşamından çekilmişti.450

Serbest Cumhuriyet Fırkası’nın kısa sürede başarılı olması 1930 yılı itibariyle ülkede genel bir hoşnutsuzluğun varlığını göstermesi bakımından oldukça önemliydi.

Bu durumun arka planında Büyük Buhran ile birlikte ortaya çıkan iktisadi şartlar bulunmaktaydı. Sorunları yerinde incelemek ve çözümler üretmek amacıyla Gazi Mustafa Kemal, yanında kalabalık bir uzmanlar grubuyla 18 Kasım 1930-4 Mart 1931 tarihleri arasında bir Türkiye gezisine çıkmıştı. Bu gezide Kayseri, Malatya, Konya, Samsun, Trabzon, İstanbul, Edirne, Kırklareli, Bursa, İzmir, Aydın, Antalya, Mersin ve Adana gibi illere ziyaret düzenlenmişti. Yapılan bu geziler sonunda CHF kadroları ülkenin genel ekonomik durumunda iyileştirmeler yapılmazsa hem halkın refahının hem de buna bağlı olarak cumhuriyet rejiminin tehlikeye girebileceğini görmüşlerdi.

449Tekeli ve İlkin, 1929 Dünya Buhranında Türkiye’nin İktisadi Politika Arayışları, s. 176-177.

450 a.g.e., s. 179-184.

99

Zira Serbest Cumhuriyet Fırkası’nın büyük ilgi görmüş olmasında ülkenin iktisadi durumu etkili olmuştu.451

1930 yılı Serbest Cumhuriyet Fırkası deneyinin yaşanmasının yanı sıra Türk lirasının değeriyle ilgili önemli kararların alındığı bir yıl olmuştu. Bir önceki kısımda bahsettiğimiz üzere 1929 Krizi’nin Türkiye’ye önemli etkilerinden biri de krizin ilk yıllarında Türk lirasında yaşanan değer kaybı olmuştu. Esas olarak bu değer kaybı Ekim 1929’da Büyük Buhran’ın başlamasından önce ortaya çıkmış ve kriz başladıktan sonra da devam etmişti.452 1929 yılının başında 1 İngiliz sterlini 944 kuruşa denk gelirken bu rakam Mayıs 1929’da 1000 kuruş, Kasım 1929’da 1063 kuruş ve Aralık 1929’da 1115 kuruş olarak gerçekleşmişti. Türkiye’nin Türk lirasının değerini korumaya yönelik olarak aldığı ilk önlemlerden biri Büyük Buhran başlamadan önce 27 Mayıs 1929’da çıkarılmış olan Menkul Kıymetler ve Kambiyo Borsaları Kanunu olmuştu.453 Bu kanunla birlikte kişi ve kurumların döviz ihtiyaçları önceden belirlenecek ve bunlar ihtiyaçları dışında döviz alıp satamayacaklardı.454

Türkiye’nin Türk lirasının değerini korumak için aldığı bir diğer önlem ise Büyük Buhran başladıktan sonra 20 Şubat 1930’da çıkarılmış olan Türk Parasının Kıymetini Koruma Hakkında Kanun olmuştu. Bu kanun Türk lirasının değerinin korunması için Bakanlar Kurulu’na ülkedeki döviz alım satımının düzenlenmesi ve sınırlandırılması yetkisini vermişti. Ancak ülkede bir Merkez Bankası’nın olmayışı bu tür önlemlerin etkisini sınırlandırmaktaydı. Bu yüzden bir Merkez Bankası kurulana kadar geçecek zamanda döviz alım satımını kontrol edecek bir teşekkül kurulmasına karar verilmişti.455

Bu teşekkül 24 Mayıs 1930’da göreve başlayan Bankalar Konsorsiyumu olmuştu. Bankalar Konsorsiyumu, Maliye Bakanlığı ile birlikte yerli ve yabancı bankaların ortaklaşa bir sermayeyle kurdukları bir teşekküldü. Bankalar Konsorsiyumu’nun toplam sermayesi 1.215.000 sterlin idi.456 Bu sermayenin yaklaşık

%41’i (500.000 sterlin) Maliye Bakanlığı tarafından, yaklaşık %17’si (200.000 sterlin)

451 Tezel, a.g.e., s. 286-287.

452Tekeli ve İlkin, 1929 Dünya Buhranında Türkiye’nin İktisadi Politika Arayışları, s. 115.

453 Gözcü, a.g.e., s. 311-312.

454 Tekeli ve İlkin, 1929 Dünya Buhranında Türkiye’nin İktisadi Politika Arayışları, s. 115.

455 a.g.e., s. 116-117.

456 Naci Yılmaz, 1930-1946 Döneminde Türk Bankacılık Tarihi, İstanbul Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, Doktora Tezi, İstanbul, 2007, s. 59.

100

yerli bankalar tarafından ve yaklaşık %42’si (515.000 sterlin) yabancı bankalar tarafından sağlanmıştı. Bankalar Konsorsiyumu’nun hissedarları arasındaki bankalardan Türkiye Ziraat Bankası, Türkiye İş Bankası ve Osmanlı Bankası sağladıkları 100.000 sterlin sermaye ile en çok sermaye sahibi üç banka konumundaydılar.457

1931’de İngiltere’nin sterlini devalüe etmesinin ve Bankalar Konsorsiyumu’nun kurulmasının etkisiyle Türk lirası 1931 yılından itibaren İngiliz sterlini karşısında yeniden değer kazanmaya başlamıştı.458 Ancak Bankalar Konsorsiyumu’nun kurulmasının olumlu sonuçlar vermesine rağmen para arzının kontrol edilebilmesi için bir Merkez Bankası’na ihtiyaç duyulmaktaydı.459

Türkiye’de bir Merkez Bankası kurulmasına yönelik çalışmalar 1929 Dünya Ekonomik Buhranı öncesinde başlamıştı. Türkiye İş Bankası bankanın bir Merkez Bankası’na dönüştürülmesini istemekteydi. Bu amaçla 1928’de Hollanda’dan G.

Vissering bir rapor hazırlamak üzere çağırılmıştı. Vissering hazırladığı raporda Türkiye’de bir Merkez Bankası’nın kesinlikle kurulması gerektiğini belirtmişti. İş Bankası’nın Merkez Bankası’na dönüştürülmesi konusunda ise İş Bankası’nın sahip olduğu tecrübe ve imkânlardan faydalanılabileceğini söylemişti. Raporu Başvekil İsmet Bey’e sunan İş Bankası Genel Müdürü Celal Bey (Bayar) de İş Bankası’nın Merkez Bankası’na dönüştürülebileceğini belirtmişti. Ancak Türk hükümeti bu fikre olumsuz bakmaktaydı. Hükümete göre, Merkez Bankası’nın bir ticaret bankasının dönüşümü şeklinde kurulması sakıncalıydı ve Merkez Bankası müstakil bir konuma sahip olmalıydı.460

Öte yandan bu dönemde Türkiye’de para basma ayrıcalığı Fransız-İngiliz ortak sermayeli Osmanlı Bankası’nın elindeydi.461 Osmanlı Bankası bu ayrıcalığını 1863’te Osmanlı hükümetinden elde etmişti. Osmanlı Bankası’nın para basma imtiyazının süresi 1925’te dolmuştu ancak Türk hükümeti para basabilecek yeni bir banka kurma imkânına sahip olmadığı için Osmanlı Bankası’nın bu ayrıcalığını 1935’e kadar uzatma kararı almıştı. Türk hükümeti ile Osmanlı Bankası arasında 1925’te yapılan

457Tekeli ve İlkin, 1929 Dünya Buhranında Türkiye’nin İktisadi Politika Arayışları, s. 117-118.

458 Kazgan, a.g.e., s. 59-60.

459Tekeli ve İlkin, 1929 Dünya Buhranında Türkiye’nin İktisadi Politika Arayışları, s. 119.

460 a.g.e., s. 131-132.

461 Gözcü, a.g.e., s. 375.

101

anlaşmaya göre, Osmanlı Bankası para basma ayrıcalığının yeni kurulacak bir devlet bankasına verilmesine itiraz etmeyeceğini kabul etmişti.462

Merkez Bankası’nın kurulmasıyla ilgili kanun tasarısı 11 Haziran 1930’da TBMM’de kabul edilmişti. Banka 15.000.000 TL sermaye ile bir anonim şirket olarak kurulacaktı. Bankaya verilen para basma imtiyazının süresi 30 yıl olacaktı. Bankanın sermayesinin %15’i devlet tarafından, %10’u yabancı bankalar ve imtiyazlı şirketler tarafından ve geri kalan %75’i milli bankalar ile Türk ticaret kuruluşları tarafından sağlanacaktı.463

Merkez Bankası’nın kuruluşu 3 Ekim 1931 tarihinde gerçekleşmişti.464 Bankanın kurulmasıyla ilgili kanunun meclisten geçmesi ve kuruluşun gerçekleşmesi arasında yaşanan yaklaşık 1,5 yıllık gecikmenin sebebi bankanın sermayesinin sağlanması ve yapılan teknik hazırlıklardı. Bankanın sermayesinin sağlanması için 14 Haziran 1930’da kibrit tekeli The American Turkish Investment Corparation’a devredilmiş ve karşılığında 10 milyon dolar borç alınmıştı.465Teknik hazırlıkların ise 3 Ekim 1931’de bitmesiyle birlikte Merkez Bankası’nın kurulması tamamlanmıştı.

Ancak Merkez Bankası’nın faaliyetlerine tam olarak başlaması 1 Ocak 1932’de gerçekleşmişti. Bunun sebebi ise Merkez Bankası kurulmadan önce döviz alım satımı yapmakta olan Bankalar Konsorsiyumu’nun tüm işlemlerini Merkez Bankası’na devretme süreci olmuştu.466

1929 Dünya Ekonomik Buhranı yıllarında Türk lirasında yaşanan değer kaybına karşı alınan bir başka önlem, ithalatın kısıtlanması suretiyle dış ticaret açığının azaltılması olmuştu.467 Aslında ithalatın kısıtlanması Büyük Buhran’ın ortaya çıktığı 24 Ekim 1929 tarihinden önce başlamıştı. 8 Haziran 1929’da TBMM’de kabul edilen Gümrük Tarifesi Kanunu ile ithalata kısıtlamalar getirilmişti. Kanun 1 Temmuz 1929’da Resmi Gazete’de yayımlanmıştı. Kanunun 32. maddesine göre yeni tarifeler,

462İlhan Tekeli, Selim İlkin, Cumhuriyetin Harcı: Köktenci Modernitenin Ekonomik Politikasının Gelişimi, İstanbul Bilgi Üniversitesi Yayınları, İstanbul, 2004, s. 182, 185.

463 a.g.e., s. 189.

464 Gözcü, a.g.e., s. 376.

465 Tekeli ve İlkin, 1929 Dünya Buhranında Türkiye’nin İktisadi Politika Arayışları, s. 139.

466Tekeli ve İlkin, Cumhuriyetin Harcı: Köktenci Modernitenin Ekonomik Politikasının Gelişimi, s. 190.

467 Tezel, a.g.e., s. 205-206.

102

kanunun Resmi Gazete’deki ilanından 3 ay sonra, bir başka deyişle 1 Ekim 1929 tarihinde yürürlüğe girecekti.468

Büyük Buhran ortaya çıktıktan sonra uygulanan ithalat kısıtlamaları ise bazı malların ithalatının yasaklanması ve bazı malların ithalatında kota469 belirlenmesi şeklinde gerçekleşmişti. Temmuz 1931’de TBMM tarafından Türk hükümetine ithalata sınırlamalar koyması için yetki verilmişti. Tarım ve sanayi üretimi için ihtiyaç duyulan makineler, ham maddeler, ilaçlar ve tıp malzemeleri bu listelerin dışında bırakılmıştı. İthalatı tamamen yasaklanan bazı tüketim maddeleri; alkollü içecekler, parfümler, elbiseler, ayakkabılar ve deri eşyalar olmuştu.4701933 yılı itibariyle tekstil ürünleri ithalatında gümrük vergisi oranı %80, şeker ithalatında ise %200’e yükselmişti.471

Büyük Buhran ile birlikte tarım ürünlerinde yüksek oranlarda görülen fiyat düşüşlerine karşı tarımsal üreticiyi korumak adına da bazı önlemler alınmıştı. Bu önlemlerden biri 10 Temmuz 1932’de Resmi Gazete’de ilan edilen “Hükümetçe Ziraat Bankası’na Mübayaa Ettirilecek Buğday Hakkında Kanun” idi.472 Bu kanun ile birlikte Ziraat Bankası Ağustos 1932-Ağustos 1936 arasında Türkiye çapında buğday alımı ve satımı yapmıştı. Böylece Büyük Buhran ortaya çıktıktan sonra buğday fiyatlarında yaşanan düşüş durdurulmuştu.473

1929 Krizi’nin başlamasından sonra Türkiye’de yeni fabrikaların kurulması için yabancı sermayeden yararlanılabileceği düşüncesi vardı. Bu amaçla 1931 yılında Maliye Bakanı Şükrü Saraçoğlu ABD’ye gitmişti. Ancak ABD’de Büyük Buhran’ın yoğun bir şekilde yaşanıyor olmasından dolayı Amerikalı girişimciler Türkiye’de sanayi yatırımı yapmaya yanaşmamışlardı. Türk hükümeti yabancı sermayeden destek bulamayınca sanayileşmesini hızlandırmak için çareyi devletçi politikalar izlemekte

468 TBMM Kanunlar Dergisi, C. VII, s. 823, 830.

https://www.tbmm.gov.tr/tutanaklar/KANUNLAR_KARARLAR/kanuntbmmc007/kanuntbmmc007/k anuntbmmc00701499.pdf (Erişim Tarihi 15.10.2019).

469Bir malın ithalatına veya ihracatına değer veya miktar bakımından konulan sınırlamadır. İktisat Terimleri Sözlüğü, s. 277.

470 Tezel, a.g.e., s. 205-206.

471 Pamuk, a.g.e., s. 186.

472 TBMM Kanunlar Dergisi, C. XI, s. 856.

https://www.tbmm.gov.tr/tutanaklar/KANUNLAR_KARARLAR/kanuntbmmc011/kanuntbmmc011/k anuntbmmc01102056.pdf (Erişim Tarihi 15.10.2019).

473 Gözcü, a.g.e., s. 190.

103

bulmuştu.474 Mayıs 1931’de toplanan CHF kurultayında devletçilik ilkesi CHF’nin programına eklenmişti. Devletçilik ilkesine göre, özel sektörün gücünün yetersiz kaldığı noktalarda devlet bizzat müdahale ederek fabrikalar kuracak ve işletecekti.475

Türkiye 1929-1933 yılları arasında sanayileşmesini hızlandırmak için ithal ikamesi politikasını izlemişti. Ancak bu politika izlenirken özel sektör aleyhine sonuçlar doğuran ciddi adımlar atılmıştı. Örneğin daha önce 1927 yılında çıkarılmış olan Teşvik-i Sanayi Kanunu ile sanayi kuruluşlarının makine ithalatlarından gümrük vergisi alınmaması kararı 1932’de kaldırılmıştı.476

Yine 1932 yılında çıkarılan Devlet Sanayi Ofisi Kanunu devlete fabrikalar kurma, bu fabrikaları işletme, özel fabrikaların kuruluşuna izin verme veya vermeme ve kurulan özel fabrikaları denetleme yetkileri vermişti. Daha sonra İktisat Vekâleti bu kanuna dayanarak İş Bankası’nın bir kâğıt fabrikası kurma girişimini engelleyince Cumhurbaşkanı Gazi Mustafa Kemal duruma bizzat müdahil olmuş ve İktisat Vekili Mustafa Şeref Bey’in (Özkan) istifa etmesini sağlamıştı. Bu istifadan sonra yeni İktisat Vekili olarak İş Bankası Genel Müdürü Celal Bey atanmıştı. 1933’te ise sanayi kuruluşlarının makine ithalatında gümrük vergisi ödememeleri kararı geri getirilmişti.477

Yukarıda bahsettiğimiz üzere Türkiye’de 1929 yılından itibaren bir iktisadi program oluşturma çalışmaları başlamıştı. Bu çalışmalar sonucunda 1934’te yürürlüğe konan Birinci Beş Yıllık Sanayi Planı öncesinde 1932’de sanayi yatırımı konusunda teknik destek almak için SSCB’den uzmanlar getirilmişti. Uzmanların hazırladıkları raporlar pamuk dokuma sektörünün yanı sıra kimya, demir, cam ve kâğıt sektörlerine yönelik öneriler de içermekteydi.478

1934-1938 yılları için planlanan Birinci Beş Yıllık Sanayi Planı, 1938’in sonuna gelindiğinde büyük ölçüde uygulanmış durumdaydı. Plan dahilinde Kayseri’de, Aydın’ın Nazilli ilçesinde ve Konya’nın Ereğli ilçesinde pamuklu dokuma fabrikaları kurulmuştu. Ayrıca Birinci Beş Yıllık Sanayi Planı içerisinde olan

474 Tezel, a.g.e., s. 237-238.

475 a.g.e., s. 290.

476 Feyzullah Ezer, “1923-1938 Döneminde Türkiye’de Uygulanan İmalat ve Sanayi Politikaları”, Fırat Üniversitesi Doğu Anadolu Bölgesi Araştırmaları Dergisi, Sayı: 2 (2005), s. 2-3.

477 Tezel, a.g.e., s. 350.

478 a.g.e., s. 351-352.

104

Malatya’daki pamuk dokuma fabrikasının inşası da 1939’da tamamlanmıştı. Bunların yanı sıra Bursa’da ve Gemlik’te yün ipliği fabrikaları kurulmuştu. Plana uygun olarak İzmit’te bir kâğıt fabrikası, İstanbul’da cam eşya fabrikası ve Isparta’nın Keçiborlu ilçesinde kükürt tesisleri de kurulmuştu. Öte yandan planda yer alan Karabük Demir-Çelik Fabrikası 1940’ta tamamlanmıştı.479

Türkiye’nin Büyük Buhran yıllarında krize karşı aldığı tüm bu önlemlerin etkisiyle 1935 yılından itibaren Türkiye ekonomisinin 1929 Dünya Ekonomik Buhranı’nın etkilerinden kurtulmaya başladığı görülmektedir. 1935 yılından itibaren Türkiye’nin dış ticaret hacmi artmaya başlamıştı. Bu gelişmede tarım ürünlerine yönelik dış talebin artması etkili olmuştu. Öte yandan 1936-1938 yıllarında hava koşullarının elverişli olmasıyla tarımsal üretim artmıştı. Yine 1935’ten itibaren ülkedeki para arzı artmış, bankaların kredi olanakları genişlemeye başlamış ve 1929 Krizi sonrasında hızla düşmüş olan fiyatlar tekrar yükselişe geçmişti. Bu durum özel sektör açısından olumlu bir gelişmeydi zira 1929 Krizi sonrasında fiyatların hızla düşmesi iflaslara sebep olmuştu.480

1929 Dünya Ekonomik Buhranı’nın Türkiye üzerindeki etkilerinin 1935 yılından itibaren atlatılmaya başlanmasında Türkiye’nin içeride aldığı önlemler kadar dünyada yaşanan gelişmeler de önemliydi. Bir önceki kısımda bahsettiğimiz üzere ABD ve Avrupa’da krizin etkilerinin giderilmesi 1933 yılı sonrasında başlamıştı.

Krizin etkilerinin hafiflemesiyle birlikte ABD’de ve Avrupa ülkelerinde üretim yükselmiş ve alım gücü artmıştı. Bu durum ise dünyadaki ticaret olanaklarını geliştirerek ülkelerin dış ticaret hacimlerini genişletmişti. Bu gelişmeden Türkiye de olumlu bir şekilde etkilenmiş ve dış ticaretin artması ile birlikte Türkiye ekonomisi canlanmaya başlamıştı.

Olumsuz etkilerinin ABD’de başlayıp dünyaya yayıldığı bir kriz olan Büyük Buhran’ın atlatılması da yine dünya çapında bir gelişmeyle gerçekleşmişti. Ülkelerin 1929 Krizi’ne karşı ayrı ayrı içeride aldıkları önlemler ekonomilerini olumlu yönde etkilemiş ve bu durum ülkelerin birbirleri arasındaki ticari ilişkileri geliştirmişti. Bu açıdan bakıldığında 1920’li ve 1930’lu yıllar itibariyle ülkelerin ekonomilerinin

479 a.g.e., s. s. 364.

480 Kazgan, a.g.e., s. 53.

105

birbirleriyle etkileşiminin oldukça yüksek olduğu görülmektedir. New York Borsası’nda başlayan kriz kısa sürede dünyaya yayıldığı gibi 1933’ten sonra başlayan toparlanma süreci de olumlu etkilerini hızlı bir şekilde dünya çapında göstermişti.

Türkiye 1920’li ve 1930’lu yıllarda sanayileşme açısından ABD ve Batı Avrupa’nın oldukça gerisindeydi. Türkiye’nin ham madde ihracatçısı ve mamul ürün ithalatçısı bir ülke olması sebebiyle Türkiye sanayileşmiş ülkelerde yaşanan ekonomik gelişmelerden güçlü bir şekilde etkilenmekteydi. 1929 Dünya Ekonomik Buhranı bu duruma bir örnek teşkil etmişti.

Öte yandan tarım ve ticaret sektörlerinde yaşanan tüm olumsuz gelişmelere karşın 1929 Krizi’nin Türkiye’nin sanayileşmesinin hızlanmasında rol oynayan faktörlerden biri olduğu söylenebilir. Zira 1929 Krizi ile birlikte ABD ve Avrupa ülkeleri ekonomilerini içe kapatmaya başlamışlar ve bu gelişme Batılı ülkelerden sanayi ürünü ithal eden Türkiye’nin ithalatını azaltmıştı. Bu durum ise Türkiye’de yerli sanayinin gelişmesine olanak tanımıştı. Kriz yıllarında Türkiye’de sanayi sektöründe yaşanan gelişmelere bakıldığında bu fırsatın iyi değerlendirildiği görülmektedir.

Sanayi sektörü, tarım ve ticaret sektörlerinin aksine kriz yıllarından kârlı bir şekilde çıkmıştı. Bu açıdan 1929 Krizi’nin Türkiye’yi hem olumlu hem de olumsuz çok yönlü bir şekilde etkilemiş olduğunu söylemek mümkündür.

106

ÜÇÜNCÜ BÖLÜM

1929 DÜNYA EKONOMİK BUHRANI DÖNEMİNDE İZMİR LİMANI