• Sonuç bulunamadı

Anadolu Nasihat Heyeti ve Antalya’ya Gelişi

1.5 İtalya’nın Antalya Çevresinde İşgali Genişletme Çabaları

2.1.1 İstanbul Hükümeti’nin İşgale Tepkisi

2.1.1.1 Anadolu Nasihat Heyeti ve Antalya’ya Gelişi

İstanbul Hükümeti’nin işgale tepkisi irdelenirken Anadolu Nasihat Heyeti’ne de değinmek gerekir. Mondros Mütarekesi’nin ardından Anadolu işgal edilmeye başlanınca İstanbul Hükümeti’nin başında bulunan Sadrazam Damat Ferit Paşa tarafından Anadolu’ya gönderilmek için Anadolu ve Rumeli Nasihat Heyetleri teşkil edilmiştir.

Heyetin amacı, Osmanlı halkı arasında birlik ve beraberliği sağlayarak farklı etnik, dini kökene sahip unsurların kaynaşmasını tesis etmek, ayrıca I. Dünya Savaşı’ndan sonra Anadolu halkında oluşan üzüntü ve ümitsizliği gidermek, halkın geleceği için ümitlerini takviye etmek, manevî kuvvetlerini arttırmak bunlara ek olarak ziyaret edilen yerlerdeki halkın şikâyetlerini dinlemektir415. Heyetlerin kurulmasında İngiltere’ye de haber verildiği anlaşılmaktadır. 5 Nisan 1919 tarihinde Damat Ferit Paşa Amiral Webb’i (İngiliz Yüksek Komiseri) ziyaret ederek, “… taşradaki karışıklık ve huzursuzluğa son vermek üzere kuvvetli

bir merkezi hükümet komitesi kurulacağını sonra da kurulan bu heyetlerin Anadolu’ya gönderileceğini, bunların hükümet adına tam yürütme yetkilerine sahip olacaklarını”

412BOA, DH, KMS, 52-2/68. V.1-2. 413BOA, DH, EUM, AYŞ, 17/5.

414 Asayişin muhafazası hususu 3 Nisan tarihli bir başka belgede de yer almaktadır. 415 Erten, a.g.e., s. 33.

açıklamış ve bu komite ve heyetlere İngiliz subayların da katılmasını istemiştir416. Ancak heyet üyelerine bakıldığında bu isteğin gerçekleşmediği anlaşılmaktadır.

Nisan ayının ilk yarısında heyet üyeleri belirlenmiştir417. Buna göre, Anadolu Nasihat Heyeti için teşkil edilen heyet başkanlığına Şehzade Abdurrahim Efendi getirilmiştir. Heyet

üyeleri ise Bahriye Eski Nazırı Ali Rıza Paşa, Divan-ı Harb-i Örfi Eski Reisi Mahmut Hayret, Basra Eski Valisi Süleyman Şefik, Erkan-ı Harbiye Miralaylığından Emekli Ali Fevzi, İlmiyeden Bursa Müftüsü Ömer Fevzi, Pazarcık Eski Müftüsü Halil Fehim, Karahisar Eski Mebusu Yango Güvenidis, ve Dahiliye Nezareti Kalemiye Müdürü Ohanes Efendilerden oluşmuştur418. Görüldüğü gibi heyet bir şehzade, üç paşa, iki müftü, bir Rum ve bir Ermeni’den müteşekkildir419.

Anadolu Nasihat Heyeti 16 Nisan 1919 tarihinde Anadolu’ya gönderilmiştir. Heyetlerden gittikleri yerlerde idarî işlere karışmamaları, gözlemlerine göre rapor hazırlayarak İstanbul Hükümetini bilgilendirmeleri istenmiştir420. Heyetin ziyaret ettiği yerleşim yerlerinde düzenlenen halk toplantılarında okumaları için kendilerine hazırlanmış olan bir bildiri verilmiş ve bu bildiri heyet başkanlarına tebliğ edilmiştir. Bildiride hükümete bağlılık konusuna vurgu yapılmıştır421.

416 Sina Akşin, İstanbul Hükümetleri ve Milli Mücadele (Mutlakiyete Dönüş 1918-1919), C. I., İstanbul,

2010, s. 226.

417 Konu Anadolu Nasihat Heyeti ile ilgili olduğu için Rumeli Nasihat Heyeti’ne değinilmemiştir.

Şehzade Abdurrahim Efendi (1894-1952): II. Abdulhamid’in onikinci çocuğu ve beşinci oğludur. Asıl adı

Abdurrahim Hayri’dir. İyi bir eğitim almış, Osmanlı Ordusunda albaylığa kadar yükselmiştir. I. Dünya Savaşı’nda Filistin ve Galiçya cephelerinde bulunmuştur. I. Dünya Savaşı sonuna doğru Vahdettin’in Almanya gezisinde yer almıştır. 1919 Yılında Mısır hanedanına mensup Prenses Nebile Emine Hanım ile evlenmiştir. Evliliğinden bir kızı olmuştur. Halifeliğin kaldırılması ile diğer hanedan mensupları gibi yurtdışına çıkmış, uzun yıllar Paris’te yaşamış, maddi sıkıntıların getirdiği bunalımla 20 Ocak 1952 tarihinde Sainte Honore otelinde intihar etmiştir. Bkz. Çelebi, Heyet-i Nasiha Anadolu ve Rumeli Nasihat Heyetleri, İzmir, 1992, s. 7.

418 BOA, DH, KMS, 51-2, V. 3.; Akşin a.g.e., 250. 419 Akşin, a.g.e., s. 226.

420 Çelebi, Heyet-i Nasiha Anadolu…, s. 7.

421Heyet-i Nasiha Bildirisi: “Hepimizin de bildiği gibi, şu on yıldır büyük Osmanlı Devletimizin uğradığı dert ve

belalar, kanunların ve şeriatın hükümlerine aykırı davranmış olan bir takım devlet adamlarının eseridir. Özellikle, Dünya Savaşı’na da katılmak suretiyle gösterilen ileriyi görmezlik ve benzeri hataların tabii bir sonucu olarak bugün memleket felaketli bir durumda bulunmaktadır. Yurdumuzda savaşın musibetlerine uğramadık tek bir bölge kalmadığı gibi, ülkenin bütününün de bu musibetlerden ne kadar zarar görmüş olduğu ortadadır. Velinimetimiz şevket-meâb efendimiz hazretlerinin şahane ülkesinin bugün ki gerçek çehresini bizzat gözleri ile görmek, halkın en başta gelen ihtiyaçlarını inceleyip bunun sonucunu kendilerinin yüce katına arz eylemek üzere bir heyet kurulmuştur. Bu heyetin başkanlığı gözbebeğimiz, şanlı şehzademiz devletlü, necâbetlû, Abdurrahman Efendi hazretlerine verilmiştir. İşte başkanımızın yönetiminde bulunan bizler, yukarıda belirttiğimiz maksatla şuanda vilayetinizde bulunmaktayız. Hiçbir cins ve mezhep farkı gözetilmeksizin bütün ülkemiz halkına, onların şefkatli babaları olan Padişahımızın selamlarını getirmekteyiz.

Heyet Anadolu’da sırasıyla Bursa, Balıkesir, Manisa İzmir’i ziyaret etmiştir422. İzmir’in ardından 29 Nisan 1919 tarihinde Aydın’ı ziyaret etmiştir. Aydın ziyaretinin ardından Burdur ve Isparta illerini ziyaret etme kararı alan heyetin planında o tarihte İtalyanlarca işgal edilmiş olan Antalya’yı ziyaret etmek yoktur.

Anadolu Nasihat Heyeti’nin Antalya’yı ziyaret etmek niyetinde olmadığı heyetin ikinci başkanı Ali Rıza Paşa tarafından 57. Fırka Kumandanı Albay Şefik Beyle yapılan görüşmede kendisine iletilmiştir. Şefik Bey ise Ali Rıza Paşa’ya Antalya halkının İtalya’nın işgali nedeniyle büyüyen endişesinin şehzadenin Antalya’yı ziyaret etmeden İstanbul’a dönmesi durumunda daha da belirginleşeceğini, halkın kendilerini İtalyanlara terk edildikleri anlamını çıkarabileceğini, bu intibanın bırakılmaması için heyetin Antalya’yı ziyaret etmesinin çok önemli olduğu vurgulanmıştır. Şefik Bey’in ısrarcı tavrı üzerine Ali Rıza Paşa İtalyanların uygunsuz muamelelerine maruz kalma olasılığından ötürü heyetin birkaç üyesinin Antalya’yı ziyarete gitmesinin uygun olduğu yönünde fikir beyan etmiştir. Şehzadeye yapılacak uygunsuz bir davranışın çok ağır meselelere yol açacağını da belirterek Şefik Bey’in bu açıdan da düşünmesi gerektiğini söylemiştir.

O Padişahımız ki milletimizin mutluluğundan haz duyduğu kadar ızdıraplarından da elem duymaktadır. İşte şimdi kendileri bu mutluluk verici size iltifat etmekte, sizi sevindirmektedir. Geride bırakmış olduğumuz savaş sırasında maddeten ve manen uğramış olduğumuz zarar ve ziyanlardan dolayı padişah hazretleri son derece üzgündürler. Şevket-meâb efendimiz hazretleri, savaş yıllarında memleket halkı arasında meydana gelen kötü durumlara sebep olanları, ülkede yüzyıllardır süregelen kardeşlik ruhunun ortadan kalkmasına yol açanları bugün birer birer ve birbiri ardından kanun ve adaletin pençesine teslim ettirmektedir. Bunlar aslında bir avuç fesatçılardır; her cins ve mezhepten meydana gelmiş olan milletin masum varlığı bu gibi fesat lekelerinden tamamıyla arınıktır. Bizzat Padişahımız bu kanaattedir. Padişah hazretleri, bütün halkının bundan böyle de asil Osmanlı tarihine lâyık bir surette hayatlarını sürdüreceklerine, ağırbaşlılıklarını elden bırakmayacaklarına, hükümetin işlerinde devlete yardımcı olup, kolaylık göstereceklerine inanmakta ve bütün bunları halkından beklemektedirler. Savaşın getirdiği musibetlerin yıkıcı etki ve izlerini ortadan kaldırmak elbette geniş bir zamana bağlıdır. Bununla birlikte geniş halk yığınlarının refaha kavuşmasını sağlayacak her türlü tedbirlerin hemen alınmaya başlamasını da arzu etmektedir. Sırf bu konularla ilgilenmek ve uğraşmak üzere bir yüksek komisyon kurulması, memurların çok ve daha verimli çalışmaları, halkın da onları desteklemesi yine bu arzular arasındadır. Yakında daha geniş yetkileri bulunan heyetler göndererek her türlü memleket işlerinin kolaylaştırılıp ıslah edilmesi alınan kararlar arasındadır. Bütün bunlarla birlikte memleketin kalkınması, refaha yönelmesi işleri-her şeyden önce-halkın rahatını ve güvenini yeterince sağlamaya bağlı olduğundan ve bu önemli konu da ancak o halkın hükümeti desteklemesiyle imkan bulacağından, bu konuda siz yurttaşların göstereceğiniz iyi niyete ve sağduyuya ne kadar ihtiyaç duyulacağını şüphesiz takdir edersiniz. Tarih ve özellikler Osmanlı tarihinde bu ve buna benzer büyük olaylar her zaman görülmüştür. Bütün bunlar milletin sabır ve sükûneti ve saltanat makamına göstereceği saygı ve bağlılıkla daima atlatılmıştır. Şimdi de bu yolda yürünüldüğünde görülecektir ki geleceğimiz mutluluk ve aydınlıkla dolu olacaktır. İşte bütün bunlardan dolayı yüce halifemiz ve padişahımız adına sizlere şu tavsiyede bulunmaktayız: Hakkınıza kanaat, yurttaşlarınızın haklarına riayet ve kanunlara itaat ediniz.” Bkz. Lütfi Simavi, Osmanlı Sarayının Son Günleri, İstanbul, s. 497–499

422Gotthard Jaeschke, Türk Kurtuluş Savaşı Kronolojisi Mondros’tan Mudanya’ya Kadar 30 Ekim 1918-

Ali Rıza Paşa’nın bu fikrine Şefik Bey katılmamış, şehzadenin Antalya’yı ziyaretinin çok önemli olduğuna vurgu yapmıştır. Şefik Bey, İtalyanların Antalya’da takip ettikleri siyasetin şehirde yaşayan Müslüman halkı yanlarına çekmek üzerine olduğunu bundan dolayı İtalyanların şehzadenin şehri ziyareti sırasında onun şeref ve haysiyetini küçük düşürücü her hangi bir hareketin Antalya halkı üzerinde büyük bir infial yaratacağını siyaseten bilecek tecrübeye sahip olduklarını endişeye konu olan böyle bir harekete İtalyanların girişmelerinin mümkün olmadığı aktarılmıştır. Ayrıca İtalyanların böyle bir hareket yapmalarının Türkler açısından memnuniyet verici olacağını, çünkü şehzadeye yapılan saygısızlık şahsı için olumsuz etki yaratsa da şehrin Müslüman halkında İtalya’ya karşı bir nefret uyandıracağı kanaatini taşıdığını söylemiştir. Böyle bir durumun da Osmanlı Devleti’nin lehine İtalya’nın aleyhine olacağını savunmuştur. Ancak şehzade Burdur ve Isparta’ya gelip Antalya’yı ziyaret etmeden giderse halkta çok büyük üzüntü oluşur. Fakat şehzadenin Antalya’ya gelmesi şehrin Müslüman halkını geleceğine ait endişeden kurtaracak, manevi kuvvetlerini arttıracaktır423. Şeklinde görüşünü açıklayarak heyetin Antalya’yı ziyaretinde ısrarcı olmuştur.Bu karşılıklı konuşmanın ardından Ali Rıza Paşa heyetin Antalya ziyaretine ikna olmuş şehzadenin Antalya ziyareti için hazırlıklara başlanmıştır.

Heyet, hazırlıkların ardından İtalya işgali altındaki Antalya’ya ziyaret için yola çıkmıştır. Mevlüt Çelebi’nin Nahisat Heyeti’nin Antalya’ya gelişi ile ilgili olarak gazeteci Burhan Cavit’in notlarından aktardığına göre, Nasihat Heyeti Burdur’dan yola çıktığında yolda emsalsiz bir yağmur başlamış, heyetin arabası çamur içinde kalmıştır. Yollar bozuktur. Seyahat esnasında yağmurun ardından şiddetli dolu yağmaya başlamıştır424. Öğle yemeği bölgede çiftlikte (Boğazköy) yenildikten sonra akşam ezanı saatinde Bademağacı Kasabası’na ulaşılmıştır425. Geceyi Bademağacı Kasabası’nda geçiren heyet sabah tekrar yola çıkmış, Antalya yolu üzerinde Kırkgöz mevkiinde kır kahvaltısı yapmıştır426.

Heyetin Antalya’ya gelmek için yola çıktığının öğrenilmesi ülkeden kopma endişesiyle iki aydan beri üzüntülü ve kederli bir hayat geçiren Antalya ahalisini işgal altında olmasına rağmen büyük bir heyecana sevk etmiştir427. Antalya’ya yaklaşık üç saatlik mesafeden Antalya mutasarrıfı, eşraf, şehrin Rum, Ermeni ileri gelenleri ve halk heyeti karşılamak için

423 Çelebi, Heyet-i Nasiha …, s. 50.

424 Çelebi, Heyet-i Nasiha …, s. 51.; Burdur Antalya yolunun o dönemde bozuk olması ile ilgili olarak Halide

Edip Adıvar da anılarında Antalya’dan Burdur’a yolculuğu esnasında, Antalya-Burdur yolunun çamurlu ve bozuk olmasından yolculukta zorluk çekildiğini yazmaktadır. Bkz. Halide Edip Adıvar, Türkün Ateşle

İmtihanı, İstanbul, 1983, s. 214.

425 Muhammet Güçlü, XX. Yüzyılın ilk yarısında Antalya, Antalya, 1997, s. 18. 426 Çelebi, Heyet-i Nasiha …, s. 52.

Kırkgöz mevkisi yakınlarına kadar gelmişlerdir428. Heyeti karşılamaya kadın-erkek, genç- ihtiyar hemen herkes gelmiş, gelenler heyetin arabasına gül demetleri yağdırmıştır. Nihayet, heyet 3 Mayıs 1919 tarihinde Antalya’ya ulaşmış, heyetin geldiğini Burdur’dan gönderilen telgrafla haber alan Antalya halkından bir kısmı da hükümet konağı önünde toplanmaya başlamıştır. Şehzade kendisini karşılamaya gelen İtalya ve İngiliz temsilcilerini kabul ettikten sonra heyeti ile hükümet binası önüne gelerek toplanmış olan binlerce kişiye karşı beyannamesini okumuştur. Halk da hep bir ağızdan defalarca beyannameyi dualarla tekrar etmiştir429. Beyannamenin ardından yapılan konuşmada, Antalya’nın ülkeye bağlı kalacağına vurgu yapılmıştır. Okunan beyannameye cevaben Antalya mebusu Rasih Bey (Kaplan) bir konuşma yapmıştır.430. Konuşmasında; “Bütün kanları dökmek pahasına da olsa Türklük camiasından ayrılmayacaklarına… Yöre halkının işgali onursuzca benimsemesine imkân bulunmadığına…”431vurgu yapmıştır. Rasih Kaplan’ın konuşması halkta büyük coşku uyandırmıştır432. Antalya halkı işgale karşı en ciddi tepkilerinden birisini de Heyeti Nasiha’nın Antalya’ya gelişi sırasında birlik ve beraberlik içinde hareket ederek vermiştir.

Akşam heyet şerefine Antalya’da büyük bir ziyafet verilmiştir. Ertesi gün heyetin kimi üyeleri Korkuteli civarlarına kadar gezinti yaparlarken Şehzade ve yaverleri şehirde portakal bahçelerini gezmişlerdir. Heyet, Antalya’da çalışmalarını tamamladıktan sonra heyet 8 Mayıs 1919 tarihinde Burdur yolu ile Isparta’ya geçmiştir433.

Heyetin Antalya’yı ziyareti halkta devletine karşı var olan bağlılığı daha da arttırmıştır. Bu bağlamda dönemin Antalya Mutasarrıfı Cemal Bey’in gözlemlediği üzere, Antalya’ya gelen Nasihat Heyeti kadın-erkek, Müslüman-Hıristiyan Antalya halkı tarafından büyük bir sevinçle karşılanmış, okunan beyanname halkı coşturmuş ve halkın devletine bağlılığı bir kez daha sergilenmiştir434.