• Sonuç bulunamadı

ABD ve Batı ile Yaşanan Sorunlar ve Muhtemel Gelişmeler (İade

3. MUHTEMEL SENARYOLAR

3.1. ABD ve Batı ile Yaşanan Sorunlar ve Muhtemel Gelişmeler (İade

Türkiye’nin Batılı müttefikleri ile ilişkilerinin 15 Temmuz öncesinde bir miktar gerginlik ve tedirginlik içerdiğini belirtmek gerekir. Türkiye’deki insan hakları ve demokrasiye yönelik Batılı ülkelerin yaptıkları gittikçe sertleşen açıklamalar, ilişkilerin oldukça kötüleşmesine yol açmıştı. Ancak karşılıklı sert sözlerin 15 Temmuz sonrası süreçte çok daha fazla arttığı söylenebilir. Hürriyet Daily News Gazetesinden Serkan Demirtaş’ın iddiasına göre, yakın dönemde Alman, Avusturyalı, İtalyan, İsveçli ve Fransız politikacılar ile Türk liderler arasında söz savaşları yaşanmaktadır. Demirtaş, Türkiye ile Batılı ülkeler arasındaki bu ayrılığın tahmin edilenden daha da uzun sürme ve ilişkileri, düşünüldüğünden daha fazla

yaralama potansiyeli taşıdığını iddia etmektedir.181 Eğer bu yorum doğru kabul

edilirse, 15 Temmuz sonrası Türkiye ile Batılı ülkeler arasındaki ilişkilerin gerginleşeceği tahmininde bulunulabilir.

Erdoğan ve Yıldırım’ın kamuoyuna işaret ederek, Bakan Süleyman Soylu’nun ise açıkça ifade ederek ABD’nin darbenin arkasında olduğunu söylemesi Türk dış politikasında daha önce pek rastlanılmayan bir durum olarak karşımıza

çıkmaktadır.182 Daha önce gerçekleşen 1980 darbesi ve 1960 darbeleriyle ilgili her ne

kadar basın ve yayın organlarında bazı devletler sorumlu tutulmuşsa da, 15 Temmuz başarısız darbe girişimiyle ilk defa en üst düzey yöneticiler bu kadar açık sözlerle bazı devletleri göstermektedirler. Bu eylemin dahi dış politikaya önemli etkileri olabilecektir. Hükümete yakın basın kuruluşlarının ABD’ye ait kuruluşların (CIA gibi) bilerek ve isteyerek darbecileri desteklediği yönündeki manşetlerden verdikleri haberler de ABD’nin dış politika sözcüsünün resmî açıklama yapmasını ve bu açıklamasında söz konusu haberlerin ABD-Türkiye ilişkilerini zedeleyeceğini

181 Demirtaş, Serkan “Turkey’s foreign policy to be sharply affected in the aftermath of coup attempt”, Hürriyet Daily News, 06.08.2016, http://www.hurriyetdailynews.com/turkeys-foreign-

policy-to-be-sharply-affected-in-the-aftermath-of-coup-attempt.aspx?pageID=449&nID=102530&NewsCatID=429

182 Onar, Nora Fisher, “What the failed coup means for turkish foreign policy”, gmfus.org, 18.07.2016, http://www.gmfus.org/blog/2016/07/18/what-failed-coup-means-turkey%E2%80%99s-foreign-policy

belirtmesi de dikkat çekmektedir.183 Özetle, ABD ile ilişkiler açık ve ima yoluyla yapılan bu suçlamalar neticesinde önemli derecede yara almaktadır.

Hükümete yakınlığıyla bilinen medya organlarında 15 Temmuz darbe girişiminden sadece ABD değil, AB ülkeleri de sorumlu tutulmaktadır. Hatta bu iddiaları desteklemek amacıyla çok sayıda yorum ve haber yayınlanmıştır. Örneğin, bu haberlerin birinde Almanya’nın darbeden sorumlu tutulması gerektiği iddiası, ilginç ayrıntılarıyla birlikte ortaya atılmaktadır. Star Gazetesi’nin haberine göre: “İncirlik’le ilgili bir diğer olay ise Alman vekilleri İncirlik üssüne girme ısrarıydı. Son dönemde Suriye-Türkiye sınırı bilindiği üzere AWASC keşif uçakları tarafından korunuyordu. Türkiye’nin angajman kuralları değiştirmesiyle bu keşif uçuşları gerçekleştirildi. Buna ilaveten, Alman vekiller İncirlik üssüne giremeyince AWASC üzerinden Türkiye’yi tehdit etti. Almanya bunlarla kalmayıp bir önceki hükümet üzerinden Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın tasfiyesine kadar gitti. Alman vekillerin AK

Parti içerisindeki etkisi elimine edildi.”184

Aslında Türkiye’nin ve Türk halkının darbeye karşı net ve büyük bir tepki vermesi, demokrasiye yönelik kararlılığı güçlendirmektedir. Bu durum, Türkiye’nin Batı’dan tamamen kopup Rusya ve İran ile yeni bir ittifak kurma imkanlarının

bulunmadığına işaret eder.185 Çünkü, 15 Temmuz darbe teşebbüsüne gösterilen

demokratik tepki Türkiye’nin demokratik Batı ülkeleri ile aynı siyasal rejimin tercihini sürdürmekten, NATO üyeliğinden ve AB üyelik müzakere sürecinden vazgeçmeyeceğini göstermektedir.

Türkiye’deki siyasal gözlemciler, Türk dış politikasının bu kritik kavşağında Batı’nın Türk yöneticileri ve vatandaşlarıyla daha fazla dayanışma göstermesi gerektiği halde, bu dayanışmayı göstermediklerinden yakınmaktadırlar. Aynı analizciler, Türkiye’nin şu anda ‘var olma veya yok olma’ mücadelesi içerisinde olduğunu, sadece iç ve dış siyasal gelişmelere tepki verdiğini ifade etmektedirler.

183 Onar, a.g.e.

184 “15 Temmuz sonrası dış politika: ABD ve NATO ittifakı sarsıldı mı?”, Star, 20.08.2016, http://www.star.com.tr/acik-gorus/15-temmuz-sonrasi-dis-politika-abd-ve-nato-ittifaki-sarsildi-mi-haber-1135426/

Özellikle 15 Temmuz’dan sonra Batı basınında yer alan Türkiye’deki insan hakları ihlalleri gibi eleştirilerin, bu var oluş mücadelesini göz ardı ettiğini ima etmektedir. Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu’na göre, eğer bu kritik kavşakta Türkiye, Batı ekseninden çıkmak zorunda bırakılırsa, burada suç Batı’nın üzerinde kalacaktır. Çünkü Batı, Türkiye’nin bu istisnai durumunu göz ardı ederek, Türkiye’nin Batı ekseninden çıkmasına sebep olmaktadır. Dolayısıyla, Bakan açıkça Batı ülkelerine büyük bir sorumluluk yüklemektedir ve olası eksen kaymasının sorumluluğunu da Batı’ya vererek, Türk dış politikasının iç ve dış politika etkileşiminden doğan bu

kritik manzarasını net bir şekilde ortaya koymaktadır.186

Aslında eksen kayması, Türkiye için kaçınılmaz değildir. Bir başka deyişle Türkiye’nin Batı ekseninde kalması jeopolitik bir zorunluluktur. Çünkü Türkiye hala Batı için stratejik bir değere sahiptir. Bu değer, her şeye rağmen Batılı ülke liderlerinin ziyaretleriyle ortaya konulmaktadır. Hükümeti yöneten partinin uzun yıllardır İslamcı bir ideolojiye sahip olmasına rağmen, 2000’li yılların başından bu yana bilinçli bir şekilde Batıya yönelik dış politikadan vazgeçmemiş olması da

Türkiye’nin eksen kayması yaşamayacağına işaret etmektedir.187

Türk kamuoyunun dış politika konusunda hükümete verdiği desteğin arkasında, Amerika’nın 15 Temmuz darbe teşebbüsünü desteklediği, Türkiye’yi bölgesel bir güç haline getirmek isteyen Erdoğan’ı ABD’nin devirmek istediği gibi, güçlü ve kalıplaşmış bir inanç bulunmaktadır. Benzer inanç Avrupa ülkeleri hakkında da bulunmaktadır. Özellikle Türk hükümetinden temsilcilerin, Avusturya ve İtalya hükümetlerindeki üst düzey yetkililerle arasında geçen söz savaşlarında, Avrupa ülkelerine karşı zaten mevcut olan güvensizlik daha da artmıştır. Bu noktada, A. Kadir Yıldırım aslında Amerika’nın Türk hükümetini düşürmekten dolayı

herhangi bir stratejik çıkar elde etmeyeceğini iddia etmektedir.188

Her ne kadar ABD ve Batı Türkiye’yi kaybetmek istemese de 15 Temmuz sonrası yaşanan gelişmeler büyük tedirginlik yaratmaktadır. ABD ve AB ülkelerinin

186 Yıldırım, a.g.e.

187 Yıldırım, a.g.e.

darbe teşebbüsünün başladığı saatlerden itibaren takındıkları tavır büyük bir

tutarsızlık olarak adlandırılmıştır.189 Dolayısıyla müttefikler arasındaki ikili

ilişkilerde bulunmaması gereken güven sorunu, darbe teşebbüsü ve sonrasında yaşanan gelişmelerle ortaya çıkmıştır. Kısaca, 15 Temmuz süreci Türkiye ve Batılı müttefikleri ile bir süredir uzaklaşmaların yaşanarak arasının iyice açılmasına sebep olan etkileşimleri içermektedir. Bu açıdan 15 Temmuz sonrası süreci, Türk dış politikasındaki daha derin değişimleri ortaya çıkarması bağlamında incelemek gerekmektedir.

İranlı Uzman Fateme Mohammadipour darbeden sonra Türkiye’nin Batı ittifakıyla ilişkilerinde çok büyük değişimlerin yaşanmayacağını iddia etmektedir. ABD’nin Fethullah Gülen’i iade etmemesi halinde dahi bu kararın ABD-Türkiye ilişkilerinde çok önemli bir etki yaratmayacağını ileri sürmektedir. Çünkü her iki ülke de güçlü bir müttefiktir ve ABD ve NATO Türkiye’yi bütünüyle desteklemektedir. Mohammadipour, Türk dış politikasında, Türkiye’nin Rusya’ya üsleri kullandırma gibi bazı bazı değişikliklerin olabileceğini ancak bunların küçük değişimler olacağını, Türkiye’nin NATO ülkeleri ve NATO ittifakının bütününü

köktenci biçimde etkilemeyeceğini belirtmiştir.190

15 Temmuz’dan sonra, AB ve ABD’nin Türkiye hakkındaki endişeleri daha ziyade Türk Silahlı Kuvvetleri’nin yapısında meydana gelen radikal değişimle ilgilidir. NATO ittifakının önemli bir üyesi olan Türkiye’de yaşanan darbe teşebbüsü sonrasında Batı’da eğitim almış veya görev yapmış, NATO ittifakına sıcak bakan general ve subayların tasfiye edilmesi ve yerlerine, Avrasya ittifakını benimseyen subayların yerleştirilmesi Amerikalı yetkililer ve politika yapıcılar tarafından eleştirilmektedir. Türk Silahlı Kuvvetleri’ndeki bütün generallerin %45’inin tasfiye edildiği düşünüldüğünde, değişimin ne kadar radikal olduğu görülecektir. Tasfiye edilen generallerin büyük bir bölümünün Batı’da eğitim almış, NATO karargâhlarında görev yapmış ve kısaca NATO taraftarı olduğu varsayıldığında, Batılıların, Türk

189 Nafi, a.g.e.

190 Mohammadipour, Fateme “No big change of tack in Turkish foreign policy after coup”, Tehran Times, 30.08.2016, http://www.tehrantimes.com/news/405943/No-big-change-of-tack-in-Turkish-foreign-policy-after-coup

ordusunun Avrupa-Atlantik ittifakının hedeflerini takip edip edemeyeceği konusundaki endişeleri alabildiğince artmıştır. Türkiye’nin Batılı müttefikleri darbe teşebbüsünden hemen sonra iyice güçlenen Türkiye-Rusya ittifakından oldukça fazla endişe etmektedirler. Normal zamanlarda bu kadar endişe uyandırmayacak olan Türkiye-Rusya yakın ilişkileri, Türkiye ve Batı arasındaki ilişkilerde büyük bir endişe kaynağı haline gelmiştir. Eğer darbe teşebbüsü ve akabinde yaşanan gelişmeler (Tük Silahlı Kuvvetleri’ndeki bütün generallerin %45’inin tasfiye edilmesi) olmasa idi, Türkiye ve Rusya’nın iyi ilişkiler içinde olması, Avrupa-Atlantik ittifakı için bir derece olumlu

olacaktı.191 Ancak bu durum büyük endişelere yol açmaktadır. Endişeler o kadar had

safhaya gelmiştir ki NATO’nun envanterine kayıtlı olup İncirlik üssünde bulunduğu

iddia edilen nükleer silahların, Romanya’ya taşındığı ileri sürülmüştür.192 Ortaya çıkan

son duruma göre, Türkiye ile NATO müttefikleri arasındaki güven sorununun üst düzeye çıktığı görülmektedir.

Batı ile Türkiye arasındaki bütün bu gerilimler düşünüldüğünde, acaba Türkiye tamamen Batı ekseninden çıkmakta mıdır? Marmara Üniversitesi öğretim üyesi Doç. Dr. Cengiz Tomar bölgesel ittifaklar ile ilgili kapsamlı bir yorum yapmakta ve bu yorumunda aşağıdaki gerekçelerle Türkiye’nin Batı ekseninden çıkmayacağını iddia etmektedir:

“Türkiye, Suriye krizi, PYD, mülteciler, Avrupa Birliği’ne (AB) giriş, vizesiz dolaşım ve darbe girişimi gibi konularda müttefikleri olan hem ABD hem de AB tarafından yalnız bırakıldı. ABD’nin zaten seçim sonuçlanana kadar Suriye politikası ve FETÖ elebaşısının gönderilmesi konusunda bir şey yapmayacağı anlaşılıyor. Bu nedenle Türkiye bölgede ve özellikle Suriye krizinde daha etkili konumdaki komşuları Rusya ve İran ile zaten mevcut ekonomik ilişkilerini geliştirmeye, Suriye’de ise bir çözüm bulmaya çalışacak. Ancak Türkiye’nin uzun vadede Rusya

191 Wasilewski, Karol, “Turkey after the Failed 15 July Coup: A Challenge for the EU and the U.S.”, The Polish Institute of International Affairs Bulletin, No: 69 (919), 27.10.2016, https://www.pism.pl/publications/bulletin/no-69-919

192 “ABD’nin İncirlik’teki nükleer silahları Romanya’ya taşınıyor iddiası”, Sputnik news, 18.08.2016,

ve İran ile stratejik bir ortaklık kurması izledikleri politikalar açısından pek de kolay değil. ABD ve Batı kolaylıkla Türkiye’yi gözden çıkaramaz.”

Birçok bilim adamı ve siyasal gözlemcinin üzerinde uzlaştığı konulardan en önemlisi Türkiye’nin Batı ittifakından çıkmayacağıdır. Tarihsel ve teorik açıklamaların yanı sıra küresel jeopolitik dengeler açısından bu şekilde bir eğilimin olduğuna dikkat çekilmektedir.

Başarısız darbe girişiminin Türkiye, AB ve ABD arasındaki ilişkileri büyük bir çıkmaza soktuğu, bu durumun Türkiye’nin AB’ye katılma stratejik hedefini değiştirmeyeceği ama Türkiye’deki Avro-Atlantik eğilimleri daha fazla zayıflatacağı ifade edilmiştir. Bu durum kısa dönemde Türkiye’nin AB ve NATO inisiyatiflerine yönelik daha fazla isteksizlik göstermesine ve iddialı politikalar izlemesine sebep

olabilir.193 Ancak yine de Batı ittifakının terkedilmesi düşünülmeyecektir.

ABD’nin önemli düşünce kuruluşlarından biri olan Bipartisan Policy Center’in Aralık 2016 Raporu’nda, ABD’nin bu noktada Türkiye’den stratejik bir beklenti içinde olmaması ve yeni ABD yönetiminin de (Seçilmiş Başkan Donald Trump) ABD dış

politikasını bu gerçekliğe göre ayarlaması gerektiği vurgulanmaktadır.194 Aynı raporda

günümüzde ABD ile Türkiye’nin bazı bölgesel stratejik konularda aynı fikirde olmadıklarına dikkat çekilmektedir. Özellikle ABD’nin IŞİD ile mücadelede Kuzey Suriye’deki Kürtlere (YPG) destek vermesine rağmen Türkiye’nin YPG’yi düşman olarak kabul etmesi ve YPG ile mücadele etmesi en önemli ayrılık noktalarından bir tanesidir. Raporda Türk hükümetine ağır eleştirilerde de bulunulmaktadır. Türk hükümetinin içerideki gücünü sağlamlaştırmak için Kürtler dahil her türlü muhalefeti yok etmeye çalıştığı iddia edilmektedir. Türkiye’nin PKK ile ve onun Suriye’deki uzantısı YPG ile ve Gülen Hareket ile mücadelesinin hep aynı gündemin bir parçası

olduğu ileri sürülmektedir.195

193 Wasilewski, a.g.e.

194 “Beyond the Myth of Partnership: Rethinking U.S. Policy Toward Turkey”, Bipartisan Policy Center, Aralık 2016, http://cdn.bipartisanpolicy.org/wp-content/uploads/2016/12/BPC-Turkey-Partnership-Myth.pdf

Rapor’a göre “Erdoğan’ın “Yeni Türkiye” yaratma çabaları, ABD’nin Türkiye’nin taleplerine cevap verme konusundaki yetersizlikleriyle birlikte dikkate alındığında, Türkiye ve ABD arasında uzlaşmazlıklara yol açmaya devam

etmektedir”196. Aynı Rapor’da Erdoğan’ın gücünü arttırmak için, muhalifleri teskin

etmesinin ve Amerikan karşıtlığını körüklemesinin Türk-Amerikan ilişkilerine zarar verdiği ifadeleri yer almaktadır. Ancak çeşitli kaynakların belirttiği gibi son dönemde Türkiye ve ABD arasındaki ilişkileri kritik biçimde bozan iki husus vardır; birincisi, ABD’nin Kuzey Suriye’de YPG’yi desteklemesi; ikincisi ise, 15 Temmuz darbe girişiminin arkasında ABD’nin olduğu ve Gülen’in bu nedenle ABD tarafından korunduğu ve iade edilmediğidir. Rapor çok daha ileri giderek, ABD’nin Gülen’i Türkiye’ye iade etmek ve YPG’ye yardımı durdurmak gibi Erdoğan’ın bütün acil taleplerini yerine getirmesi halinde bile, Erdoğan’ın daha fazla çatışma içerebilecek

taleplerde bulunacağını iddia etmektedir.197

Henüz darbe girişiminden hemen sonraki gün, ABD Dışişleri Bakanı John Kerry, hükümetin yaptığı büyük tasfiyeler (Türk ordusunda ve bürokraside) konusunda Türk hükümetini uyarmış ve bu tasfiyelerin Türkiye’nin Avrupa ve

NATO ittifakıyla ilişkilerine büyük bir tehdit oluşturacağını ifade etmiştir.198

Başkan Obama da Türk basınında ABD’nin darbe girişimini önceden bildiğini ifade eden suçlamalara karşı sert bir tepki vermiş ve bu tür suçlamaların kesinlikle yalan olduğunu ve Türkiye-ABD ilişkilerini tehdit ettiğini belirtmiştir. İlerleyen günlerde Türk hükümetinin Gülen’i iade taleplerine karşı Obama, darbe girişiminin

soruşturmasında Türk hükümetine yardımcı olamaya hazır olduklarını belirtmiştir.199

ABD’nin Gülen’in iadesi konusunda Türkiye’nin beklentilerinin aksine Türkiye’den ciddi kanıt istemesi ve iade sürecinin olağan yargı sürecinin sonucuna göre şekilleneceğini ifade etmesi, ikili ilişkilerde güvensizlik ve soğukluk yaratmaktadır. Çünkü Türk hükümeti açıkça darbeden sorumlu tuttuğu Gülen’in ABD yönetimi tarafından korunduğu şeklinde bir kanaate ulaşmaktadır. Bu durum da ilişkileri

196 “Beyond the Myth…”, a.g.e. s.5.

197 “Beyond the Myth…”, a.g.e. s.5.

198 Zanotti, a.g.e. s.6.

zedelemektedir. Türkiye’nin ABD yönetimlerinin iade taleplerine karşı olumlu bir yaklaşım sergilemesi, hatta Usame bin Ladin’in damadı olan Ebu Geyt’in Türk Millî İstihbarat Teşkilâtı tarafından CIA’ye teslim edilmesine rağmen, ABD’nin Gülen’in iadesi konusunda iş birliği yapmaması sert bir şekilde eleştirilerek “ikiyüzlülük”

olarak tanımlanmıştır.200

Türkiye’den bazı yetkililer ise Gülen’in ABD tarafından Türkiye’ye iade edilmesinin, Türkiye-ABD ilişkilerini olağanüstü düzeyde olumlu etkileyeceğini ifade etmiştir. Ancak ABD açısından durum biraz daha karmaşık görünmektedir. Çünkü eğer Gülen Türkiye’ye hemen ya da hiç iade edilmezse Türkiye-ABD ilişkilerinin geleceği çok daha belirsiz olacaktır. ABD’nin bu durumda en çok hassas olduğu konuların başında İncirlik üssünün durumu gelmektedir. Çünkü mevcut anlaşmaya göre Türkiye üç gün süre vermek kaydıyla İncirlik üssünün kullanımını

ABD’ye kapatabilir.201 Karol Wasilewski, Türk hükümetinin ABD’ye karşı,

ABD’nin Gülen’i Türkiye’ye iade etmemesi halinde IŞİD’la mücadelede büyük öneme sahip İncirlik üssünü geçici olarak kapatmakla tehdit ettiğini ve bu şekilde

ABD’ye şantaj yaptığını iddia etmektedir.202 ABD politikasında İncirlik üssüne

alternatif bulma senaryoları da çeşitli raporlarda dile getirilmeye başlanmıştır. Uzun yıllardır ABD’nin, Türkiye’ye yönelik dış politikasını şekillendirirken İncirlik üssünü dikkate aldığı görülmektedir. ABD’li düşünce kuruluşuna ait Rapor’da belirtildiği üzere, özellikle 15 Temmuz’dan sonra Türkiye hükümeti, İncirlik üssünün ABD tarafından kullanımını sınırlandırma veya tamamen iptal etme yönünde çeşitli söylemlerde bulunmuştur. Darbe girişiminden ABD’nin sorumlu tutulması, Gülen’in iadesi ve ABD ile yaşanan diğer sorunlar dikkate alındığında, ABD’nin İncirlik

üssünün Türkiye tarafından kendilerine kapatılması korkusu bulunmaktadır.203

200 “15 Temmuz sonrası dış politika: ABD ve NATO ittifakı sarsıldı mı?”, Star, 20.08.2016, http://www.star.com.tr/acik-gorus/15-temmuz-sonrasi-dis-politika-abd-ve-nato-ittifaki-sarsildi-mi-haber-1135426/

201 Zanotti, a.g.e. s.7.

202 Wasilewski, a.g.e.

Türkiye’nin güvenliği için NATO’nun sağladığı askeri techizat, Türkiye’nin hayati çıkarları için çok önemlidir. Özellikle NATO’nun sağladığı AWACS uçakları Türkiye’nin güvenliğine çok önemli katkılar sağlamaktadır.

ABD açısından Türkiye’yi önemli kılan bir diğer faktör ise iki ülke arasındaki silah sanayiine ait ortak üretim projeleridir. Türkiye F-35 yeni nesil savaş uçaklarının üretimine katılan konsorsiyumdaki ülkelerden birisidir. Ayrıca ABD, her yıl

Türkiye’nin güvenliği için 3 ile 5 milyon dolarlık askeri yardım sağlamaktadır.204

Türkiye’nin Rusya ile yakınlaşması ABD tarafından yakından izlenmektedir. Ancak Türkiye’nin dış politikasındaki bu yeni ayarlamaların ne kadar ileri taşınabileceği ne kadar uzun bir dönem için sürdürülebileceği ve ABD politikalarından ne kadar bağımsız kalabileceği belirgin değildir.

Türkiye’nin jeopolitik konumu nedeniyle, dış politika çıkarları açısından ABD’ye yardımcı olma iddiası abartılmakta ve efsane haline getirilmektedir. ABD’li düşünce kuruluşuna göre bu efsaneden vazgeçilmelidir. Çünkü mevcut durum itibariyle Ankara, Washington’la aynı stratejik değerleri paylaşmamakta ve ABD’nin Erdoğan’ı daha sorumlu ve iş birliğine açık hale getirebileceğine dair bir umut bulunamamaktadır. Hatta ABD’nin Türkiye’yi artık bir “müttefik” olarak

değerlendirmemesi gerektiği düşünülmektedir.205

ABD’nin dış politikasında Türkiye’yi tamamen ihmal etmemesi gerektiği de bir uyarı olarak not edilmektedir. Zira, ABD’nin Orta Doğu’daki çıkarları için ve özellikle IŞİD’e karşı savaşın kazanılabilmesi için, Ankara ile en azından fonksiyonel olabilecek geçici uzlaşmalara ihtiyacı bulunmaktadır. ABD’nin dış politikasını yürütürken Kürtler ve Türkiye arasında tercih yapmasını gerektiren durumlar olduğunda, ABD’nin birini diğerine karşı fazlaca gücendirmemesi gerektiği belirtilmiştir. Çünkü Ortadoğu denkleminde ABD’nin Türkiye’ye daha uzun süre ihtiyacı olabilir. Hem IŞİD’in mağlûbiyete uğratılması hem de Rusya ve İran’ın

204 Zanotti, a.g.e. s.7.

çevrelenmesi konularında Türkiye vazgeçilmez bir bölge ülkesidir.206 Yukarıda ifade edilen nedenlerle ABD, Türk dış politikasını da dikkate alarak Türkiye ve Kürtler arasında dengeli bir politika yürütmek ihtiyacını hissetmektedir.

2002 yılından bu yana Türkiye’yi tek parti hükümeti şeklinde yöneten AKP’nin fayda politikaları izlediği (AB reformlarını ve AB’ye üyelik sürecini ilerletmek) dönemlerde dahi İslamcı gruplara bir sempati gösterdiği için, Batı ile ilişkilerinde sürekli Batı’nın beklentilerini karşılamaktan uzak kalmış, hatta Batı ile ters düşmüştür. Erdoğan’ın HAMAS liderini Türkiye’de misafir etmesi ve Arap Baharı sürecinde Müslüman Kardeşler’le bağlantılı gruplarla yakın ilişkiler geliştirmesi Batı’yı rahatsız etmiştir. ABD dahi için çok daha problemli olan konu, Türkiye’nin El-Kaide terör örgütüyle bağlantılı olan Suriye’deki örgütlere yardım ettiğine yönelik

istihbarat kayıtlarıdır.207

Yakın zamanda (15 Temmuz başarısız darbe girişiminden sonra) Türkiye’nin Rusya’dan silah alacağına ve Rusya’ya İncirlik üssünü kullandıracağına yönelik