• Sonuç bulunamadı

ARİF AY’IN ORTADOĞU HAKKINDA BAZI ŞİİRLERİ:

A. MODERN DÖNEM ARAP DÜNYASI VE TÜRKİYE’NİN SİYASİ SOSYOKÜLTÜREL

A.2. MODERN TÜRK ŞİİRİ

2.2. MODERN TÜRK ŞİİRİNDE ORTADOĞU’YU ELE ALAN BAZI ŞAİRLER

2.2.3. ARİF AY’IN ORTADOĞU HAKKINDA BAZI ŞİİRLERİ:

üçüncü Türk şairidir. Daha önce de bahsettiğimiz gibi Arif Ay’ın şiirinde dinamik bir hüzün ve lirizmin birleştiğini görmekteyiz. Yaptığımız incelemeler sonucunda şairin Ortadoğu hakkında yazmış olduğu şiirleri ele aldık. Bazı şiirlerinde ise Ortadoğu’ya vurgu yapmadan geçmemektedir.

Şairin “ Şiirimin Şehirleri” adlı kitabı 2011 yılında Türkiye Yazarlar Birliği şiir ödülüne değer görülmüştür.318 Şair, Özden Savaşla “Kırıkkalem” adlı dergide

verdiği röportajda şunlara değinmiştir:

“ Bu kitapta konuşturulan şehirler, İslam medeniyetine merkezlik yapmış, başkentlik yapmış şehirlerdir: İstanbul, Semerkant, Buhara, Kahire, Bağdat, Mekke, Medine, Şam... Bağdat’ın işgali üzerine kaleme alındı. Bir zamanlar birbirleriyle sımsıkı bir konumda olan, birbirlerinin yürek atışını duyan, birbirleriyle ticari, kültürel, sosyal, siyasal ilişkiler içinde olan bu şehirlerin, şimdi neden birbirlerinden habersizleştiğini, birbirinden koptuklarını, şiir diliyle sorgulamaya çalıştım, Dolayısıyla bu şehirlerde yaşayan Müslümanların haline, Müslümanlıkta nerede

316 ZARİFOĞLU, Cahit, Mavera Aylık Edebiyat Dergisi, s. 4.

317 a.e., s.4.

318 SAVAŞ, Özden, ''Arif Ay'la Edebiyat ve Hayat Üstüne Söyleşi, Kırıkkalem, S. 9, Bahar 2015,

durduklarına bir gönderme yaptım. Şehirlerin hali, Müslümanların halini de gösteriyor. Müslümanların hali mi? Abu Dhabi!

Müslüman coğrafyadaki yıkımlara, kıyımlara, Batı’nın vahşetine karşı bir bilinç oluşumuna kapı açmaktı çabam. Çok duyarsızlaştık, çok vicdansızlaştık. Çok kimsizleştik, çok azıttık! Bağdat yanıyor, Şam yanıyor, Kudüs yıkılıyor, Kahire yanıyor, Mekke, Medine, Suudi-Amerika işgali altında, biz ne yapıyoruz. Ne âlâ, ne âlâ..” 319 Şairin bu söylemlerinden yola çıkarsak Ortadoğu şehirlerinin yaşadığı

sıkıntılara Müslüman âleminin sessiz kalışı görülmektedir. Ortadoğu’da yaşananlar şair için bir varoluş mücadelesidir. Çalışmanın bu bölümünde şairin “Şiirimin

Şehirleri” adlı kitabından da aldığımız şiirler mevcuttur. Şairin Kudüs’ü konu aldığı

bir şiiri aşağıda verilmiştir:

Arif Ay, Kudüs’ü düşlediği mısralarda kendisinin bir parçası olarak kabul ettiği Kudüs’ün kurşuna dizilmesini yürekleri dağlayıp yanan bir deniz ve bu yangını suyun bile söndüremediğini, kavurucu bir ateş olduğunu şu mısralarla dile getirir:

KIRAĞILI BİR GECEDE KUDÜS’Ü DÜŞLÜYORUM

biri bir yerde canevimizde kurşuna serilirken kanımız ateştir akar yanan deniz

Kudüs

seğirir bir yanımız bulunduğun yerde bir akşam nöbetinde 320

Mısralardan da anlaşıldığı üzere, Kudüs için yakınan şair onun derdiyle dertlenmektedir.

319 SAVAŞ, Özden, ''Arif Ay'la Edebiyat ve Hayat Üstüne Söyleşi, s. 5. 320 AY, Arif, Güne Doğan Koşu, Hece Yay., Ankara 2015, s. 71.

...

Her şeye rağmen Kudüs halkının dağ gibi dimdik durmasına vurgu yapan şair, Kudüs’ü sevdası olarak görmektedir. Orda bulunan çocukların dahi Kudüs için mücadelesi anlatılır aşağıdaki mısralarda:

sevdamız kavruk dağ devrilmez Kudüs namusu

dağca durur

bir eşkiya namlusuna o çocuklar dağa der der dağa

ana o çocuklar namusu

bulunduğun yerde bir akşam nöbetinde 321

Acılara maruz kalsa da Kudüs, her şeyin bir gün yeşereceğini müjdelemektedir şair. Çocukların büyüyüp yeni umutlara ışık olacağını ve suların coşkuyla akacağını şu mısralarla anlatır:

acı bin kez vursa da onlar büyür

su büyür çocuklar yeşile Kudüs büyür bulunduğun yerde

bir akşam nöbetindeyim 322

321 AY, Arif, Güne Doğan Koşu, s. 71. 322 a.e.,s. 71.

Arif Ay’ın 1975 yıllarında iki Filistinli gerillanın uçak kaçırmasıyla ele aldığı “Gerilla” şiirinde zulme karşı direnişe vurgu yapmıştır:

GERİLLA -tüm, zulme karşı direnenlere

sönüyor uzaklarda yıldızlar yüzün ne denli derin

böyle köşeleri ıssız içimizin yıkılır duvarları yeryüzünün323

...

Arif Ay, kâğıtlara dökülenin mürekkep değil kan olduğunu söyleyerek Ortadoğu’nun kanlara bulandığını dile getirmiş. Yapmış olduğu bir röportajda bu şiir hakkında “ Bir Ortadoğu haritasında, buna bir şair olarak, en azından bir insan olarak duyarsız kalamazdım.” 324 diyerek duyarlılığını dile getirmiştir:

EN ERİTKEN KAN

yeryüzünde telefonlar çalıyor tellerden bir bildiri geçiyor rotatiflar daha hızlı

sabaha aydınlığı basıyor ak kâğıtlara mürekkep değil: kan

ortadoğu’dan, afrika’dan

dicle gibi fırat gibi böğründe bir at gibi gürül gürül borulardan

323 AY, Arif, Güne Doğan Koşu, s. 72.

324 KARAÇALI, Ali, ''Şiir ve Sanat Üzerine Yuvarlak Masa Sohbeti'', Seviye, S.13, Mayıs-Haziran

kâgıtlara kan basıyor rotatifler daha hızlı325

...

Kudüs şehrinin yeniden canlanmasını değinen şair; “kudüs damarlarını

topluyor, mekke medine arası, ay yine yürüyor, ay bölünüyor, hıra, güneşi, bağrında daha da büyütüyor” diyerek Kudüs şehrinin Mekke-Medine arasında yeniden

canlanması umudu içinde olup, ay’ın yürümesi ve bölünmesi ile Hz. Muhammed (s.a.v)’in mucizelerine de değinmiş ve Hıra’da güneşin daha çoşkulu doğduğuna vurgu yapmıştır:

kudüs damarlarını topluyor çağa urgan için

kudüs damarlarını topluyor mekke medine arası

ay yine yürüyor ay bölünüyor hıra, güneşi

bağrında daha da büyütüyor 326

...

Arif Ay “Aşk Kapıdan Baktırır” şiirinin son mısralarında Filistin için kardeşliğe, umuda ve hayallere vurgu yaparak şunları ifade etmiştir:

AŞK KAPIDAN BAKTIRIR

...

yağmurlardanım yüreğinle buluşan senin için gezdiriyorum kardeşliği

325AY, Arif, Güne Doğan Koşu , s. 149. 326 a.e., s. 150.

sokaklarda dünya çocuklarının ceplerinde filistin kuşları olmalı gökyüzü onlarla dolmalı

bu pazar, bu öğle vakti327

Arif Ay “Filistin” adlı şiirinde, İsrail’in Kudüs’ü işgal etmesiyle onun yaşadığı acılara seslenmekte. Filistin gibi “ölüp ölüp dirilmekteyim” diyen şair orda yaşanan zulmün kendini içten içe yok ettiğine vurgu yapmıştır:

FİLİSTİN

yenişehir’de akşam kerahat vakti kudüs’e en son tren ne zaman kalktı hücrelerimde israil buldozerleri ölüp ölüp dirilmekteyim

aranızda ben bir ‘dünya sürgünü’yüm kudüs’e tren en son ne zaman kalktı 328

Bir başka dizede; Ortadoğu’nun yanıp kavrulması ve şairin yine duyarsız kalmamasını görmekteyiz. Filistin halkının acılarını dindiren bir sabah serinliğinin olması sabahın o güzel mis havasının yaraları saracağına ve umuda acılan bir pencereden bahseder şair. Savaşın en mazlumları olan çocuklara seslenerek “filistinli

çocukların taş atan eliyim” sözleriyle onların bir parçası olmakta ve başka mısrada

“hasret kasırgasıdır ruhumu altüst eden, sevgilim kudüs bağdat semarkant buhara” içindeki hasret kasırgası ile Kudüs’ü, Bağdat’ı ve Semerkantı canı gibi görmektedir:

yanıp tutuşuyor ortadoğu ölüp ölüp dirilmekteyim

acıların da sabah serinliği vardır elbet

327 AY, Arif, Güne Doğan Koşu, s. 475. 328 a..e., s. 493.

açılırken pencerem umuda ve bahara filistinli çocukların taş atan eliyim hasret kasırgasıdır ruhumu altüst eden sevgilim kudüs bağdat semarkant buhara329

Şair şu mısralarında, Kudüs’te yaşanan sıkıntılara merhem olmak düşüncesiyle Filistin’e gitmeyi arzu etmektedir:

yenişehir’de akşam kerahat vakti dilimde eski mısır şiiri’nden bir dize: “başımı alıp filistin’e mi gitsem?” kudüs’e en son tren ne zman kalktı bir bilsem330

Arif Ay’ın “Seni Beklerken” adlı şiirinde aşkın izlenimlerini görmüş olsak da şiirde gerçek bir söylemde mevcuttur çünkü hem sevgiliyi beklemekte hem de yaşanan olaylara kaygısız kalmayarak Bağdat’ta ki yaşanmış olan olayları bahsetmiştir:

SENİ BEKLERKEN

...

Seni beklerken yıkıldı Mostar Seni beklerken yakıldı Bağdat Seni beklerken öldü binlerce çocuk Seni beklerken günah kesildi dünya Seni beklerken duaya açıldı eller331

329 AY, Arif, Güne Doğan Koşu, s. 493. 330 a.e., s. 493.

Arif Ay, İslam coğrafyasının şiirlerini ele aldığı “Şiirimin Şehirleri” adlı kitabında İstanbul’a da yer vermiş. Bir röportajında “İstanbul Konuşuyor” adlı şiiri hakkında şunları söylemiştir:

“İstanbul bu şehirler içinde hem Batı medeniyetine hem de İslam medeniyetine başkentlik etmiş bir şehirdir. İslam medeniyetindeki kırılma Osmanlı’nın yıkılmasıyla oldu. Dolayısıyla İstanbul bu trajediyi yaşayan bir şehir. Üstelik konum itibariyle de en evrensel bir şehir ve hâlâ medeniyetimizin başkenti. Bir diriliş olacaksa yine buradan olacak.”332 diyerek şu mısraları dile getirmiştir:

İstanbul konuşuyor Ben İstanbul omurgası tarihin hem şarkın hem garp bende gömüldü Bizans bende dirildi Endülüs

bende doğdu güneş bende battı333

...

Arif Ay, 11 Eylül’de Amerika’da yaşanan saldırının ardından, Bağdat’a saldırılmasını “İstanbul Konuşuyor” adlı şiirinde bahseder. Şair, İstanbul’un şiirini yazarken Bağdat’ı ve diğer şehirleri anmadan geçemez. Bu şiirde İstanbul, işgal edilen Bağdat’a “acın acımdan geçer” sözüyle vefa örneği gösterir. Nice İslam coğrafyalarının acılar içinde kıvrandığını şu mısralarda dile getirmiş:

İkiz kuleden Kudüs’e Ötükenden Brüksel’e tornalanıyor dünya

unutuşun ve tarihin tezgâhında hangi el güzel dokunmuştu

332ÖZ, Asım, “Arif Ay ile Şiir ve Siyaset Üzerine”, Dünya Bülteni, 17 Ocak 2012 Salı,

http://www.dunyabulteni.net/ .

hangi sevinç cam gibi kırılmıştı hengi endamın aydınlığı

küpe çiçekleri gibi pencerelerde nakışlı minderler gibi odalarda eski zaman aynası gezdiren soylu ruh hani nerede

şükür döken kum saati

pas tuttu bağrıma saplanan hançer bir kolum Dicle Fırat

ey kardeşim Bağdat acın acımdan geçer

tarihin küflü sayfasına altın yaldızlı bir yaprak düşer334

Şair,”Buhar’a Konuşuyor” şiirinde Buhara’nın dilinden Kutsal şehirlere hasret kaldığını, her birinin geceyi aydınlatan bir yıldız olduğunu ve o şehirler olamayınca gözlerini ferinin kesildiğini şu dizelerle dile getirmiş:

BUHARA KONUŞUYOR

...

ben ki hasretten bir dağım ıpıssız kaldı otağım

Bağdat, Şam, Mekke, Medine Kudüs, İstanbul, Endülüs hani her biriniz yıldız yıldız göğsümü süslerdiniz

fersiz gözlerim sizi arar ne oldunuz335

334 AY, Arif, Şiirimin Şehirleri, s. 15-16. 335 a.e., s. 27.

Arif Ay’ın “Şam Konuşuyor” şiiri Şam’ın kendini tasvir etmesi ile karşımıza çıkmakta. Şam şehri manevi değerlerin, kültürün ve tarihin gizlendiği bir kenttir. Şair, mısralarında Hz. Mevlana ve Şems-i Tebrizi’nin karşılaşmasına ve ilahi aşka yönelmelerine de değinir.

“Mevlana ile Şems ilk defa Şam’da (Eflâkî, II, 193) veya Halep‟te (Bedîüzzaman Fürûzanfer, s. 185) karşılaşmıştır. Eflâkî’ye göre babasının vefatından sonra mürşidi Seyyid Burhâneddin’in emriyle ilim tahsili için Dimaşk’a giden Mevlânâ bir gün halkın arasında iken başında külâhı, sırtında siyah elbisesiyle Şems’i görmüş ve elinden tutup ona, “Ey dünya sarrafı beni anla!” demiş, Şems bu sözün etkisiyle istiğrak haline girmiş, kendine geldiğinde Mevlânâ oradan gitmiştir. Bazı kaynaklarda Şems‟in Anadolu’ya yönelmesi Mevlânâ’daki bu kemali keşfetmesine bağlanır.”336 Manevi değerleriyle kültürümüzde yer edinen Şam,

“basübadelmevt şehri, geleceğin çalar saati “ mısralarından da anlışılacağı üzere bizim için yeniden dirilmenin adı olacaktır:

ŞAM KONUŞUYOR

I

Ben Şam adım akşam

denkleri ipek, baharat ve kitap kokan kervanlar bende konaklar

bende saklı tarihin aklı

bende şikeste-dil insanlığın aşkı peşinde Mevlâna ateşi

gezdirir durur sokaklarım Şems’i ben Şam o Şems

birimiz akşamın birimiz gündüzün ışığı

ilahi aşk sarmaşığı ney duası

kader dansı dostluk iksiri

basübadelmevt şehri geleceğin çalar saati337

Arif Ay, bu topraklarda ortaya çıkan “Bin bir Gece Masalları”na 338

gönderme yapmış ve onun kadar yorgun olduğunu dile getirmiş. Şiirlerinde Bağdat merkez olmak üzere başka şehirler için de yakınıp duran şair Kandahar’a, Grozni’ye ve Kudüs’e selam etmekte, onlar için dua etmektedir:

çok yaşlıyım

binbir geceden geçtim masallar kadar yorgunum akşamı benim Hicaz’ın gecesi kardeşim Bağdat Dicle gibi Fırat gibi akan kanda boğuluyorum kanda

Kandehar’da, Grozni’de, Kudüs’te, yeryüzünde çakallları efendi kılan çağın

bitecek bir gün bu ‘çakal düğünü’339

Arif Ay, şiirin ikinci bölümünde Şam’ın tarihini “Ehlibeytten” beri devam ettiğini, Şam’ın savaşlardan dolayı yorgun bir şehir olduğunu, Osmanlı Devleti’nin yıkılması ile bu şehirlerin acı çekmesine vurgu yaparak Osmanlı Devletini bir

337 AY, Arif, Şiirimin Şehirleri , s. 33.

338 ULUTÜRK Veli, İslam Ansiklopedisi, TDV, İstanbul 1992, c. 6, s. 180 .(''Arapça asıl adı "Elf Ieyle

ve Ieyle" olan bu masal külliyatı, bir çerçeve hikaye içerisinde yer alan pek çok tali hikayeden meydana gelmiştir.'').

avizeye benzetmiş. Avizenin kırılması ile her bir şehrin şamdana benzediğini kendini aydınlatamadığını şu sözleriyle ifade etmiştir:

Ehlibeyt’ten beri Şam-ı muğberim tutsağı oldum Umumî Harbin kırıldı Osmanlı denen avize bin parçaya bölündük birer şamdanız şimdi

kendimize bile yetmez aydınlığımız Şam-ı muğberim, bir Kudüs’e bir Mekke’ye akarım340

...

Arif Ay, şiirin devamında önemli şahsiyetlere de yer vermiştir. Örneğin, Nureddin Zengi341, Bilal-i Habeşi, Hz. Yahya, Muhyiddin İbn Arabi, Ali Şeriatî, Halid bin Velid342, Mevlânâ Halid-i Bağdadi, Osmanlının son padişahı Sultan Vahdettin’dir.343

Şair “Şam Baharı” adlı şiirinde Şam’da yaşanan savaşın, çocuklarda derin yaralar açtığını, çocukların kanlı havuzlarda, kendi kanlarının içinde yüzme bilmeyip boğulup öldüğünü, Şam’ın artık yok oluşunu şu mısralarla ifade etmiştir:

ŞAM BAHARI

Bir divan gibi okunurken akşam

nasıl da yağmurluydu ezanlar Allah’ım kırkikindilere karışmış bahar

ayaklanmış şamdanlar Şam akşamları ateş gezdiren rüzgâr

kan dolu havuzlarda

340 AY, Arif, Şiirimin Şehirleri, s. 35. 341 a.e., s. 35.

342 a.e.,s. 36. 343 a.e.,s. 37.

yüzme bilmeden büyümüş çocuklar

batar ve boğulur kara gözlerindeki son ışık Şam’ın baharı

tilkilerini ışmar ediyor avcı patlamış tüfeklerin kederinde bahara düşen ateşin telaşı kesilen ağaç

bozulan yuva her yer

yanmış bir Kur’an duvar diplerinde Şam dedikleri akşam ve bilinmezlik 344

Şam baharı böyle buldu

zalimlerin sofrasında kanlı kiraz345

...

Arif Ay, şiirin son mısralarında, Şam’da yeni doğan çocukların bir gül goncası gibi yeniden açılıp etrafa mis kokularını bırakacağını, yaşanan zulümler sonucunda zalimlerin cehennem, mazlumların ise cennet bahçelerinde olacağı umuduyla şunları dile getirmiştir:

her doğan çocukta gül açılımı muştu kelebekleri kapı kapı bırakır kokulu bir akşam gibi Şam’ı yasımızı yastık yapanların uykuları cinnet

zalimlere cehennem mazlumlara cennet346

344 AY, Arif, Şiirimin Şehirleri, s. 38. 345 a.e., s. 39.

Arif Ay ‘Kudüs Konuşuyor” şiirinde Kudüs’ün kendi dilinden sözcüklere yer vererek Kudüs’ün manevi acıdan değerli olması ve onun ilahi kelâmı taşımasına bir göndermede bulunarak şu ifadelere yer vermiştir:

KUDÜS KONUŞUYOR

I

Ben Kudüs

konuştum ve sustum

emanet olarak taşıdığım ilahi kelâmı sahibine sunmak için

Zeytindağı Davut’un mührü Moab dağları Musa’nın mührü geçiyor Via Dolorosa’dan sırtında çarmıhıyla İsa347

...

Şair, Mescid-i Aksa’nın ilk kıble olmasıyla aşka ve kalbe dokunduğunu ayrıca Miraç’ın orda gerçekleşmesiyle göklerin kutlu seyyahı olması arasında bir bağ kurmuştur:

II

Ben Kudüs

bana çok kapıdan girilir bir de aşk kapısından o kapı kalp kapısı o kapı gök kapısı Mescid-i Aksa ilk ve son durak

346 a.e., s. 39.

bende yükseldi Burak ben de yükseldi Aşk göklerin Kutlu Seyyah’ı348

Şair şiirin başka mısrasında, Miracın gerçekleşmesiyle orda yaşanan olaylara atıfta bulunmuştur:

III

Ben Kudüs

Medinetu’s -selâm

oruç bende açılır gül gibi sofralara namaz bende ağar kuşalar gibi kubbelere alınlar değdikçe arza

saçılır secde gülleri esenlik gülleri ezan rüzgârı ki

dünya çocuklarının saçlarını okşar 349

Şair, şu mısralarda Kudüs’ün manevi boyutunu Hz. Muhammed (s.a.v)’in seslenişi ile şöyle ifade eder:

ve Peygamber şöyle seslenir bana:

“Ey Kudüs!Allahı’ın saçtiği toprak ve onun kullarının vatanı! Senin duvarlarından dünya, dünya oldu. Ey Kudüs! Sana doğru inen çığ taneleri bütün hastalıklara şifa getiriyor. Çünkü geldiği yer, Cennet’in bahçeleri.”350

348 AY, Arif, Şiirimin Şehirleri, s. 44. 349 a.e., s. 45.

Şair Kudüs’ün bir mahşer alanı gibi kalabalıklar içinde olduğunu, diğer İslam coğrafyalarına da serzenişte bulunarak dile getirip bir şehrin yok oluşunun insanda derin yaralar açtığına vurgu yaparak onun yaşadığı sıkıntıları şu mısralarla ifade etmektedir:

IV

Ben Kudüs

gerçeğin en uzun masalı olağanüstülükler şehri anayurdu mahşerin

benim mahşerim sizin de mahşeriniz351

ey İstanbul ey Kahire ey Tarhan ey Şam ey Bağdat

insanlığın çarpan kalbi vuruldu insanın kendini gördüğü ayna tuz buz352

...

Şair aşağıdaki mısralarla, Kudüs’ün kıymetli bir şehir olarak zorlukla baş başa kaldığını, yaşadığı acılara bir ah çekerek göğü inlettiğini, bir annenin parçalanmış bebeğini göğsüne basması ve yaşanan bunca acılara insanların sessiz kalmasına bir sitem göndermektedir:

351 AY, Arif, Şiirimin Şehirleri, s. 46. 352 a.e., s. 46.

V

Ben Kudüs şehr-i kadim uzun bir kışa erdim

Kubbetü’s-Sahra’yla göğü çınlatır âhım kanla doldu mahzenlerim

Yahya’nın kanı İsa’nın kanı

Ebu Iyad’ın kanı, Ali’nin, Osman’ın, Hüseyin’in Muhammede Abbas’ın, Ebu Sayyaf’ın kanı görmüyor musunuz beni diyor

parçalanmaış bebeğini bağrına basan anne353

...

Şairin Mekke şehrine bakış acısında, Mekke’nin Peygamber efendimizin doğuma şahitlik yaptığını ve bundan dolayı müjdeleyici bir şehir olduğuna vurgu yapmıştır: MEKKE KONUŞUYOR Ben Mekke Mekke-i mükerreme Muştular şehri ezel ve ebedin

yankısını arıyorum insanlık çölünde sesimin354

...

Şair “Medine Konuşuyor” şiirinde Medine’nin kendi dilinden seslenişine, Peygamber şehri olduğuna ve yeryüzünü aydınlattığını şöyle ifade ediyor:

MEDİNE KONUŞUYOR

353 AY, Arif, Şiirimin Şehirleri, s. 47. 354 a.e., s. 51.

Ben Medine Yesrib’i çölün nuru cennetin

ben Medinetü’n Nebî evi hicretin

ben Medine-i Münevvere aydınlığı yeryüzünün355

...

Şair’in, “ Bağdat Konuşuyor” şiirine bakarsak, ciğer yakan bir “Allah” çığlığı ile karşılaşıyoruz. Tıpkı Bağdat bombalanmaya başlayınca hafızamıza nakşolan o “imdat isteyen” ezan sesi gibi… Bir “grafik şiir”, “Bağdat Konuşuyor” Oraya atılan bombaların hepimiz üzerinde gerçekleştirdiği yıkımı ve çıkış yolunu” anlatıyor.356

BAĞDAT KONUŞUYOR Bağdat konuşuyor Aaaaaaaaaaaaaaaaaaaaaaaaaaaaaaaaaaaaaaaaaaa Aaaaaaaaaaaaaaaaaaaaaaaaaaaaaaaaaaaaaaaaaaa Aaaaaaaaaaaaaaaaaa Lllllllllllllllllllllllllllllllllllllllllllllllllllllllllllllllllllll Lllllllllllllllllllllllllllllll Aaaaaaaaaaaaaaaaaaaaaaaaaaaaaaaaaaaaaaaaaaaaa Aaaaaaaaaaaaaaaaaaaaaaaaaaaaaaaaaaaaaaaaaaaaa Aaaaaaaaaaaaaaaaaaaa Hhhhhhhhhhhhhhhhhhhhhhhhhhhhhhhhhhhhhhhh Hhhhhhhhhhhhhhhhhhhhhhhhhhhhhhhhhhhhhhhh 355 AY, Arif, Şiirimin Şehirleri, s. 57.

Arif Ay, “Bağdat Konuşuyor” şiirinin ikinci kısmında Nizȃr Kabbȃni’nin şu mısralarını alıntı yapar:

“Tanımaz bizi petrol içenler Gözyaşı ve acı içenler”357

Şairin almış olduğu bu alıntı da ise sitem bulunmaktadır.

Bir sonraki şiiri olan “Bağdatlı Anne Konuşuyor” şiirinde, Bağdatlı bir annenin savaşta tek başına kalıp zulme karşı bir haykırış içinde olduğunu ancak sesini kimselere duyuramadığı için sorumsuzca yaşayan insanlara sitemkâr olduğuna vurgu yapmış. Şair aynı zamanda diğer İslami coğrafyalarda yaşananlara da kayıtsız kalmayarak onların da yalnız bir çığlığı olduğuna vurgu yapmaktadır:

BAĞDATLI ANNE KONUŞUYOR

Yalnız bir çığlığım ben Bağdat’ın kapkara göğünde toprağın derin göğsünde ben yalnız bir çığlığım sağır kulaklarınıza çarpıp geri dönen358

yalnız bir çığlığım ben

Bağdatlı çocukların gözyaşında Dicle’nin Fırat’ın suyu gibi Necef’te Kerbela’da Kandahar’da Grozni’de *Kudüs’te

ben yalnız bir çığlığım oluk oluk akan kanda359

357 AY, Arif, Şiirimin Şehirleri , s. 73. 358 a.e.,s. 74.

Bir annenin yüreği ile seslenen şairin şiirinde, yıkılan evlerin, gelinlik giyememiş genç kızların, sessizce beşikte ölen küçücük yavruların sesi olduğuna , Bağdat’ta yaşanan olaylar sonucunda sokakların kanlar içinde olması ve kan kokularının kapladığı sokaklarda yapayalnız bir çığlık olduğunu tekrardan şu mısralarla dile getirmiştir:

yalnız bir çığlığım ben

harabe evlerin kaybolmuş anılarında genç kızların giymedikleri gelinliklerinde bombaların paramparça ettiği bebeklerin bomboş kalan beşiklerinde

yalnız bir çığlığım ben360

ben yalnız bir çığlığım

göğümüzü terk eden kuşların kırık kanatlarında Bağdat’ın ölüm sinmiş sokaklarında

kurban bıçakları gibi keskin acıda yalnız bir çığlığım ben361

yalnız bir çığlığım ben durmuş saatlerin akrebinde şafağı söktüren ezanlarda duysanız da duymasanız da iftar sofralarınızda

yalnız bir çığlığım ben362

359 a.e., s. 74.

360 AY, Arif, Şiirimin Şehirleri, s. 75. 361 a.e., s. 75.

Ve bunca haykırışın duyulmayışı sonucunda Bağdat’ta bir avuç külden başka geriye hiçbir şey kalmadığını şu dizelerle anlatmış şair:

ne kaldı Bağdat’tan ne kaldı geriye

bombaların yakp kavurduğu bedenlerden bir avuç kül