• Sonuç bulunamadı

2.1 DEĞERLER 11 

2.1.5. Ahlakî Değerler 28 

Ahlâk, iyi niyetli, güzel huylu olmak; saygılı, görgülü davranmak; neyi yapmanın doğru, neyi yapmanın yanlış olduğunu çok iyi bilmek; başkalarını üzecek konuşmalardan, davranışlardan titizlikle kaçınmak; kimseyi rahatsız etmemek vb. davranışlar; Kısaca “ahlak” bireyin toplumla olan ilişkilerinde ve kendi içerisinde “iyi” olması demektir.

Güngör ahlak ile değerleri birbirinin yerine kullanılan terimler olarak değerlendirmiş; ahlakı değerin içinde bir kavram olarak görmüştür: “Ahlakî davranışın en ayırt edici özelliği birtakım insanların ve düşüncelerin iyi ve kötü hükümleri çerçevesinde ele alınmasıdır. Biz bu türlü hükümlere değer hükümleri diyoruz. Değer hükümleri bir şeyin arzu edilebilir-iyi- veya edilemez –kötü- olduğunu belirten ifadelerdir. İnsanların davranış ve niyetleri hakkında değer hükümleri veririz:

 

çalışkanlık iyi bir vasıftır, demokrasi iyi bir rejimdir, filan marka arabalar çok güzeldir, gibi. Dikkat edilirse ahlakî hükümler böyle birer değer hükmüdür, ama değer hükümlerinin hepsi ahlakla ilgili şeyler değildir.” (Güngör, 1993: 27). Buradan hareketle ahlak kavramıyla değerleri aynı kavramlar içerisinde değerlendirmemiz mümkündür.

Ahlakî hükümler başlıca iki tipe ayrılabilir. Bunlardan birincisi ahlakî mecburiyet veya mükellefiyet (yükümlülük) hükümleridir. Şu hareket veya şu cins hareket ahlakî bakımdan doğru, yanlış, yapılması gerekir veya yapılmaması gerekir, şeklinde verilen hükümler böyledir. Burada bir eylemin ahlakî niteliği söz konusudur. Ailenize yardım etmelisiniz, gibi. İkinci tipte ahlakî değer hükümleri vardır ki burada şahısların, şahsiyet vasıflarının, niyet ve isteklerin ahlakî niteliği söz konusudur; Ahmet iyi çocuktur, dedikoduculuk çirkin şeydir, gibi (Güngör, 1993: 27).

Ahlakla ilgili en kapsamlı çalışmalardan birini Piaget’in kuramını geliştiren Kohlberg yapmıştır. Kohlberg insanların ahlaki gelişimlerini üç düzey ve her düzeyde üç basamak halinde incelemiştir. Bunlar:

I. Düzey (Gelenek Öncesi Düzey) : Bu düzeyde kişi iyi-kötü, doğru- yanlış gibi kültürel kural ve değerlere açıktır. Ancak bunları, ceza ödül gibi fiziksel sonuçlarına göre ya da bu kuralları ortaya koyan kimselerin fizik gücüne göre değerlendirir.

II. Düzey (Geleneksel Ahlak) : “Bu düzeyde, kişinin bir üyesi olduğu ailenin, arkadaş grubunun ya da çevrenin beklentileri kendi başına değer taşır. Seçilen referans grubunun doğru kabul ettikleri, çocuğun gözünde de doğrudur. Buradaki tutum sadece sosyal düzen ve beklentilere uymak değil, aynı zamanda onlara sadakattir. Mevcut sosyal düzenin korunması ve desteklenmesi ve bu düzenin kurum ve gruplarıyla özdeşleşmek önemlidir” ( Erden ve Akman, 2005: 103).

III. Düzey (Gelenek Üstü Ahlak Düzeyi) : “Bu düzeyde geçerliği ve uygulanırlığı olan ahlaki değerleri ve ilkeleri, bunları ortaya koyan grup ya da kişilerin yetkilerinden ve kişinin bu gruplarla özdeşleşmesinden bağımsız olarak tanımlama çabası görülür. İlk düzeyde otorite kişinin tamamen

 

dışındadır. İkinci düzeyde kişi otoriteyi içselleştirmiştir, ancak sorgulamaz. Bu üçüncü düzeyde ise kişisel otorite oluşur. Kişi kendi seçtiği, üzerinde düşündüğü ahlak ilkelerine göre yargılarda bulunur. Gelenek sonrası ya da prensipler düzeyindeki insan, özgürlüğe, eşitliğe, birlikteliğe, bireyin esenliğine ve birey onuruna saygıya yönelik soyut ahlaki prensipleri geliştirir. Prensipler spesifik ahlaki kurallardan birçok açıdan ayrılır. Prensipler, somut formüle edilmiş kuralların üstünde yer alan geniş kapsamlı ahlaki muhakemeleri/mülahazaları içerir. Birçok ahlaki kural “çalmamalısın, öldürmemelisin, yalan söylememelisin, dolandırmamalısın” gibi negatif formülasyona sahipken prensipler, genellikle yaşam, özgürlük, insan onuru gibi pozitif değerleri içerir. Prensipler spesifik ahlakî kuralları ya da rol anlayışlarını kapsar ve onlara daha derin ahlaki bir anlam verir” (Erden ve Akman, 2005: 104).

Buradan hareketle özellikle üçüncü düzey gelenek üstü ahlak düzeyine bakılarak ahlakın, insanın iç ve dış gelişiminin birlikte olması gerektiği yorumunu çıkarabiliriz. Ahlaki değerlerin eğitiminin maksadı ise insanları her noktada gelişmiş, ruh ve aklını etkili bir şekilde kullanan insan yetiştirme gayreti şeklinde tanımlamak mümkündür.

“Ahlâk eğitimi, kişinin şahsiyet ve karakter eğitimidir” (Öz, 1959: 17,18). Ahlâk eğitiminin ereği (amacı), insanları ahlâk üzerinde kendi kendine yargılama yapabilecek duruma getirmek olmalıdır. Her insan kendi kararlarını kendi özgür düşüncesi ile verebilmelidir. Öyleyse eğitime düşen görev, insanları kör bir itaate değil, kendilerinin seçebilecekleri bir duruma getirmeye çalışmak; içinde bulunduğu durumları olduğu gibi kabul eden ve verileni olduğu gibi alan insanlar değil, verilene karşı tavır alabilen, özgürce düşünebilen kişiler yetiştirebilmektir (Akarsu, 1982: 18).

Ahlakî değerlerin eğitimi toplumlarda sağlıklı bireylerin yetişmesi için gerekli bir eğitimdir. Kişilere ahlak kurallarını söyleyip öğretmek ahlak kurallarının benimsenmesi için yetmeyecektir. Bu kuralları aynı zamanda yaşatmakla ancak ahlakî değerlerin topluma sağladığı pozitif manadaki tesirlerini görmek mümkün olacaktır. Ahlaki değerlerin ne olduğunu tezimizin “Milli Eğitim Müfredatında değerler” başlığı altında belirtmiştik. Ahlaki değerler net olarak din kültürü ve ahlak bilgisi dersi programında açık olarak belirtilmiştir. Bunlar: “Adalet, aile kurumuna ve birliğine

 

önem verme, demokrasi bilinci, dürüstlük, alçak gönüllülük, bağımsızlık, bağışlama, barış, bilimsellik, cesaret, cömertlik, çalışkanlık, dayanışma, doğa sevgisi, doğal çevreye duyarlılık, doğruluk… vb. şeklindedir. Biz de taradığımız mesnevilerde bu ahlakî değerleri temel alarak, ahlaki değer ile ilgili başlıklarımızı oluşturduk.

2.1.6. Değerlerin İşlevleri  

Değerler halkın kendi bünyesinden ortaya çıkmaktadır ve halkın sahip olduğu maddi manevi unsurların tümünü teşkil etmektedir. Buradan hareketle, değerlerin halkın kültürüyle ve ortaya çıkardığı eserlerle bir bütün oluşturduğunu, yani değerlerin kültürle yakın bir ilişki içerisinde olduğunu söylemek mümkündür.

Kültür ve insan kişiliği iç içedir. Toplum, ortak kültürel değerlere sahip olan insanların oluşturduğu bir organizasyon olduğuna göre, insan ürünü olan kültür, toplumu karakterize etmekte aynı zamanda yaratıcısının kişiliğini de şekillendirmektedir (Silah,2000: 319).

“Kültür, tarih bakımından mevcudiyeti kesin olarak bilinen bir toplumun, sosyal etkileşme yoluyla nesilden nesle aktardığı manevi ve maddi yaşayış tarzlarının temsil ve tecelli bakımından yüksek seviyedeki bir bileşiği olan, sebebi ve sonucu açısından ise, ferde ve topluma benlik, kimlik ve kişilik ile mensubiyet şuuru kazandırma, bütünleşmiş kılma, yaşanan çevreyi ve şartları kendi hedefleri istikametinde değiştirme arzu ve iradesi veren, değer, norm ve sosyal kontrol unsurlarının belirlediği bir sistemdir” (Tural, 1992: 109).

Kültürün tarih bakımından mevcudiyeti belli bir toplumun, benlik, kimlik ve kişilik bakımından mensubiyet şuuru kazandırması gibi bir görevinin olması, onun milli olduğunu göstermektedir. Kültür milletin özünün, kendine ait olan davranışlarının bütünüdür.

Kültür hayatı çok zengin ve çok boyutlu ilişkilerden oluşur. Bunların bir kısmı geleneği, bir kısmı da yeniliği temsil ederek sağlıklı bir sosyal dinamizm sergiler. Toplumun değişerek devam etmek, devam ederek değişmek şeklinde ifade edilecek tabii görüntüsünde, kültürel unsurların çok önemli bir yeri vardır (Miyasoğlu, 1999:3)