• Sonuç bulunamadı

1. BÖLÜM TARİHSEL AÇIDAN SAKIZ ADASI

1.2. OSMANLI DÖNEMİNDE SAKIZ ADASI

1.2.2. Adada Osmanlı Yönetimi

Sakız adası, Osmanlı İmparatorluğu hâkimiyeti altına girince Kaptan Paşa eyaletine bağlanmıştı111. Akdeniz'deki Osmanlı adalarını kapsayan bu eyalet, 1534 yılında kurulmuştu. Paşa sancağı bahriyenin de merkezi olan Gelibolu Sancağı idi; vilayet teşkilatından sonra Sakız ve Rodos adaları paşa sancağı olmuştu112. Kanuni'den sonra II. Selim, III. Murat, III. Mehmet dönemlerinde de Cezâyir-i Bahr-i Sefîd eyaleti sancaklarında bir değişiklik olmamıştı. Bu eyalette Sakız ile birlikte Gelibolu, Eğriboz, Karlıili, İnebahtı, Midilli, Rodos ve Cezâyir-i Mağrib olmak üzere toplam sekiz sancak bulunmaktaydı. Sakız adası, 1864 Vilayet Nizamnamesi’ne kadar bu vilayete bağlıydı. Daha sonra eyalet, Cezayir-i Bahr-Cezayir-i Sefîd vCezayir-ilayetCezayir-ine dönüştürüldü113. Cezayir-i Bahr-i Sefid vilayetinin saliyâne ile idare edilen üç sancağından114 biri olan Sakız adası ile birlikte toplam 13 sancağı vardı115. Adanın fethi akabinde Kırşehir Beyi Gazanfer Bey sancakbeyi olarak atanmıştı. Görevine mukabil kendisine 50.000 akçe tahsis edilmişti116.

109 BOA., MD., No: 7 (1998: C. III, 114, Hüküm No: 2203, H. 18 Rebiülahir 976 (M. 10 Eylül 1568).

110 Argenti (1941: cx,cxi,cxii); Sakız’ın Osmanlılarca fethinin Sakızlı Latinler için belki de en iyi sonucu fetih sırasında henüz 2 yaşında bir çocuk olan Vincenzo Negri Giustiniani’nin Roma'ya gelerek Papa V. Paul sayesinde Bassano'ya ilk Markis olmasıydı. 1610 yılında Palazzo Giustiniani'yi yaptırdı. Halen İtalyan Freemasons ve Prusya Historical Institute'de kürsüsü var.

Miller (1915: 428)

111 Mordtmann (1989: C X, 96); Ali Cevad (H. 1313:430)

112 Akgündüz (1992: C5/II: 385); Mordtmann (1989: 96); Ali Cevad, (H. 1313: 430)

113 Küçük (1998: 74). İ. H. Uzunçarşılı, bu eyalete, Kaptan Paşa Eyaleti de denilmeye devam edildiğini belirtir. Uzunçarşılı (1986a: C.IV-2, 248.)

114 Nakşe, Mehdiye ve Sakız Adaları.

115 Uzunçarşılı (1986a: C.IV-2, 248-249)

116 BOA., MD., No: 5 (1994: 240, Hüküm No:1490, H. 7 Şevval 973 (M. 27 Nisan 1566 ); BOA., MD., No: 5 (1994: 248, Hüküm No: 1539, H. 15 Şevval 973 (M. 5 Mayıs 1566).

Sakız sancağı, şehir merkezine bağlı kaza ve köylerden oluşmaktaydı. Ada ile aynı isimdeki Sakız şehri sancak merkeziydi. İpsara, Nikarya, Patnos, Arki, Lipsos, Leryos, Kalimnos ve Astropalya adaları Sakız Sancağı’na bağlı kazalardı117.

Osmanlı fetih siyasetinde yerel sistemlere ciddi müdahaleler yapılmazdı.

Fethedilen yerler, Osmanlı’ya tâbiyetini bildirdikten sonra, düzene karşı çıkmadığı ve kurallara uyduğu sürece yerel dinamizmini koruyabilmişlerdi.

Özellikle Ege adalarında bunu çok daha açık görebilmekteyiz. Osmanlı, çoğu adayı, Latinlerin uyguladığı bir yöntemle, geleneksel dokusunu bozmadan yönetmişti.

Bu ayrıcalık onlara iç işlerinde serbestlik tanıyordu. Ancak bu serbestiyet, muhtariyet ya da özerk bir yönetim anlamına gelmiyordu. Osmanlı döneminde Ege adalarında ne kısmi ne tam bir muhtariyet olmamıştı118. Ege adalarındaki yapı yerel geleneklerin yarattığı iç işleyişin sürdürülebilme ayrıcalığıydı. Merkezi otorite, buna müdahil olmadan ancak bunun üzerinde otoritesini de her zaman koruyan bir ilişki geliştirmişti. Dolayısıyla siyasi bir “serbestiyet” tanımından farklı olarak, toplumsal yapıda yaşanan bir “serbestiyet” tanımından bahsedilebilir. Bu yapı esasında Osmanlı istimalet anlayışının bir yansıması idi.

Zira bu uygulama adına millet ya da cemaat sistemi denen Osmanlı toplum yapısına da aykırı değildi. Adalar, cemaat örgütlenmesi içinde kendi geleneksel dokusunu korurken, merkezi devletin otoritesini de her an ensesinde hissediyordu.

Ege adalarındaki ayrıcalıklar bununla sınırlı değildi. Adalar, yaşam şartları zor, ekonomik gelirleri kısıtlı, güvenlik açısından her daim tehdit altında olan yerler olduğundan buralarda hayat şartlarını bir nebze olsun kolaylaştırmak için Osmanlı, daha esnek ve müsamahakâr davranabiliyordu. Fakat bazı adalarda

117 Evliya Çelebi (1935: C IX, 125); Mordtmann (1989:96, 97). 19.Yüzyılın son çeyreğinde Sakız sancağına bağlı kazalar şunlardı: İstanköy, Leryoz, Kalimnoz, İpsara, Rodos, Sömbeki, Kaşot, Kerpe, Meis. Ayoğuz (1989: 41-49).

118 Demircan (2002: 368)

bunun bir adım ötesine geçilmişti. Bu adalara, birtakım ayrıcalıklar tanınarak farklı bir statü kazandırılmıştı. Bunun ilk örneği Sakız adası idi.

Sakız’ın fethi akabinde adanın ileri gelenleri, İstanbul’a bir elçi göndererek adadaki geleneksel düzenin devamının sağlanmasını talep etmişler ve birtakım imtiyazlar istemişlerdi119. Adanın fethinin hemen ardından başlayan müzakereler nihayet neticesini vermiş, Sakızlılar bekledikleri imtiyazları elde etmeyi başarmışlardı. II. Selim (1566-1574) tarafından tanınan imtiyazlar, 346 yıl sürecek Osmanlı döneminde adalılara ayrıcalıklı bir statü kazandıracaktı.

1567 yılında düzenlenen ve daha sonra da sık sık değişikliğe uğrayan ayrıcalıklar, ada halkını, diğer reayadan ayırmıştı. Buna göre; Sakızlılar, vergi, ticaret, ibadet, hukuk konularında birtakım ayrıcalıklara sahip olmuşlardı. En dikkat çekeni vergi konusundaki ayrıcalıklardı. Her şeyden önce haraç, cizye ve ispençe dışındaki toprak ve kişi vergisinden muaf tutulmuşlardı. Cizye vergisini orta statüden yani evsât olarak ödeyeceklerdi. Haraç vergisi, en düşük oranda alınacaktı. İspençe ise herkesten eşit oranda alınacaktı. Bu vergiler haricinde diğer tüm vergilerden muaf tutulmuşlardı. Dolayısıyla koyun vergisi, bağ, bahçe ve tarlalardan alınan vergiler kendilerinden talep edilmeyecekti. Ayrıca üretim için kiralanan topraktan icar vergisi veya kiracıdan vergi alınmayacaktı. Bunların dışında arızî vergilerden de muaf tutulmuşlardı120.

Bunun dışında, Sakızlılara ticaret konusunda çok sayıda ayrıcalık tanınmıştı:

Birincisi, kendilerine tüm Osmanlı topraklarında ticaret serbestliği tanınmıştı.

İkincisi, Sakız ticaret gemileri, Karadeniz ticaretini serbestçe yürütecek ve hatta Karadeniz ticaretinin Osmanlı ayağını oluşturacaktı. Üçüncü olarak, uluslararası ticarette ve ticaret ortaklıklarında bir sınırlamaya tâbi tutulmayacaklar ve diledikleri ülkenin ticaret gemileriyle mallarını taşıtabileceklerdi. Gerekirse -Fransa ve İspanya gibi- Osmanlı ile siyasi “düşmanlığı” olan ülkelerin

119 Argenti (1941: cxxxvii-cxli)

120 Argenti (1941: clvix)

gemileriyle bile ticaret yapabileceklerdi. Son olarak Ada halkı, şarap ve ipek gibi ürünlerden alınan gümrük vergilerinden de muaf tutulmuşlardı121.

Dini konularda da birtakım ayrıcalıklar verilmişti. Hıristiyan ibadetlerini yerine getirmede özgür bırakılmışlardı. Mevcut olan kiliselerin onarımında kendilerine serbestlik tanınmıştı. Fakat bu konuda kadıdan izin almaları gerekecekti.

Sakızlıların Müslümanlaştırılması için bir baskı veya cazibe yaratılmayacaktı.

Kendi tercihi ile Müslümanlığı seçen Sakızlı’nın, bunu kadı huzurunda yapması gerekecekti. Müslüman bir erkekle evlenecek kadın, ihtidaya zorlanmayacağı gibi nikâhı, kadı huzurunda kıyılacaktı122. Bu son iki hususun kadı huzurunda olma nedeni ise kişilerin bu işleri kendi rızaları ile yaptıklarını, hiçbir baskıya maruz kalmadıklarını ispat içindir.

Ayrıca adadan kapıkulu ocağı için çocuk toplanmayacaktı. Erkek çocukları, pençik ve devşirme sistemi ile asker yetiştirilmek üzere saraya alınırdı123. Sakızlılardan “oğlan vergisi” denen bu vergi alınmayacaktı124. Bütün bunların dışında hukuki açıdan İslam hukukuna tâbi tutulmayacağı, cemaat hukukunda serbest oldukları, notarioslar aracılığıyla geleneksel hukuku, din adamları aracılığıyla da kilise hukukunu uygulayabileceklerdi. Son olarak, sahip oldukları mallar üzerinde mülkiyet hakları tanınmış ve bu malların her türlü tasarrufu kendilerine bırakılmıştı.

121 Argenti (1941: cxliii-cxliv)

122 Argenti (1941: cxlvii-cxlix)

123 Rum ahaliden pençik sistemi ile beş çocuktan biri asker yetiştirilmek üzere saraya alınırdı. Farsça

“penç yek”’ten gelen ve “beşte bir” manasındaki pençik sistemi, darü’l-harbden ganimet niteliğinde toplanan esirleri nitelemektedir. Araplarda buna hums denmektedir. Akınlarda elde edilen esirlerin beşte biri asker yetiştirilmek üzere acemi oğlanlar ocağına alınırdı. Pençik sistemi, özellikle, Balkanlarda ve Rumların yaşadığı bölgelerden kapıkulu ocağı için toplanan erkek çocuklarını ifade eder. Bu açıdan devşirme sistemi ile benzer niteliktedir. Osmanlı kuruluş yıllarında uygulanan pençik sistemi zamanla yerini devşirme sistemine bırakmıştı. Devşirme usuluyle toplanan erkek çocuklara acemi oğlanlar denirdi. Yeniçeri askerlerinin kaynağını oluşturan pençik ve devşirme sisteminde Sakız’dan erkek çocuk toplanmıyordu. Osmanlı’da Sakız’da olduğu gibi Mora, İstanbul, Anadolu vs gibi bazı bölgeler “oğlan vermekten af olunurdu” Pakalın (1983, C.I: 445). Bu konuda ayrıntılı bilgi için bkz. Uzunçarşılı (1984, C.I: 1-13, 26, 44, 90, 97-100, 109 vd); Pakalın (1983, C.I: 444-448, C.II:

766-767 ); Menage (1991:210-213); Barkan (1943c: 72-85); Wittek ( 1955: 271-178); Vryonis ( 1956:

433-443); Ercan (1986: 679-722).

124 Argenti (1941: clviii)

Bu imtiyazların bir kısmı (son maddeler) millet sistemi içerisinde Osmanlı’nın tüm gayrimüslim cemaatlere tanıdığı ayrıcalıklardandı. Bununla birlikte diğer gayrimüslimlerden ve cemaat sisteminden çok farklı imtiyazlar da elde etmişlerdi. 1567’de II. Selim tarafından tanınan (daha sonra birtakım değişikliklere uğrayan) bu ayrıcalıklar ilk kez Sakızlılar’a tanınmıştı. Daha sonra Sakız örnek tutularak Kiklat adalarına benzeri ayrıcalıklar tanınmıştı.

Buralardaki özel mülkiyet, Sancakbeyi ve kadılar aracılığıyla güvence altına alınmıştı125. Bu politika ile adalardaki ekonominin gelişmesi ve korunması ve nüfus artışı sağlanması amaçlanmaktaydı126. Açıkçası yukarıda sayılan tüm ayrıcalıkların bütün ada halkını kapsadığı konusunda soru işaretleri vardır.

Modern kaynaklar her ne kadar bunun tüm ada halkı için tanınmış imtiyazlar olduğunu söylese de Osmanlı belgelerine bakarak imtiyazların ada halkının tamamını kapsadığı konusunda tereddütlerimiz ortaya çıkmaktadır. Örneğin vergi muafiyetleri konusunda Osmanlı belgelerinde sıklıkla “muafiyetlerin damla sakızı köyleri için geçerli olduğu” vurgulanmıştır. Bu da demek oluyor ki tüm ada halkı bu vergilerden muaf değildi. Burada ifade etmek istediğimiz bu imtiyazların sadece mastaki köylerine tanınmış olduğu değildir. Yukarıda sayılan imtiyazların çok büyük bir kısmı bütün ada halkını kapsıyordu. Ancak vergilerle ilgili muafiyetlerin bütün ada halkını kapsadığı konusunda çekincelerimiz vardır.

Bu konunun ayrıntıları, ilerideki bölümlerde tartışılacaktır.

Bu ayrıcalıklar sayesinde adada yarı bağımlı bir yapı kurulmuş oldu. Ancak bu yarı bağımlı yapı; Osmanlı otoritesine tâbi ve aynı zamanda onun emrinde idi.

Bu, kendi içinde serbestiyet sağlayan ve birtakım ayrıcalıklara nail olmuş bu yapı Osmanlı istimalet anlayışının bir parçası idi. Sözlük anlamı "meylettirme, cezbetme, gönül alma" olan istimâlet, halkı ve özellikle gayri müslim tebaayı gözetme, onlara karşı hoşgörülü davranma, raiyyetperverlik esasına dayanan bir ianlayıştı. Bu anlayış, klasik Osmanlı siyasetinin bir parçası idi. Fethedilen yerlerin halkına iyi davranma, onları himaye etme, dış düşmanlara karşı can ve mal güvenliğini sağlama, dinî konularda serbestiyet verme, vergi hususunda

125 Λαΐου (2005: 3)

126 Λαΐου (2005: 4)

kolaylık gösterme Osmanlı istimâletinin başlıca unsurlarıdır. Bu anlamda istimâlet siyaseti Osmanlı fetihlerini kolaylaştıran önemli bir ilke olarak da benimsenmişti. Bu nedenle Sakızlılara uygulanan bu ayrıcalıklı statüyü en iyi açıklayan politika bu idi. Sakız’daki ayrıcalıklı uygulamalar veyahut da imtiyazlar da istimalet anlayışına dayanmaktadır. Buna imtiyazlı yönetim ya da siyasi bir ayrıcalık demek doğru olmayacaktır. Buna dayalı olarak coğrafi şartların getirdiği zorunluluklar, ada hayatı, yerel geleneklerin korunması gibi koşullar göz önüne alınarak Sakızlılar’a daha imtiyazlı davranılmış ve kendi toplumsal örgütlenmelerinde serbest bırakmıştı. Bu da onların toplumsal dinamiklerini, yerel alışkanlıklarını Osmanlı yönetimi boyunca korumalarına imkân sağlamıştı.

1.3. TAHRİR DEFTERLERİNE GÖRE ADANIN SOSYO-EKONOMİK