• Sonuç bulunamadı

4. BULGULAR VE YORUMLAR

4.1. Tespit Edilen Bireysel Değerlerin Analizi

4.1.2. Alçak Gönüllülük

Sözlükte “tevazu, mütevazılık” olarak karşılık bulan alçak gönüllülük (Türkçe Sözlük, 2011: 86); büyüklenmemek, kimseyi kendinden aşağı görmemek, küçümseme-mektir. Kibir nasıl anlaşmayı, ortak noktalar bulmayı güçleştiriyorsa; alçak gönüllülük insanlarla rahatça anlaşmayı bir o kadar kolaylaştırır. Aşırı büyüklenen, herkesi küçüm-seyen bireyler sosyal çevrelerinde kabul göremez. Çünkü kimse kendisine tepeden ba-kılmasını istemez.

Alçak gönüllülük incelenen fıkralarda en sık rastlanan eğitici değerlerden biridir.

Çalışmada alçak gönüllülük, kimseyi küçümsememenin yanında kendisiyle gereksiz yere övünmemek anlamıyla da yer alır.

Tablo 7 “Alçak Gönüllülük” Değerinin Bulunduğu Fıkralar

Fıkra Adı Fıkra Numarası

Adamına Göre 2

Bel Efendim 19

Elmas Tasmalı Köpek 42

Fârisi 50

Görünmez Sarık 53

Gözlerini Korkutmak Lazım 54

İncili’nin Hünkârbeğendisi 70

Kabak Sazı Meselesi 78

Nefes 104

Adamına Göre’de İncili Çavuş Fransa’ya elçi olarak gönderilir. Ancak Fransa kralı kara kuru görünümünden ve kılığından dolayı İncili’yi hakir görür:

Bana senden başka gönderecek adam bulamamışlar mı? diyerek İncili’yi aşa-ğılar. İncili de: “Osmanlılar adamına göre adam gönderirler.” diyerek tevazu yoksunu bu adama haddini bildirmiş olur.

Fıkrada büyüklenerek insanları aşağılamanın yersizliği verilmiştir. İncili’nin verdiği cevapla elçiyi bozması onun davranışının ne denli yanlış bulunduğunu ortaya koyar.

Bel Efendim’de orta ağası İncili’nin kardeşi Mehmet’e “evet” demeyi öğretmiş olmakla övüneceği sırada Mehmet bir kez daha evet yerine “bel” kelimesini kullanır.

Böylelikle orta ağasının hevesi kursağında kalmış olur.

Bu fıkrada bir insanın kendisiyle fazla övünmesinin yanlış olacağı anlatılır. Or-tada takdire değer bir davranış varsa bunu o kişinin çevresindekiler elbette fark edecek-tir.

Elmas Tasmalı Köpek’ te Avusturya elçisi İstanbul’a gelince kralının talimatı üzerine çeşitli mücevherler, kürkler ve süslerle saraydakilere hava atmaya çalışır. Elçiye bir ders vermek isteyen İncili ertesi gün bir köpeğe elmaslar ve işlemelerle süslü bir tasma takar. Böylece İncili Avusturya elçisine kendisini başkalarından üstün gösterme çabasının boşa çıkacağını göstererek mütevazı olmak gerektiğine dikkat çeker.

Fârisi adlı fıkrada Acem şahı kendi dilinin ve milletinin üstünlüğünü ispatlama gayesine düşer. Bu büyüklenme halini sezen İncili Farsçanın İstanbul’da köpekler

tara-fından dahi konuşulduğunu söyleyerek Acem şahını mat eder. Böylece Şah Abbas sahip olduklarıyla ziyadesiyle böbürlenmenin cezasını çeker.

Görünmez Sarık’ta son derece mağrur bir eyalet valisi vardır. Adam alçak gö-nüllü olmadığından İncili’ye hiç ilgi göstermez, onu pek dikkate almaz. Bu durum İnci-li’nin hayli zoruna gider ve İncili adamdan intikam almayı planlar:

Bir gün padişah, İncili Çavuş’u özel bir memuriyetle eyalet beylerinden birinin yanına gönderir. Bey gayet mağrur, cahil, kendini beğenmiş olduğu için İncili Çavuş’a öncelikle önem vermeyerek iltifatta bulunmaz. İncili, bu adamı halk arasında rezil ederek intikam almayı zihninde tasarlar…

Burada insanların alçak gönüllülükten uzak, kendini beğenmiş hallerinin diğer in-sanları ezdiği ve üzdüğü anlatılır. Mütevazı, samimi bir tavır beklerken kibirle karşı-lanmak elbette ki İncili’nin zoruna gider. İncili, valiye pederinin öz evladı olmayanların göremeyeceği bir sarık hazırladığını söyler. Vali kendini çok özel hisseder ve pek mem-nun kalır. Bir gün sanki kafasında en değerli ipek sarık varmış gibi başı açık, yalnız takke ile halkın karşısına çıkarak rezil olur. Çünkü o dönemde bu şekilde dışarıda do-laşmak ayıp karşılanmaktadır.

Gözlerini Korkutmak Lazım’da oldukça kibirli bir adamın eyalet valisi olma arzusu İncili tarafından engellenir:

Fevkalade zengin, maruf ve büyüklük tasladığı halde son derece ahmak, mecnun denile-cek kadar budala biri vardır. Bu adamın yegâne emel ve arzusu bir eyalet valisi olmak ve bu sayede gösteriş yapmak olduğundan bu hususta her zaman bu amacı için çalışır, vezirleri daima rahatsız eder. Ancak servet ve açgözlülüğünün haddi ve hesabının ol-maması, isteğinin yapılması için her türlü fedakârlıktan çekinmemesinden dolayı bu adamı kırmak, kendisine “Bu mümkün değildir, olmaz!” cevabı verilmek istenmez.

Son derece kibirli, büyüklük taslayan birini şehrin yönetiminde görevlendirmek kimsenin içine sinmez. Buradan insanları hakir gören bir kimsenin yüksek memuriyet-lere layık görülmediği anlaşılmaktadır.

İncili’nin Hünkârbeğendisi’nde İncili’nin gayet iyi bildiği bir mevzuda dahi mütevazı davranması beklenirken; aslında hiç bilmediği yemek yapma konusunda ge-reksiz yere övünmesi, çok iddialı konuşması başına iş açar. Sanki bir ustaymış gibi

mut-faktaki herkese hava atan İncili bir tatlı yapmaya girişir. O esnada fesi kazana düşer.

Kirden meşinleşmiş fesi su ve şekerle saatlerce kaynar. Tatlı diye herkese onu yedirir.

Bu fıkrada çok yetenekli olduğumuz mevzularda dahi alçak gönüllü olmamız ge-rekirken; hiç anlamadığımız konularda ahkâm kesmek, “Ben bilirim.” demek yanlış bir davranış olarak gösterilmiştir.

Kabak Sazı Meselesi’nde Hacı Cafer Ağa kibirli olması sebebiyle eleştirilir ve etrafındakiler tarafından hiç sevilmez:

…Hacı Cafer Ağa aslında fena adam değildir ama çok büyüklenip mağrur olması sebe-biyle saray görevlilerini bu yüzden gücendirir. Ancak padişah nezdinde oldukça nüfuz sahibi ve kudretli olduğundan herkes ondan korkar.

Kibirli insanların toplumda kabul görmeyeceği, dost edinemeyeceği mesajı bu fıkrada Cafer Ağa örnek gösterilerek iletilmiştir. Cafer ağa herkesi küçümsediği, hep kendini ön planda tutmak istediği için saray çalışanları tarafından sevilmez.

Nefes adlı fıkrada Şah İsmail’in Rum’daki herkesi çirkin görünüşlü addetmesi ve büyüklenmesi karşısında İncili ona kimseyi küçümsememesi gereğini anlatmak için okkalı bir cevap yapıştırır:

Malik-i mülk-i Acem Şah İsmail’in Nefes adında bir mahbubu var imiş. Bir gün İncili Ça-vuş’a:

Rum’da mahbup yoktur cümlesi çirkin görünüşlüdür, demiş.

Çavuş da:

Ey Şahım Rum’da mahbup vardır ki en kötüsünün zartası şahımın nefesinden âlâdır, demiş.

Şahı susturmuş.

Fıkrada bir bireyin sahip olduklarının üstünlüğünü göstermek adına başka mekân-ları, insanmekân-ları, durumları küçümsemesi olumsuz bir tutum olarak aktarılmıştır.

Benzer Belgeler