• Sonuç bulunamadı

4. BULGULAR VE YORUMLAR

4.2. Rusya’da Doğu Bilimiyle İlişkili Kavramlar ve Kuruluşlar

4.2.7. Petersburg’daki Kuruluşlar

4.2.7.2. Asya Müzesi Kütüphanesi (1818)

62

araştırmalarıyla ilgili akademik bir seviyede neşriyatta bulunmaktır. Derginin ortaya çıkmasına vesile olan şartlarla ilgili Barthold’un sözleri bir hayli ilgi çekicidir: “Avrupa Doğu biliminin ulaştığı seviye genel-oryantalist neşriyatın yanında ayrı disiplinler için ayrı neşriyat organlarını gerektirmiştir [...]”. Barthold sözlerinin devamında, Akademi bünyesinde 1912’den beri neşredilen Hristianskiy vostok [=Hristiyan doğusu] dergisini, Musulmanskiy mir’in emsali olarak gösterir (İmperatorskoye obşestvo vostokovedeniya [İOV], 1912, s. 4).

Ön sözde Mir İslama dergisinin kaderiyle ilgili de bilgi bulmak mümkündür.

1913’e gelinirken, yani 4. sayıdan sonra derginin muhtevasında ve yazı işlerinde bir dizi değişikliğe gidilir ve dergi akademik bir çizgiden günlük-siyasi şartların belirlediği bir çizgiye geçer (İOV, 1912, s. 3).

63

Anılmaya değer başka bir kaynaksa Aziatskiy muzey — Leningradskoye otdeleniye İnstituta vostokovedeniya AN SSSR [=Asya Müzesi, SSCB BA Doğu Bilimi Enstitüsü Leningrad Bölümü, M. 1972] adını taşır. Bir makaleler toplamı olan bu kitapta, kuruluşun çatısı altındaki Türklük bilimi faaliyetleri Kononov’ca kaleme alınmıştır [400-27. s.]. Kitapta Çin, Mançu, Tibet, Tangut, Japon, Kore, Moğol ve daha başka alanlardaki çalışmalara hasredilmiş makaleler de mevcuttur.

Müzenin kuruluşu ve sonraki süreç hakkında, Rus Doğu bilimi tarihi üzerine bir dizi çalışmanın da sahibi olan A. Baziyants’ın (2018) “175 let İnstitutu vostokovedeniya (1818-1993)” [=Doğu bilimi enstitüsü 175 yaşında] adlı makalesinde bilgi buluruz. Makalenin başlığı biraz yanıltıcı olduğu için bir açıklama yapılması uygun düşer. Başlıkta kastedilen Enstitü 1930’da BA bünyesinde irili ufaklı birkaç birimin bir araya getirilmesiyle teşekkül etmiştir. Makalenin neşredildiği 1993 yılında Müze, 1930’da Doğu Bilimi Enstitüsü çatısı altında eritilmiş olmasaydı kuruluşunun 175. yılını kutlamış olacaktı. Şimdi bu makaleden hareketle Müzenin tarihine yakından bakalım.

Baziyants’a göre akademik çalışmalarda istenen gelişmenin gerçekleşmemesi Akademinin nizamnamesinde bir dizi değişikliğe gidilmesine sebep olur. Nizamnamede Doğu bilimine ilişkin doğrudan bir madde olmasa da 24. madde ün kazanmış bilginlerin Akademiye üye kabul edilmesine imkân tanımaktadır. Netice itibarıyla 1817’de Çin uzmanı Doğu bilimci Christian Martin Frähn’in [Hristian Daniloviç Fren, 1782-1851]

Akademiye davet edilişi bir dönüm noktası olur. Daha sonra gelen isimler arasında ise Sanskritçeçi Ya. O. Yartsov [1818], Moğolca ve Tibetçe uzmanı Ya. İ. Şmidt [1829]; Arap, İran ve Sanskrit dilleri uzmanı François Bernard Charmoy [Fransua Bernar Şarmua, 1793-1868, gelişi 1832]; Arap, Sanskrit ve Türk dilleri uzmanı G. L. Fleyşer [1835] ve Sanskritçeci R.

H. Lents yer alır (Baziyants, 2018, s. 312–313).

Müzenin kuruluşuna dair esas fikir, S. S. Uvarov’un [1786–1855] 1810’da Petersburg Maarif Bölgesi mütevellisi bulunduğu sıradaki “doğu akademisi” tasarısına dayanır. Tasarı o dönemde hayata geçmese de Uvarov’un 12 Ocak 1818’de Akademiye başkan atanmasıyla, 11 Kasım 1818’de BA bünyesinde Asya Müzesi kurulur. Müzenin adına ilişkin küçük bir ayrıntı da vardır. Önce bu kuruluşa Asya Kabinesi adı verilmek istenir, ancak gerek elde bulunan yazma/kitap ve sikke koleksiyonu gerekse de Fransa’dan temin edilen yazma koleksiyonu (1819 ve 1825 yıllarında) daha kapsamlı

64

bir adlandırmayı gerektirir ve Frähn tarafından müze adı teklif edilir (Baziyants, 2018, s. 320–321).

Müzenin kurucu müdürü Arapça uzmanı H. D. Frähn, Rus Doğu biliminde Müslüman eski para bilimi çalışmalarının da öncüsüdür. Frähn’in Rusya’daki hizmeti 1807’de Kazan Üniversitesine davet edilmesiyle başlar. Baziyants’ın verdiği bilgiye göre Rusça bilmeyen Frähn’in hocalık faaliyetini başarılı saymak mümkün değildir.

Ancak Kazan şehrinin merkezî ve tarihî konumu ona Arap, Fars ve Türk sikke ve yazma incelemeleri için eşsiz bir fırsat sunar. Netice itibarıyla çalışmaları Avrupa çapında bir üne kavuşur (Baziyants, 2018, s. 322).

Kazan’da ünlenen Frähn, buradan anayurduna dönerken Petersburg’a uğrar.

Burada kendisinden Akademideki eski para derlemesini kayda geçirmesi ve tetkik etmesi istenir. Bu işe koyulan Frähn’e daha sonra, Asya Müzesinin kuruluşunu şekillendirmesi teklif edilir. Ve netice itibarıyla Frähn yurduna gitmek isterken bütün ömrünü Rusya’da geçirmiş olur (Kim ve Şastitko, 1990, s. 242).

Frähn, Rus Doğu biliminde en çok iki yönüyle ün kazanır. İlkin Rusya’da eski Müslüman paraları üzerindeki çalışmaları tekâmül ettirmesi, ikinci olarak da İbn Fadlan’ın eserini neşretmesiyle. P. S. Savelyev’in Muhammedanskaya numizmatika v otnoşenii k russkoy istorii [=Rus tarihi bağlamında Müslüman para bilimi, SPb. 1846] adlı çalışmasına konu olduğu üzere Müslüman paraları Asya ve Doğu Avrupa arasındaki ticareti ve etkileşimi göstermesi açısından büyük önem taşımaktadır. Frähn, 1823’te İbn Fadlân’ın Ruslar hakkındaki malumatını Almanca çevirisiyle, 1832’de ise Bulgarlar dair kısmı yine Almanca neşrederek Rus Doğu biliminde, Arapça metinlerin eski Rus tarihini aydınlatmak için kullanılması yönelişini başlatır (Kim ve Şastitko, 1990, s. 247).

Baziyants, 1800’lerin ilk 30 yılında Akademinin müstakil bir Doğu bilimi birimine sahip olması, ayrıca Akademi nizamnamesindeki değişiklikler ile üniversite reformları sayesinde Rusya’da Doğu biliminin kuruluş aşamasının tamamlandığını belirtir (Baziyants, 2018, s. 321). Doğu bilimi merkezleri açısından 1800’lerin ilk yarısında, yani Petersburg Üniversitesi Doğu Fakültesinin 1854’teki kuruluşundan önce, Moskova’da Üniversite ve Lazarev Enstitüsünün, Petersburg’da ise Asya Müzesinin öne çıktığını sözlerine ekler (s. 323). Bir başka ifadeyle 1819’da ziyarete açılan Asya Müzesinin, bugünkü manada bir müze olmakla kalmayıp aynı zamanda kütüphanesi, koleksiyonları ve çalışanlarıyla bir araştırma ve inceleme merkezi niteliğine sahip

65

olduğunu özellikle vurgulamak gerekir. Müzenin başkanının yanı sıra başkan yardımcısının özellikleri de bu fikri desteklemektedir. 1823’te Frähn’e yardımcı olmakla vazifelendirilen Doğu bilimci M. G. Volkov da Baziyants’ın verdiği bilgiye göre Petersburg Üniversitesinde Jean-François Demange [Jan Fransua Demanj, 1789-1839], Charmoy, Senkovskiy ve Topçibaşev’den ders görmüştür. Ama öbür taraftan bakıldığında Frähn ve yardımcısı Volkov’un Asya Müzesindeki çalışmaları daha çok Türk, Arap ve Fars dillerine dair eserlere yoğunlaşırken Uzak Asya ihmal edilir (s. 325).

1842–1881 döneminde müzenin müdürü B. A. Dorn olur. Baziyants, Müzenin ilk müdürü Frähn ile ikincisi Dorn’un dönemlerini kıyaslayarak şöyle bir tespitte bulunur. Ona göre ilk dönemde Müzenin koleksiyonlarının düzenlenmesi ve kaydedilmesi işi ağır basarken ikinci dönemde Dorn saha araştırmaları tertip etmeye yönelir (mesela 1860-61’de Kafkaslar ve Güney Hazar’a). Müzenin koleksiyonlarının zenginleştirilmesinde bu araştırma seyahatlerinin payı vardır. Seyahate çıkanlara hazırlanan talimatnamelerle çeşitli malzeme toplama vazifesi verilir. Bu seyahatler esnasında araştırmacıların bölge dilleri üzerine de araştırma-incelemelerde bulunması Doğu biliminin gelişme seyrinde kayda değer bir durumdur (Baziyants, 2018, s. 330).

Bu konuda ayrıca Baziyants’ın şu tespitini de belirtmekte yarar var. Müzenin yazma koleksiyonundaki eserler üzerinde çalışan (O. N. Böhtlingk, M. İ. Brosse, V. P.

Vasilyev, V. V. Velyaminov-Zernov gibi) Rus Doğu bilimciler önemli eseler meydana getirir. Ayrıca koleksiyondaki esler (muhtemelen kopyaları) gelen talepler üzerine Rusya ve hatta Avrupa’nın farklı şehirlerinde bulunan araştırmacılara gönderilmekteydi (s. 331). Bu bakımdan saha araştırmaları ve bu esnada derlenen eslerin sistemli bir şekilde muhafaza edilmesi, kayda geçirilmesi bir bütün olarak değerlendirildiğinde Asya Müzesi gibi kuruluşların ilmî manadaki önemi ortaya çıkmaktadır.

Baziyants’ın değerlendirmesine göre 1846’da Arkeoloji Cemiyetinin kurulmasıyla Müzenin faaliyetleri için bir paydaş ortaya çıkar. İki kuruluş çok sayıda müşterek toplantı düzenler. Müzenin müdürü Fren’in çalışmalarıyla, koleksiyonlardaki esler Cemiyetin neşriyatında yer bulur (Baziyants, 2018, s. 334). Bu husus bir kuruluşun, farklı kuruluşların çalışmalarına müspet manada nasıl tesir ettiğine bir örnektir. Kısacası bir Rus Doğu bilimi ekosisteminin varlığıyla karşı kaşıya kaldığımızı söyleyebiliriz.

66

1855’te Doğu Fakültesinin kurulmasıyla Müzenin faaliyetlerinde bir dizi değişiklik gerçekleşir. Akademik çalışmalar Fakülteye kayarken Müze Doğuya dair kitap, yazma ve çeşitli malzemelerin saklanıp kaydının tutulduğu bir kuruluşa dönüşür.

19 Mayıs 1881’de Müzenin müdürlüğüne Arapça uzmanı V. R. Rozen getirilir.

Ancak kısa bir süre sonra, 8 Mart 1882’de vazifeden alınır. 1882’de Fince uzmanı F. İ.

Videman Müzenin müdürü olur. Sonraki müdür Radloff’un döneminde, 1887’de Müzenin idari yapısında değişikliğe gidilir. Müdür ve kayyumdan oluşan iki kişilik idareye üçüncü bir kişi, S. Ye. Viner daha Yahudi yazma ve kitap koleksiyonunu kaydetmesi için dâhil edilir (Baziyants, 2018, s. 335–336).

Ocak 1890’dan 30 Kasım 1916’ya kadar Müzenin müdürlüğünü Farsça uzmanı K. G. Zaleman yapar. Baziyants’ın aktardığı bilgiye göre onun döneminde Müzenin koleksiyonları epey zenginleşir. Tertip edilen yazma ve matbu eser derleme seyahatlerinde Asya ortalarına ve İran’a gidiler. Zaleman’ın öğrencisi L. F. Bogdanov Tahran’dan 222 yazma getirir. Bir başka öğrencisi V. A. İvanov Orta Asya’dan Müslümanlara (muhtemelen Türk) ait çok sayıda yazma temin eder. Eser toplayanlar arasında Zaleman’ın kendisi de vardır. Müzedeki Yahudi-Fars yazmaları koleksiyonu ve bölümü onun döneminde açılır (Baziyants, 2018, s. 337–338).

Asya Müzesi, Koleksiyonlarıyla Rusya’daki Asya araştırmalarının gelişmesine büyük katkı sağlar, bilhassa da Petersburg merkezli klasik mektebin gelişmesine (Popova, 2015, s. 51). Bu tespit konumuz açısından kayda değerdir zira Samoyloviç de teorik araştırmaların öne çıktığı bu şehirdeki mektebin bir parçasıdır. Hatırlatmak gerekirse Moskova uygulamaya dönük bir mektep idi.

Müzenin yazma eser ve matbu kitap koleksiyonunun zenginleşmesinde bazı belli başlı hadiseler büyük rol oynar. Baziyants’ın aktardıklarından Kafkas cephesinden (N.

Ya. Marr ve İ. A. Orbeli), Dış İşleri Bakanlığı Asya Bölümünden (1864 yılında), ölümünün ardından Gürcü Kraliçe Teymuraz Bagrationi’den ve Pekin’deki Rus İlahiyat Misyonundan gelen yazma ve kitaplar bir hayli ilgi çekicidir. Müzenin bağlı olduğu BA, yurt dışındaki Rus temsilciliklerine temin edilmesi için eser listeleri göndermekteydi.

Yine BA’nın Coğrafya ve Arkeoloji Cemiyetleri, Orta ve Doğu Asya Araştırmaları Komitesiyle düzenlediği araştırma seferleri koleksiyonların zenginleşmesine katkı sağlıyordu (Baziyants, 2018, s. 339).

67

Araştırma seferleri arasında, Doğu Türkistan’a yapılanlar Türklük bilimi açısından önemlidir. Zira Turfan’da bulunmuş Uygur ve Run harfli metinler, Türk dili tetkiklerine yeni malzeme sunmasıyla kayda değerdir. Bu bağlamda, Popova’nın verdiği bilgiye göre Radloff ile Oldenburg’un katkıları büyüktür. 1898’de Rus Coğrafya Cemiyetinin Doğu Sibirya Şubesince D. A. Klements idaresi altında Doğu Türkistan’a bir araştırma seferi düzenlenir. Bu iki isim, 1900’de Roma’da tertiplenen XII.

Şarkiyatçılar Kongresinde bu araştırma seferinde bulunan materyalleri haber vermişler ve netice itibarıyla Orta ve Doğu Asya’yı coğrafya, etnografya ve arkeoloji yönüyle tetkik için bir milletlerarası birlik teşekkül ettirilir (Rus. assotsiatsiya). Birlik Radloff’un başkanlık ve Oldenburg’un da başkan yardımcılığı vazifesini üstlendiği Rus Orta ve Doğu Asya Araştırmaları Komitesi uhdesine alınır. Araştırma seferleri sonraki yıllarda da sürer ve Oldenburg idaresinde 1909-10 ve 1914-15’te Türkistan seferleri tertiplenir (Popova, 2015, s. 50-51). Bu iki ismin aynı zamanda Samoyloviç’in yakın mesai içinde bulunduğu bilginler olduğu hatırlanmalıdır. Müzenin bulunduğu Petersburg, Rusya’daki “akademik Doğu biliminin” de merkezidir (s. 51). Hâl böyle olunca Petersburg mektebine mensup Samoyloviç’in de merkezî bir yerde bulunma ihtimali artmış ve nitekim de öyle olmuştur.

Samoyloviç’in çağdaşı Oldenburg Rus Asya araştırmalarına damgasını vurmuş bir isimdir. 30 Kasım 1916’da Müzenin müdürlüğüne S. F. Oldenburg atanır (Baziyants, 2018, s. 343). 1930’da Müze, Doğu Bilimi Enstitüsü çatısı altında eritildiğinde yine Oldenburg müdür olur. Kendisinin 1934’teki vefatıyla boşalan yeri ise Samoyloviç doldurur [1934–37].

Yukarıda Radloff ve Oldenburg’un Müzenin kütüphanesine katkı sağladığı söylenmişti. Benzer bir şekilde, bu isimlerin yakın mesai arkadaşı Samoyloviç’in de Orta Asya’da bulduğu matbu ve yazma eserlerin Müzeye ulaştırdığının altını çizmeliyiz.

Bu eserlerin listesini, BA’nın neşriyat organlarından İzvestiya’nın XIII. cildinde (1907-1908) bulmak mümkündür [K. G. Zaleman, “Novıya postupleniya v Aziatskiy Muzey”, SPb. 1908, 1301-2.

s.]. Listede 6 yazma ve 16 da taşbaskısı vardır.

Asya Müzesi üzerine Samoyloviç’in de katkı sunduğu bir kitap çıkar – Aziatskiy Muzey Rossiyskoy Akademii Nauk 1818-1918 [=Rusya BA Asya Müzesi 1818-1918, M. 1920]. Müzenin koleksiyonlarının tanıtıldığı kitapta Türkler üzerine de bir bölüm vardır.

68

Samoyloviç’in yazdığı bu bölümde, yedi başlık altında Türklerin kullandığı alfabelere göre mevcut el yazmaları tanıtılır.

Toparlamak gerekirse bütün bunlar bir devletin gücü, genişliği ve etki alanı ölçüsünde akademik çevreyi besleyecek malzemeyi temin edebildiğini ortaya koyuyor.

Karşılaştırmalı dil incelemeleri için devletin genişliği ve gücü nispetinde sağladığı başta ulaşım ve güvenlik olmak üzere çeşitli imkânları göz ardı edemeyiz. Burada yine farklı bir hususu da görebiliyoruz: Devletin, farklı kuruluşlarını bir işin aksamı olmaya zorlayabilmesini, yani bir başka ifadeyle siyasi, ekonomik ve dinî gayelerini vahdete ulaştırabilmesini görüyoruz.