• Sonuç bulunamadı

Aile Şirketleri ve Uluslararasılaşma

3. KARİYER SEÇİMİ

3.3 Aile Şirketleri ve Uluslararasılaşma

İşletmelerin rekabet avantajı elde etmek için; farklılaşma adına izleyebilecekleri herhangi bir strateji kalmadığı takdirde, yapabilecekleri şey üretilen mal, hizmet ve ürünlerin fiyatlarında farklılaştırma yapmaktır. İşletmeler için uzun bir süreçte rekabet üstünlüğünü fiyatla sağlamak mümkün olmamaktadır. İşletmeler belirli bir süre ucuz fiyattan mal ve hizmetini satmaya devam edecekler, ardından yok olacaklar veya başka pazar arayışı içerisine gireceklerdir. Gelinden bu noktada işletmeler dış pazarlara açılım kararını alacaklardır.

Globalleşen ve gittikçe karmaşıklaşan ekonomik ortamda, işletme faaliyetlerinin dışa açılması ve uluslararasılaşma tüm şirketler için önemli yenilenme ve dolayı ile varlıklarını sürdürebilme olanakları sağlamaktadır. Dar anlamıyla uluslararasılaşma bir şirketin birden fazla uluslararası pazarda faaliyet göstermesi anlamına gelmektedir. Üretim ve satışlarının en az yüzde 10 veya daha fazlasının yurtdışında gerçekleştiren şirketleri uluslararasılaşmış veya çok uluslu şirket olarak tanımlamak mümkündür (Rugman, 2006).

Uluslararasılaşma, işletmelerin ulusal sınırlarının dışına faaliyetlerini yayması ile ilgili bir kavramdır. İşletmelerin uluslar arası pazarda yer bulmaya başlaması ile uluslar arası niteliğe sahip olmuş olurlar.

Uluslararasılaşma firmaların uluslar arası pazarlarla ilgilenmesi ve bu pazarlara girmeyi düşünmesi ile başlayan öğrenmeye dayalı bir süreçtir ve aşamaları vardır. Uluslararasılaşma aşamaları;

1. İç pazarlama: Firma kendi iç pazarına yönelir, ihracat yapmaz. İşlerle olan meşguliyeti ya da yetersiz kapasitesi, işletmenin ihracata ilgisiz olmasına neden olur. İhracat/satış oranı % ‘0’ dır.

2. İhracat öncesi: Fizibilite çalışmaları ve araştırmalar yapılır. Maliyetler, kurlar, dağıtım ağları vb konularda yetersiz bilgi söz konusudur. İhracat/satış oranı % ‘0’ ya da buna yakındır.

3. Deneysel katılım: Firma düşük oranlarda ihracat yapar. Fiziksel ve kültürel yakınlıklarla sınırlıdır. İhracat marjinal ve düzensizdir. İhracat/satış oranı % ‘0–9’ aralığındadır.

4. Aktif katılım: İhracat satışlarının ve dış pazardaki ülke sayısının artırılması için çalışmalar yürütülür ve bu girişimleri yöneten organizasyonel birimler oluşturulur. İhracat/satış oranı % ’10–39’ aralığındadır.

5. Güçlü katılım: Firma uluslar arası pazarda güçlü konumdadır. Yöneticiler kıt kaynakların ülke içi ve dışı pazarlara yönlendirilmesiyle ilgilenir. İhracat/satış oranı % ‘40’ ve üzeridir (Gankema, Snuif ve Zwart, 2000).

İhracat uluslararasılaşmanın ilk aşamasıdır. Ancak uluslararasılaşma, firmaların sadece ihracat yolu ile yapmış olduğu ticareti kapsamamaktadır. Lisans anlaşmaları, franchising, yönetim anlaşmaları, kontratla üretim, anahtar teslim, ortak girişim ve yurt dışında tam mülkiyete sahip olma uluslararasılaşmanın diğer boyutlarıdır.

Şirketleri uluslarasılaşmaya iten bazı nedenler aşağıdaki gibidir:

 Şirketin üretim kapasitesi iç piyasa tam olarak kullanılmıyor veya iç piyasaya yettiği halde kapasite artırma imkânına sahip ise uluslar arası pazarlara açılarak toplam satış ve karını artırması mümkündür

 Güçlü yönetim kadrosuna sahip, kaynağı yeterli, sermaye sorunu yaşamıyor ise karlılık amacının yanında kalıcılık da sağlamak isteyen ve büyümeyi hedefleyen şirketler uluslar arası pazarı düşünürler.

 Gelişmekte olan ülkelerde, iç istikrarda sıkıntı yaşayan firmalar riskini azaltmak için uluslar arası pazarlara yönelebilir.

 Ülkedeki yüksek üretim maliyetleri şirketleri dış pazara yöneltebilir (Uğurlu, 1996).

 Gidilen ülkedeki vergi teşvikleri avantaj yaratabilir.

 Ülke ekonomisinin bir bütün olarak durgunlaşması dış pazarı zorunlu kılabilir.

 İşletmede atak, cesaretli, riski almaya hazır yöneticilerin varlığı olumlu etki yaratır.

Uluslararasılaşma sürecini etkileyen bazı değişkenler vardır. Bunlar, kanunlar, maliyetler, deneyim, rekabet, risk, kontrol, ürün çeşitliliği, işletmenin önceki dış faaliyetleri ve ülke benzerliğidir (Daniels, 1989).

İlişkide bulunulan ülkelerin kanunları, yatırım türünün belirlenmesinde etkilidir. Engeller az ise ihracata devam edilebilir veya franchise verilebilir. Bir ülke dış yatırımlarda yatırımcıları destekliyor ise ülkeye doğrudan yatırım yapmak mantıklı olabilir. Örnek olarak vergilerin düşük olması karlılığı artıracak ve orada yapılacak faaliyetlerde daha olumlu sonuçlar yaratacaktır.

İşletmeler açısından bazen üretim yapılmaktansa, özellikle düşük miktardaki üretimlerde sözleşmeyle başka ülkede üretim yaptırmak maliyetlerin daha uygun olmasını sağlayabilir.

İşletmeler deneyim kazandıkça işleri ve yönetimi daha çok üzerinde alma eğilimindedir. Yeni kurulmuş bir işletme dış yatırım yapmaya kalkışmaz. Tecrübe edindikçe dış yatırım düşüncesi olgunluk kazanır.

Aranan, emsalsiz, taklit edilmesi güç bir kaynağa sahip işletmeler rekabet üstünlüğü sağlarlar. Kaynaklarından daha fazla yararlanırlar. O halde rekabet üstünlüğü olan firmalar dışa açılma şeklini seçmede daha özgür davranırlar.

Çok uluslu şirketler birçok risk almak zorunda kalırlar. Riskler de karar verme sürecini etkiler. Politik risk işletmelerin düşük olmasını istediği durumlardan biridir. Riski dağıtmanın en iyi yolu, farklı ülkelerde faaliyette bulunmaktır. Risk dağıtımı ile döviz kontrolü, ekonomik durgunluklar gibi riskler azaltılırken bir taraftaki kar düşüşü diğer taraftan engellenebilecektir.

Dış faaliyetlerinde artış olan bir işletmenin yatırımlar üzerindeki kontrol gücü de bundan etkilenir. Bununla beraber, dış faaliyetlerde yürütülen iş ortaklıkları sebebiyle de faaliyet karı azalabilir.

Teknolojiyi ve ürünleri farklı ülkelere transfer etmenin maliyeti, işletmenin teknolojisine ve gücüne göre değişir. Üretimi aile şirketlerine aktarmak daha ucuz iken, dışarıdan başka işletmelere vermek daha pahalıdır. Bu nedenle teknoloji sahibi firmaların dışa açılırken ortak seçmektense doğrudan sahiplik yatırımı yapması mantıklı olacaktır.

Yurt dışı faaliyetlerinde tecrübe sahibi olan işletmeler ileriki faaliyetlerinde daha rahat hareket ederler. Alacakları kararlarda daha temkinli davranırlar.

Uluslararasılaşmada işletmeler, belli bir ülke pazarına girerken başlangıçta düzenli olmayan faaliyetlerini geliştirerek daha güçlü bir katılım sağlar. İşletmelerin başlangıçta tercih ettiği pazarlar, dil, kültür ve politik farklılıkların az olduğu ülkelerdir.

Aile işletmelerinin özellikleri uluslararasılaşma sürecinde yavaş hareket etmelerine sebep olmaktadır. Yönetim kademesinin aile üyelerinden küçük bir gruba ait olması ve yöneticilerin uzun sürede değişmemesi yönetimi katı kılmakta ve uluslararasılaşma sürecini uzatmaktadır.

Gallo ve Estape, 1992 yılında yaptıkları çalışmalarında aile şirketlerinin diğer şirketlere oranla daha geç ve yavaş uluslararasılaştığını tespit etmiştir. Bazı çalışmalar aile şirketlerinin birinci neslin sonlarına doğru uluslar arası piyasalara açılma kararı aldıklarını destekler (Simon, 1996). Davis ve Harveston (2000), uluslararasılaşma seviyesinin birinci neslin yaş, eğitim durumu ve yeni teknolojiyi kullanma derecesi ile ilişki içerisinde olduğunu belirlemiştir. Graves ve Thomas 2003 yılında yaptıkları çalışmada inovatif ve büyüyen köklü aile şirketlerinin operasyonlarında uluslararasılaşma eğiliminde olduklarını saptamışlardır. Birden fazla neslin bir arada bulunduğu aile şirketleri yüksek dereceli uluslararasılaşma seviyesine ulaşırlar.

Aile işletmeleri iç dinamiklerini kullanarak uluslar arası pazardaki fırsatlara daha hızlı cevap verebilirler. Yeni akımlara ve müşteri ihtiyaçlarına hızlı cevap vermede çok esnektirler. Bu üstünlük ulusa pazarlara daha erken adaptasyonu sağlar.

Türkiye’deki aile işletme grupları ile yapılan bir araştırma sonucunda işletmelerin daha çok ülke içinde uluslar arası şirketlerle işbirliği ve ortaklıklarla ilk olarak uluslararası deneyim kazandıkları ve birçoğunun daha sonra bu deneyim, bilgi birikimi ve sermayeyi yurtdışına doğrudan sermaye yatırımı yapmak ve kendi kaynakları ile büyümek için kullandıkları gözlemlenmiştir.