• Sonuç bulunamadı

AVRUPA BİRLİĞİ’NDE KOBİ’LER VE GİRİŞİMCİLİĞE İLİŞKİN

Belgede Özlem GENÇ (sayfa 104-113)

93

Bilindiği gibi, KOBİ’lere yönelik spesifik destek sağlanması, idari işlemlerde harçların azaltılması ya da KOBİ’lere yönelik istisnalar getirilmesi söz konusu olabilmektedir. 2010 yılında elektronik fatura yöntemine geçilmesiyle mikro işletmelerin KDV muhasebesini elektronik olarak bildirmesi sistemine geçilmiştir245.

B. AVRUPA BİRLİĞİ’NDE KOBİ’LER VE GİRİŞİMCİLİĞE İLİŞKİN

94

belirlemektedir. AB, Antlaşma metninde belirtildiği gibi, işletmelerin, özellikle küçük işletmelerin kurulması ve faaliyet göstermesine yönelik elverişli bir ortam ile, yenilikçilik ve ar-ge’yi teşvik etmeyi ve elde edilen bilginin sanayide kullanılmasını amaçlamaktadır.

Politikanın amacı ve nasıl uygulanacağı da Antlaşmada belirtilmiştir.

Diğer taraftan, Lizbon Süreci ve Avrupa 2020 Süreci ile belirlenen hedefler de bu hedefleri gerçekleştireceğine inanılan KOBİ’leri ve girişimciliği ön plana çıkarmıştır.

Lizbon Süreci ile eş zamanlı olarak Küçük İşletmeler için Avrupa Şartı, 2000 yılında, KOBİ’leri ve girişimciliği geliştirmek üzere 10 madde halinde listelenen hedefler koymuştur. Bu hedefler, büyük ölçüde iş ortamını ve girişimcilik ekosistemini geliştirmeye odaklanan önlemleri içermektedir. “Önce küçüğü düşün” hedefi ile KOBİ’lere yönelik politikanın temel ilkesini belirlemiştir. Yine benzer şekilde, günümüzde geçerli olan Avrupa Küçük İşletmeler Yasası da iş ortamı ve girişimcilik ekosistemini geliştirmeye yönelik 10 öncelik alanı tespit etmiştir. Avrupa Küçük İşletmeler Yasası “önce küçüğü düşün” prensibi çerçevesinde Birliğin ve üye devletlerin KOBİ’ler ve girişimciliği geliştirmeye yönelik politika geliştirmelerini sağlama konusunda temel çerçeveyi çizmektedir. Uyulması zorunlu olmayan bu metin de Birlik ve üye devletler arasında etkileşimi, en iyi uygulama değişimini paylaşmayı amaçlamaktadır. Lizbon ve Avrupa 2020 Süreçleri, AB’nin gelecek tasavvurunu, bu çerçevede KOBİ ve girişimciliğin önemini ortaya koyarken; Küçük İşletmeler için Avrupa Şartı ve Avrupa Küçük İşletmeler Yasası, KOBİ ve girişimciliği geliştirmeye yönelik politikanın genel çerçevesini çizmektedir. Atılması gereken somut adımları değil, yön gösterici ilkeleri içermektedir.

AB’nin gelecek metinleri, AB ülkelerinin kendi aralarındaki rekabetin değil, AB’nin ABD, Japonya ve Çin ile olan rekabetinin AB’nin geleceğini belirleyeceği varsayımı üzerine kurulmuştur. Akıllı büyüme kapsamında desteklerin büyük ölçüde ar-

95

ge’ye bağlanması, dünya değişirken, AB ülkelerinin işletmelerinin değişen koşullara adapte olma yeteneklerini artırma amacını gütmektedir246.

Bu dört metnin ortak yanı, oluşturulma biçimi yani karar almada Topluluk metodu ile değil, açık koordinasyon metodu- open method of coordinaton ile yapılmış olmalarıdır.

1990’ların ikinci yarısında bazı üye devletler belirli politika alanlarında daha gevşek bir yöntem olan hükümetler arası işbirliği ile sıkı bir yöntem olan Topluluk metodu arasında bir yaklaşıma ihtiyaç duymuşlardır. Ekonomiyi yönlendiren temel ilkeler gibi parasal birliğe üye olan ve olmayan bütün ülkeler açısından makroekonomi politikası tasarımı ve istihdam politikası bu örnekler arasında sayılabilir. Mart 2000’de gerçekleştirilen Lizbon Zirvesi, açık koordinasyon metodunu kabul etmiştir. Lizbon Stratejisi, açık koordinasyon metodunun ilk örneğidir. Genellikle Komisyon tarafından takip edilmekte olup, ulaşılacak hedefe ilişkin yönlendirici ilke, nicel, nitel göstergelerin belirlenmesi, ulusal ve bölgesel hedeflerin konması ve en iyi uygulama değişiminin paylaşılmasına dayalıdır.

Gelişimin takibi açısından değerlendirmeler ve raporlar önemlidir. Söz konusu düzenlemeye katılım, metodun doğası gereği gönüllülük esasına dayanmaktadır. “Akran baskısı” adı verilen birbirinden öğrenme sürecini kapsamaktadır. Uyulmaması durumunda cezalandırma mekanizması söz konusu değildir. Politika alanı her zaman bir ulusal sorumluluk alanı olarak kalmaya devam etmektedir. Üye devletler arasında yakınlaşmayı öngörmekle birlikte ülkeler arasındaki farklılıklara saygı gösterilmektedir247. Sanayi niteliği itibariyle açık işbirliği yöntemine dayanan bir alandır.

Diğer taraftan, tüzük gibi bağlayıcı bir tasarruf ile kurulan COSME daha farklı bir nitelik arz etmektedir.

246 Dilger, Robert Jay, The European Union’s Small Business Act: A Different Approach, Current Politics and Economics of Europe, Volume 27, Number 2, ss.141-174, s.162.

247 Nugent, Neill, The Government and the Politics of the European Union, 7th Edition, Palgrave Macmillan, 2010, s. 297-298.

Prpic, Martina, The Open Method of Coordination, European Parliamentary Research Service, October 2014., s1-2.

96

Politika çerçevesi, Antlaşma ile, politika ilkeleri Avrupa Küçük İşletmeler Yasası ile belirlenen KOBİ ve girişimciliğe ilişkin politika önlemleri daha önce de belirtildiği gibi iki eksen üzerinde yükselmektedir. Avrupa Küçük İşletmeler Yasası, mali olmayan destekleri temsil ederken, Avrupa Küçük İşletmeler Yasası’nın da parçası olan finansa erişimi sağlamak üzere oluşturulan mali destekler, politikanın diğer eksenini oluşturmaktadır. Bu destekleri de ikiye ayırarak incelemek mümkündür: KOBİ’lerin faydalanabildiği diğer finansal araçlar ve doğrudan KOBİ’lerin kullanımına sunulan araçlar. Mali destekler ve mali olmayan desteklerin bir arada kullanılmasıyla, KOBİ’lerin ve girişimciliğin geliştirilmesine ilişkin bütüncül bir yaklaşım sergilenmektedir.

97

ÜÇÜNCÜ BÖLÜM

AVRUPA BİRLİĞİ ÜYELİK SÜRECİNDE KOBİ’LER I. TÜRKİYE’DE KOBİ’LER

Türkiye’de KOBİ’leri anlamak için, bir sanayi tabanının oluşum sürecini anlamak önem kazanmaktadır. Dolayısıyla bu başlık altında ilk olarak Türkiye’de sanayileşme sürecine yer verilecektir.

Türkiye’de sanayileşme çabaları, Osmanlı İmparatorluğu’nun son dönemlerinde başlamıştır. Osmanlı’da sanayi, niteliği itibariyle yakın pazar için üretim yapmakta olan, ağırlıklı olarak tüketim malları üreten küçük ölçekli birimlerden oluşmaktadır248. Sanayileşme çabalarının bir göstergesi olarak, o dönemde sanayiyi geliştirmek üzere teşvik yasaları çıkartılmaya başlanmıştır249. Cumhuriyet döneminde, sermaye birikimi olmaması, bilgi ve teşebbüs ruhuna sahip olunmaması nedeniyle sanayileşme süreci devletin öncülüğünde gelişmiştir250.

Cumhuriyet öncesi dönemde girişimcilik faaliyetlerinin etnik kökene ilişkin bir ayrıma tabi tutulduğu görülmektedir. Osmanlı İmparatorluğu döneminde Türklerin girişimcilik faaliyetinde, sanayi, hizmet ve ticarette yer almadığı; daha çok tarım, memuriyet, askerlikte varlık gösterdiği görülmektedir251. Etnik kökene dayalı ayrıma bu çalışma kapsamında da yer verilmesinin nedeni, Cumhuriyet döneminde girişimcilik alanındaki çalışmaların milliyetçilik akımı çerçevesinde gelişmesi ve “Türk’ten iş adamı, tüccar yapma çabaları” şeklinde ortaya çıkmasıdır252.

248 Kepenek, Yakup, Yentürk, Nurhan, Türkiye Ekonomisi, Remzi Kitabevi, 23. Basım,2010., s.16.

249 Uras, Güngör, Sanayileşecektik Ne Oldu Bize?, Doğan Kitap, 2017., s. 11-13.

250 Ibid., s. 11-13.

Özdemir, Süleyman, [et al.], Küçük Girişimciliğin Artan Önemi ve KOBİ’lerin Türkiye Ekonomisindeki Yeri, Sosyal Siyaset Konferansları Dergisi, Sayı: 53, ss. 173-230., s.181.

251 Iraz, Rıfat, Yaratıcılık ve Yenilik Bağlamında Girişimcilik ve KOBİ’ler, Çizgi Kitabevi, 2010., s.147.

252 Ibid., s.148.

98

Cumhuriyet döneminin devraldığı tabloya bakıldığında, 1927 Sanayi Sayımı sonuçları kapsamında yapılan bir inceleme, 65 bin dolayında işletmenin %35.74’ünün tek kişilik, %35.76’sının 2-3 kişilik, %8,94’ünün 5’ten fazla çalışanı olan, %0,23’ünün de 100’den fazla işçi çalıştıran işletme olduğunu ortaya koymuştur. Söz konusu işletmelere bakıldığında, faaliyet alanlarının tarım, madencilik, dokuma ile sınırlı olduğu görülmektedir. İşletmelerin sınırlı faaliyet alanlarına düşük istihdam kapasiteleri, nitelik ve nicelik olarak yeni enerji imkanlarından yararlanamamaları ve dolayısıyla ilkel teknolojiler kullanmaları gibi faktörler de eklendiğinde bu durum sanayileşmenin ilk aşamasında olunduğu sonucuna ulaşmamızı sağlamaktadır 253.

1923 yılında gerçekleştirilen İktisat Kongresi’nde sanayileşmeye ilişkin önlem ve gelişme niteliğinde önemli kararlar alınmıştır. 1924 yılında Ticaret ve Sanayi Odaları Kanunu’nun çıkarılması, 1925 yılında Sanayi ve Maadin Bankası’nın kurulması, 1927 yılında Sanayi Teşvik Kanunu’nun çıkarılması gibi çalışmalar, esnaf, sanatkâr ve küçük sanayiye ilişkin ilk yapısal düzenlemeler olarak nitelendirilebilir254.

Bir sanayi tabanının olmaması, bu konuda devletin harekete geçmesine neden olmuştur. 1934 yılında yürürlüğe giren Birinci Beş Yıllık Sanayileşme Planı’nda, temel amacın özel sektörü destekleyerek, sanayinin gelişmesini sağlamak olduğu belirtilmiştir255. İlki 1934 yılında yürürlüğe giren Sanayi Planları çerçevesinde, kamu iktisadi teşekkülleri oluşturulmuştur. İkinci Dünya Savaşı’na kadar devam eden bu süreçte, temel tüketim malları üretiminin gerçekleşmesi sağlanmıştır256. Bu dönemde Türkiye’nin, “üç beyazlar” olarak adlandırılan un, şeker ve dokumayı temelde yerli üretimle karşılar hale gelmesi, tekstil ve gıdaya dayalı bir gelişme olarak nitelendirilebilir257.

253 Kepenek ve Yentürk, ibid., s.46-47.

254 Ibid., s. 45.

255 Ibid., s. 72.

256 Ibid., s.91.

257 Boratav, Korkut, Türkiye İktisat Tarihi 1908-2009, 15. Baskı, İmge Kitabevi,2010. s.72.

262 Kepenek ve Yentürk, ibid. s.113.

İkinci Dünya Savaşı ile 1960’lar arasındaki dönemde belirleyici unsur, girişimciliğin artırılması çabası olmuştur. Devletçi sanayileşme ile bir yere kadar getirilen temel tüketim malları üretimi özel kesimin de katkısıyla artarken, temel hedef, dayanıklı tüketim malları üretimine geçmek haline gelmiştir258. İkinci Dünya Savaşı’ndan sonra başlayıp 1960’lara kadar devam eden süreç, aynı zamanda korumacı politikaların terk edildiği bir dönemdir. İthalatın serbestleştirilerek, dış açıkların kronikleşmeye başladığı, dış yardım, kredi ve yabancı sermayeye dayalı bir ekonomik yapının yerleşmeye başladığı bir dönem olmuştur. Bu dönemde, sanayileşme programı dış pazara odaklanmış, tarım, madencilik, inşaat ve altyapı yatırımları ile kalkınmaya yönelik bir anlayış benimsenmiştir259. Boratav, 1946-1953 yılları arasındaki dönemi “dünya ekonomisiyle farklı bir eklemlenme denemesi” olarak nitelendirmektedir260. Uluslararası kuruluşlara gösterilen ilgi de dünya ekonomisiyle eklemlenmenin, unsurlarından biridir. 1947 yılında, IMF, Dünya Bankası ve İktisadi İşbirliği Örgütü’ne, 1952 yılında da NATO’ya üye olunmuştur261. 1959 yılında, katılım talebiyle AET’ye yapılan başvuru bu dönemin sonlarına rastlamaktadır. 1960’lara kadar olan dönemin sanayileşmeye en önemli katkısı kamu iktisadi teşebbüslerinin kurulmasıdır. 1950 yılında Makine Kimya Endüstrisi Kurumu, 1952 yılında Gübre Et ve Balık Kurumu, 1953 yılında Türkiye Çimento Azot, 1954 yılında Türkiye Petrolleri Anonim Ortaklığı ve Devlet Malzeme Ofisi, 1955 yılında Selüloz ve Kağıt, Demir Çelik ve 1957 yılında Türkiye Kömür İşletmeleri, bu dönemde kurulan başlıca kamu iktisadi teşebbüsleridir262.

1960 sonrasında planlı döneme geçilmiştir. İthal ikameci politika çerçevesinde özel sektör yatırımlarının ve ihracatın artırılması hedeflenmiştir. Sanayi, içeride gümrük

258 Kepenek ve Yentürk, ibid., s.91.

259 Boratav, ibid., s.94.

260 Ibid., s.93.

261 Ibid., s.100.

100

vergileri ve devlet teşvikleri ile korunurken, ihracatı artırmaya yönelik olarak destekler verilmiştir263.

Aynı dönemde girişimciliğe ve küçük işletmeciliğe ilişkin de adımlar atılmıştır.

Küçük işletme tanımı oluşturmaya yönelik çalışmalar başlatılmış, küçük işletmelere ilişkin meslek örgütleri kurmaya dönük düzenlemeler getirilmiştir. Küçük işletme tanımı, ilk olarak 1927 yılında çıkarılan Teşvik-i Sanayi Kanunu ile ortaya konulmuş;

1950’lerden itibaren çıkarılan Türkiye Odalar ve Borsalar Birliği Kanunu, Türk Ticaret Kanunu, Sanayi Sicili, Gelir Vergisi ile Esnaf ve Sanatkârlar Kanunu gibi çeşitli kanunlar çerçevesinde küçük işletme tanımı oluşturmaya çalışılmıştır264.

1964 yılında, 507 sayılı Esnaf ve Sanatkârlar Kanunu kabul edilmiştir. Küçük işletmelerin finansman, kredi, kooperatifleşme, örgütlenme, pazarlama konularındaki ihtiyaçlarını gidermek üzere bir teşkilatlanma arayışına girilmiştir265. 1970 yılında Küçük Sanayi Geliştirme Merkezi (KÜSGEM) kurulmuştur. Sanayi ve Ticaret Bakanlığı ile Birleşmiş Milletler Kalkınma Teşkilatı (UNIDO) tarafından Gaziantep ve çevresinde faaliyet göstermek üzere kurulan KÜSGEM, küçük sanayi işletmelerine yönelik ortak kolaylık hizmeti vermiştir266.

1968-1972 yıllarını kapsayan İkinci Beş Yıllık Kalkınma Planı döneminde, küçük sanayicilerin daha büyük işletmelerle işbirliği yapması desteklenmiştir. Sanayi bölgeleri ve sitelerinin kurulmaya başlaması da İkinci Beş Yıllık Kalkınma Planı dönemine rastlamaktadır267.

263 Uras, ibid., s. 11-13.

264 Müftüoğlu, Tamer, Türkiye’de Küçük ve Orta Ölçekli İşletmeler Sorunlar-Öneriler, 6. Bası, Turhan Kitabevi, 2007.,s. 126-127.

265 Özdemir [et al.], op cit, s.183.

266 Müftüoğlu, Tamer, 25. Yılına Girerken KOSGEB Anıları, Dünya Gazetesi, 25 Nisan 2014, https://www.dunya.com/kose-yazisi/25-yilina-girerken-kosgeb-anilari/19946, son erişim tarihi:

17.08.2016.

267 Özdemir [et al.], op cit, s.183.

101

Küçük sanayiyi geliştirmek üzere merkezler kurmaya devam edilmiştir. 1978 yılında Sınai Eğitim ve Geliştirme Merkezi (SEGEM), 1983 yılında Küçük Sanayi Geliştirme Teşkilatı (KÜSGET) kurulmuştur. KÜSGET’in amacı, Gaziantep ve çevresine hizmet vermek üzere kurulan KÜSGEM’in faaliyetlerini örnek alarak, ülke çapında yaygınlaştırmaktır. Bu iki kuruluş 1990 yılında birleştirilerek, küçük ve orta ölçekli sanayi işletmelerini desteklemek üzere günümüzde de faaliyet gösteren Küçük ve Orta Ölçekli Sanayiyi Geliştirme ve Destekleme İdaresi Başkanlığı (KOSGEB) kurulmuştur268.

1980 sonrası süreç Türkiye’nin dışa açılma sürecini oluşturmaktadır. Türkiye, ekonomide yapısal değişiklikler meydana getiren 24 Ocak 1980 tarihli İstikrar Kararları ile ekonomi politikası tercihini ihracata dayalı sanayileşme yönünde değiştirmiştir269.

Türkiye’nin dışa açılma süreci, dünyadaki eğilimle de paralel bir seyir izlemiştir.

1960’lı ve 1970’li yıllarda gelişmekte olan ülkelerde geçerli olan ithal ikameci sanayileşme süreci, 1970’li yıllarda petrol krizi ile başlayan ve dünya ekonomisinde yavaşlama ve talep düşüşü ile kendini gösteren ekonomik krizin tüm ekonomileri etkilemesi ile birlikte yeni bir döneme girmiştir. Söz konusu süreçte, gelişmekte olan ülkeler için dışa açılma önerileri gündeme getirilmiştir270.

İhracata dayalı sanayileşme hedefi doğrultusunda Türkiye, ihracata yönelik üretim yapan işletmeleri teşvik etmiştir. Organize sanayi bölgeleri ve küçük sanayi sitelerinin kurulması Beşinci Beş Yıllık Kalkınma Planı çerçevesinde de teşvik edilmiştir271.

268 Müftüoğlu, Tamer, 25. Yılına Girerken KOSGEB Anıları, Dünya Gazetesi, 25 Nisan 2014, https://www.dunya.com/kose-yazisi/25-yilina-girerken-kosgeb-anilari/19946, son erişim tarihi:

17.08.2016.

269 Tonus, Özgür, Gümrük Birliği Sonrasında Türkiye’de Dışa Açıklık ve Sanayileşme, Dumlupınar Üniversitesi Sosyal Bilimler Dergisi, Sayı:17, Nisan 2007., s.194.

270 Kocaman, Berna, Serbest Bölgeler Türkiye’de Seçilen Yerlerin Bilimsel Açıdan Değerlendirilmesi, Ankara, Siyasal Kitabevi, 2003., s. 7.

271 Özdemir [et al.], op cit, s.183-184.

102

İhracata dayalı sanayileşme ve dışa açılma politikasını tamamlayıcı nitelikte bir başka adım da 1987 yılında Türkiye’nin Avrupa Topluluğu’na tam üyelik başvurusu olmuştur. 1959 yılında katılma talebiyle başvurulan AET ile ilişkiler, Ankara Anlaşması’nın 1963 yılında imzalanıp, 1964 yılında yürürlüğe girmesi ile ivme kazanmıştır. 1980 yılında gerçekleşen askeri darbe ilişkilerin Avrupa Topluluğu tarafından askıya alınması ile sonuçlanmıştır. Dışa açılma süreci, ilişkilerin de yeniden başlatılmasını gündeme getirmiştir.

Belgede Özlem GENÇ (sayfa 104-113)