• Sonuç bulunamadı

2.2.1. Dil Nedir?

En basit şekliyle dil bir iletişim aracıdır. Özmermer (2008)’e göre doğumla başlayan ve ölüme kadar süregelen iletişim sürecinin bu önemli organı dil ile ilgili pek çok filozof, dilbilimci, sosyolog ve psikolog değişik tanımlarda bulunmuştur. Bu tanımlardan bazılarına aşağıda yer verilmiştir:

Dil, insanlar arasında anlaşmayı sağlayan doğal bir öge, kendine özgü kuralları olan ve sadece bu kurallar içerisinde değişip gelişen canlı bir varlık, temeli tarihin bilinmeyen dönemlerinde atılmış bir gizli anlaşmalar düzeni, seslerden örülmüş toplumsal bir kurumdur (Ergin, 2008).

Banguoğlu (2007)’na göre dil, insanların meramını anlatmak üzere kullandıkları bir sesli işaretler sistemidir. Elle, başla, göz ve kaşla çeşitli işaretler yaparak bazı duygu düşünce ve isteklerimizi anlatabiliriz fakat en etkili anlatma aracı dildir.

Konrot (1991)’a göre bireyler arası iletişimde temel amaç bireyin zihninde düzenlediği mesajı karşısındaki bireyin zihnine aynen ya da benzeri şekilde iletmektir. Bu süreçte rol oynayacak doğrudan bir kaynak, bir bağlantı noktası yoktur. Söz gelimi, yanımızda

14

bulunan birinin kafatasına dokunduğumuzda zihninden geçenleri kendi zihnimize aktarmak mümkün değildir. Bu yüzden bu aktarımı yapacak öyle bir araç gerekir ki mesajı alan ve veren tarafından aynı şekilde paylaşılmalı, aynı anlam çağrıştırılmalı ve çözümlenmelidir. Dil bütün bu sistemi tek başına temsil eden temel bir araç, bir koddur ( Kontrot'tan aktaran Topbaş ve diğerleri, 1998).

Gencan (1966)’a göre dil, ulusal varlığın temeli, düşüncenin yani geniş manasıyla iç benliğimizin aynasıdır.

Kavcar (1988) ise dili şöyle tanımlar: “Dil, milli kültürün temel ögelerinin başında yer alan ve insanları birbirine yaklaştıran toplumun düşünme aracı, toplumu gelişigüzel insan topluluğu olmaktan çıkarıp millet haline getiren en önemli ögelerden biridir”.

"Dil, onu konuşanların his, düşünce ve hayal dünyalarına yön verir" diyen Kaplan (2002)’e göre bir milletin dünya görüşü dilinin sahip olduğu kelime haznesi kadardır.

Akıl ve düşünme yetisi, varlıklar içinde sadece insana has bir özellik olduğundan düşünmenin temelini oluşturan en önemli özellik, dil, insan için bulunmaz bir fırsattır (Damarlı Oçak, 2007).

2.2.2. Matematik Alan Dili ve Önemi

Damarlı Oçak (2007)’a göre çocuklar okula başladıklarında hayata dair bütün bilgileri sistemli, planlı ve düzenli olarak öğrenmeye başlar. Çocuğun sahip olduğu dilsel beceri, tanımadığı bu ortam içinde onu başarıya götürecek ilk basamaktır. Çocuğun eğitim müfredatı kapsamında almak zorunda olduğu matematik, türkçe, sosyal bilgiler ve fen bilimleri gibi derslerdeki başarısı, dinlemesi ve okuduğunu anlamasıyla doğrudan ilişkilidir (Damarlı Oçak'tan aktaran Akyıldız, 2013).

Davis ve Hersh (1989)’a göre, dili kullanmakla dile getirmek arasında ince bir fark vardır. Örneğin; “4/3πr3”sembolik bir ifadedir. Edebi karşılığı “dört bölü üç pi r küp” olan bu ifadenin yalın anlamı “4/3, pi sayısı ve r’nin küpünün çarpımıdır”. Matematiksel anlamı ise “yarıçapı r olan bir kürenin hacmidir”. Bu ifadeye, “bir kürenin hacmi, yarıçapının küpüyle doğru orantılıdır” ya da “bir kürenin hacmi ile yarıçapının küpü arasındaki oran, sabit bir sayıdır ve bu sayı 4/3π’dir” gibi başka matematiksel anlamlar da atfedilebilir. Görüldüğü üzere, simgesel bir ifadeye birçok matematiksel anlam yüklenebilmektedir. Matematikte bir sembolik ifadenin ona yüklenen bütün matematiksel anlamları algılamadan öğrencinin

15

öğrenme süreci tam olarak gerçekleşmiş olamaz (Davis ve Hersh'ten aktaran Aydın ve Yeşilyurt, 2007).

Her bilimin kendine has bir alan dili olduğu gerçeğinden hareketle matematiksel alan dilinin bilinmesi ve problem çözümünde ifade aracı olarak kullanılması, bireyin matematik başarısının artmasını sağlayacaktır. Dolayısı ile dil ve öğrenme arasında bir doğru orantı olduğundan söz etmek, yanlış olmayacaktır.

Çok eski zamanlardan günümüze uzanan, köklü bir geçmişe sahip, matematik alan dili fikrinin yeniliğini savunmak yanlış olacaktır. Nitekim, matematik diline Galileo’nun doğa hakkındaki kitabında rastladığımız gibi başka birkaç matematikçi de “matematiğin dili” adlı birkaç kitap yayınlamış ve alana ait dilin yabancı diller kategorisinde değerlendirilip ekstra emek ve çaba ile öğrenilmesi gerektiğini belirtmişlerdir (Gray, 2004).

“Matematik bir dildir ve matemamatik metnini okumak orijinal dilinde Tolstoy’un Anna Karanina’sını okumak gibidir” diyen Lindgren (1999) ve “matematik ilköğretim öğretmenlerinden üniversite profesörlerine kadar saygı duyulması gereken bir dildir” diyen Renne (2004) bu matematikçilere örnek gösterilebilir (Lindgren ve Renne'den aktaran Owens, 2006).

Matematiğin diğer dillerdeki gibi söz dizimi, anlamsal yapı ve fonksiyonları olmasına rağmen, doğal diller ile arasında 3 büyük farklılık söz konusudur:

 Kimse bu dilin konuşmacısı değildir.

 Matematik kendi başına bir dil değildir, bir dilin yanında kendine has sembollerle kullanılır.

 Okur yazarı olmadan bu dilin akıcı olması mümkün değildir.

Matematiksel ifadelerin yazınsal dilde sembolik yoğunluklarının fazla olması dolayısıyla matematiksel dilin, uluslar arası bir dil olduğu iddiası gündemdedir. Fakat matematikçiler, matematiksel konuşmaları içinde kendi anadillerini kullanırlar. Bu da matematiğin iletişim kanalı içerisinde bireylerin kendi anadillerini de kullandığını gösterir. Dolayısıyla matematik, doğal bir dil olmaktan çıkar ve doğal dillerde olduğu gibi sözel olarak değil yazılı olarak ifade edilir (Gray, 2004).

Çalıkoğlu Bali (2002), pek çok bilim dalı gibi matematiğin de kendine ait bir sözcük dağarcığı olduğunu savunur. Kelime haznesinde günlük hayatta kullanılan sözcüklerin yanı sıra matematiğin uzmanlık alanına dahil olan terimler de yer almaktadır. Matematik

16

öğretiminde her yeni kavram, yeni sözcükler ve yeni düşünceler demektir. Bu yüzden matematik öğretiminde özellikle öğretmenlerin matematiksel ifadeleri doğru ve eksiksiz kullanmaları gerekmektedir.

Bilindiği üzere, matematik semboller yardımıyla öğrencilere aktarılır. Öğrenciler bu sebeple bu sembolik dili öğrenmek ve anlamlarını bilerek doğru yerde doğru şekilde kullanmak zorundadır (Çalıkoğlu Bali, 2002). Matematiğin bu sembolik doğası yönüyle öğrenciler matematiği algılama, yorumlama ve analiz edip yansıtmada güçlük çekmektedirler. Öğrencilerin bu güçlükleri çekmesini önlemenin temelinde verilen matematiksel bir ifadeyi, problemi ya da sembolü nasıl algıladığını doğru bilmek yatar. Öğrenciler karşılaştıkları durumları matematiksel dile dönüştürmekte ya da yorumlamakta konuya karşı ilgisizlik, bilgiyi tam kavrayamama ya da yanlış yorumlama durumları yüzünden zorluk yaşamaktadırlar ( Doğan ve Güner, 2012).

Matematiksel dilin oluşmasında öğretmen rolü yadsınamaz bir gerçeklikte önemlidir. Çünkü öğrenciler matematiğin temellerini öğretmenlerinin onlara sağladığı deneyimlerle atarlar. Öğrencilerin matematiksel anlayışlarının şekillenmesinde ilk sırada okulda karşılaştıkları öğretimler gelir (Aksu, Demir ve Sümer, 1998). Tüm bu sebepler dikkate alındığında matematik öğretmen adaylarının, alan dilini iyi kavramış olmaları, öğretmen olduklarında öğrencilerine dili doğru aktarmalarını sağlayacaktır.

Owens (2006)’a göre öğrencilerin matematiksel potansiyellerinin hedeflenen seviyeye ulaşması için matematiksel kelimelerinin geliştirilmesi gereklidir. Başarı için çok önemli olan bu kelime aşinalığı, direkt olarak, öğrencilerin kavramsal anlamalarıyla bağlantılıdır. Öğretmen, sınıfta uygun matematiksel kelimelerin kullanımını desteklemeli ve öğrencilerin matematiksel iletişimini sağlamak için gayret göstermelidir (Owens'tan aktaran Akyıldız, 2013).

Benzer Belgeler