• Sonuç bulunamadı

Âmm’ın Hasa Atfının Tahsisi

F. MUHASSIS ZAHİR OLMADIĞINDA UMÛMLA İSTİDLAL EDİLMESİ . 146

8) Âmm’ın Hasa Atfının Tahsisi

İsnevî usûlden furu’un tahrici konusunu ‘et-Temhîd’ kitabında zikreder. Fakat o eserinde son görüşü tercih etmesi gibi herhangi bir görüşü tercih etmez. Mesela

“Nihâyetü’s-Sûl” eserinde istiraddan sonra şu görüşü tercih ettiğini görüyoruz. Hassa atıf edilmeden umûmun tahsisi olmaz. Şöyle der: Eğer matuf aleyh âmın ismini kapsıyorsa, matuf da muayyen olarak bu ismi kapsıyorsa fakat bir vecih ile vasfı veya başka bir şeyle mahsus olursa bize göre matufu aleyhi tahsis eden olmaz. Hanefilerde onu iktiza edeceği söylenir ve matuf ve matuf aleyh arasında tesviye olur, der. Onun cevabı ise: Vâcip olmayan bütün hükümler arasında tesviyedir. Ancak âmilin muktezasında tesviye olursa vacib olur.746 İsnevî, ‘et-Temhid’ kitabında es-Saydalânî’nin747 (ö. 427h/ 1035m)

743 Ahmed, “Tabak”, 69.

744 İsnevî, Nihâyetü’s-sûl fî şerḥi Minhâcü’l-vüṣûl ilâ ʿilmi’l-uṣûl, c. 1, s. 544.

745 İsnevî, et-Temhîd Fî Tahrîci’l-Furûʽ Ale’l-Usûl, s. 416.

746 İsnevî, A.g.e. c. 1, s. 546.

747 Ebû Bekir, Muhammed bin Davut bin Muhammed el-Muruzi, koku sattığı için Saydalani olarak bilinir.

Muhtasar el-muzinni’yi şerh etmiştir. kuffal’ın talebesidir. İsnevi önemli bir mülahazayı nakleder, er-Rafii’nin isim belirtmeden (bazı Şerh özetlerinde) diyerek ondan çokça nakil yaptığını ve tercümeleri olduğunu söyler. Saydalani’nin el-Müzini’nin eserine yazdığı ‘Şerhul- Muhtasar’ı kast eder. İsnevî,

görüşlerini de nakleder. Örneğin bu asıl üzerine fıkhın füru gibi. Es-Saydalânî ihtilafı anlattıktan şöyle der: “Bazı arkadaşlarımız demiştir ki, şu âyeti kerimeden istinbat edilerek onda iki kavl oluşur: “Kadınları boşarsanız, onlarla birleşmemiş ve mehir de belirlememiş olursanız malî bir sorumluluğunuz yoktur. Zengin olan gücüne göre eli darda olan da gücüne göre onlara makul ve gönül alıcı bir şeyler versin.”748 Buna göre hükmün maksadı, boşayanların mufavvide’den dokunma (ilişki) ve mehir belirlenmesinden önce günahın (cünah) kaldırılmasıdır. (نهوعتم و) sözü ona atfedilmiştir.

Eğer sıfat olarak alınırsa sanki (Mezkûr kimselere mihir verin) anlamı ve bunların dışındakilere mihir verilmesi gerekmediği anlamı çıkar. Bu şekilde almazsak da (kadınlara mihir verin) gibi bir anlam çıkar.749 İsnevî’nin tercihine bianen şunu söylemiz mümkündür; İsnevî’ye göre tüm kadınlara mehir verilmelidir, buradaki atıf âm’ı tahsis etmez ve umumluğu üzere kalır.

d. Kıyas İle Tahsis

İsnevî’nin görüşüne göre kitap ve mütevatir sünnetin genel olarak haber-i vâhid ve kıyas ile tahsis edilmesi caizdir. Çünkü kıyas da kat’i ve zanni olarak gelir. İsnevî ihtilaf olmayan kat’i kıyasla tahsisin caiz olduğunu söyler ve bunu ‘el-Burhân’ı750 şerh eden el-Ebyârî’ye (ö. 1305/1888) atfeder. Diğer bir kısım ise zannidir. Usûlcüler bu konuda çok geniş görüşler ortaya atmışlardır. İsnevî bunlardan yedisini açıklamıştır.751Bunlar Beydâvî’inin ‘el-Minhâc’da da zikrettikleridir. İsnevî “Eğer kıyas zannî ise çeşitli görüşler vardır” der ve bunlardan yedisini zikreder.

1) Sahih, mutlak caizdir.

2) Mutlak caiz değildir.

3) Eğer ondan önce başka bir delil ile tahsis edilmişse, caiz olan kıyas, muhasses ister muttasıl olsun ister munfasıl olsun aynıdır. Tahsis edilmediyse caiz değildir. İsnevî bu mezhebin tahsis konusundaki şartını zikreder. Bu mezhebin muhasses için şartı

Cemallüddin Abdurahim İsnevî, Tabakat-ı Şafiiye, thk. Abdullah Cübûr, Darül Ulum li Tabakat ve Neşr; Memleket Arabiye es-Suudiyye, 1981, 2.cilt, 129-130. Sayfalar. Bkz.

748 Bakara, 2/236

749 İsnevî, et-Temhîd Fî Tahrîci’l-Furûʽ Ale’l-Usûl, s. 417-4187.

750 Ebyârî, Ali b. İsmail, Tahkik ve Beyan fi Şerh Burhani fi Usûli’l Fıkhi, Thk. Ali bin Abdurrahman el-Cezairi, Dâru’d-Diya li’n-Neşr ve’t-Tevzî’, Kuveyt, 1. Baskı: 2003. c. 1, s. 214-215.

751 İsnevî, Nihâyetü’s-sûl fî şerḥi Minhâcü’l-vüṣûl ilâ ʿilmi’l-uṣûl, c. 1, s. 529.

kati olmasıdır. Zira ilk konuda geçtiği üzere katinin zannî ile tahsis edilmesi caiz değildir.

4) Eğer munfasıl bir delil ile tahsis edildiyse olur aksi halde caiz değildir.

5) Açık kıyas ise olur gizli kıyas ise caiz olmaz.

6) Hüccetü’l-İslam Gazzâlî şöyle dedi: Eğer âm ve metni kati ise önceden belirttiğimiz gibi delaleti zannidir. Kıyasın da delaleti zannidir. Eğer zan giderilirse ikisinden biri tercih edilir. İkisi eşitse tevakkuf edilir.752

7) Tevakkuftur. Bu İmam Harameyn Kâdı Ebû Bekir’in mezhebidir.

Âmidî’nin görüşü ise şudur: “Eğer kıyasın illeti nas ve icma ile sabit ise tahsis edilmesi caizdir, sabit değilse caiz de değildir.”753 İbni Hâcib, “Eğer illeti nasla veya icma ile sabit ise veya kıyasın aslı umûmdan tahsis edildiyse caizdir.” der.754

İsnevî, bu delillerden sonra kıyasa mutlak caiz değildir diyen görüşlere değinir.

Beydâvi’nin ‘el-Kıyasü’l-Fer’i’ eserini şerh ederken bu delilleri ortaya çıkarır. İsnevî

“Ebû Ali’nin -ki, mutlak caiz değildir diyenlerdendir- iki vecihle caiz olmaz dediğini nakleder:

- Kıyas Nas’ın fer’i olmalıdır, zira makîsü aleyhin hükmü nasla sabit olmalıdır. Çünkü kıyasla sabit olursa devr ve teselsül gerekir. Eğer nassın fer’i olursa onunla tahsis edilemez aksi halde fer’in asla takdim edilmesi olur. İsnevî daha sonra Beydâvi’nin bu delillendirmeden sonraki cevabını aktarır: Musannifin cevabı, şudur: Kıyas üzerinde bulunduğu asıl olana takdim edilemez. Ancak umûmu onunla tahsis edersek aslına takdim etmemiş, onu başka bir asıla takdim etmiş oluruz.

- Eğer kıyasın nassın fer’i olduğu sabit olursa, mukaddimeleri nassın mukadimelerinden daha fazla olmalıdır. Hükmün ifade edilmesinde her mukaddimede nassın tavakkuf etmesi gerekir. Râvilerin adaleti, lafzın manaya delaleti gibi… Kıyasın da üzerinde tavakkuf edilmesi gerekir.

Kıyas diğer mukadimelere tavakkuf edilmesiyle has kılınır. İlletin

752 Gazâli, el-Mustasfâ Min ʽİlmi’l-Usûl, c. 3, s. 348; Haşiyetü Kitabi’t Temhidi Fi Tahrici’l Furu’i Ala’l Usûli, S 2, s. 306-307.

753 Âmidî, el-İhkâm Fî Usûli’l-Ahkâm, c. 2, s. 337.

754 Îcî, Muhtasarü’l-Müntehâ Mea Şerhi’l-Adud, s. 233.

açıklanması, fer’den sabit olması, muarızların intifa etmesi, eğer mukadimelerinde hata olma ihtimali daha fazlaysa, ondan elde edilen zan da güçlüden daha zayıf olur. Bu mümtenidir. Bu delil onunla başlangıç yapmak isteyenlere göre güçlüdür. Fakat Beydâvî de bu şekilde cevaplandırmıştır. İsnevî cevabı açıklamalarıyla ve şerhiyle nakletmiştir. İsnevî, musannif iki vecihle cevaplandırmıştır der:

Bir: Tahsis edilmek istenen âm’ın mukaddimatı kıyasın mukaddimatından fazla olmalıdır. Bu bizimle Resulullah (s.a.v) arasında mahsus olan âm’ın daha iyi bir araç olması için veya akla daha çok ihtimalin gelebilmesi için ve kıyasın aslı olan âm’ın Resulullah (s.a.v)’a daha yakın olması. İhtimallerin azlığı, mukaddimatı kıyasta muteber mukaddimatın âm’a tahsis edilen mukadimattan daha az olması nedeniyledir. ‘El-Mahsûl’ eserinde Râzî şöyle der: Bu da gösteriyor ki Gazzâlî haklıdır.755

İki: Görüyoruz ki Kıyasın mukaddimatı âm’ın mukaddimatından daha fazladır.

Bununla birlikte zan daha zayıf olur ama tahsis gerekir. Zira iki delilin işlenmesi evladır.756

755 Râzî, el-Mahsûl Fî İlmi Usûli’l-Fıkh, c. 3, s. 101-102.

756 İsnevî, Nihâyetü’s-sûl fî şerḥi Minhâcü’l-vüṣûl ilâ ʿilmi’l-uṣûl, c. 1, s. 532.

ÜÇÜNCÜ BÖLÜM

İSNEVÎ’NİN TEARUZ VE TERCİH İLE İLGİLİ MESELELERE YAKLAŞIMI

İmam İsnevî’nin usûl yöntemini işleyeceğimiz bu son bölümde, tearuz/çelişki, tercih, ictihat, taklit ve bazı fetva meseleleri ele alınacaktır. Bunlar usûl-i fıkıhın önemli konularıdır ve ayrıca İsnevî’nin usûl yöntemini tam anlamıyla ortaya koymak, bunları bilmekle ve hangisini tercih ettiğini öğrenmekle mümkün olacaktır.

Önceki konulardaki gibi bu konularda da İsnevî’nin, bazen Râzî’ye, bazen de Beydâvî’ye tabi olduğunu belirtmekte fayda vardır. Ancak burada bu ikisinin dışında da bazı görüşleri tercih ettiğini göreceğiz. Bu da onun usûl yönteminde bağımsız ve görüşün kime ait olduğuna takılmadan, delillere bakarak tercih yapabilecek usûlî melekeye sahip olduğuna delalet eder. İsnevî, geçmiş konularda olduğu gibi burada da görüşleri iyice kavramış, delillerini dikkatle incelemiş, tartışma noktasını güzelce ortaya koymuş ve konuyu detaylı olarak işlemiştir. Bunlara ek olarak bazı fıkhî meseleri örnek olarak zikretmiştir.

I. TEARUZ VE TERCİH