• Sonuç bulunamadı

Ülgün şehri korsanlara uygun bir yerde bulunuyor ve hayat sürdürebilmeleri için temel gereksinimlerine cevap verebiliyordu. Her an ve herhangi bir nedenle bu şehirden görünmeden ve kolayca kaçılabilir, denizden tehlike geldiği fark edilirse karaya kolayca çekilmeleri gibi avantajlara sahipti. Aslında bu şehir kayalar üstünde inşa edilmiş ve etrafı sağlam surlarla çevrili idi. Şehir dışı ise barınabilmeleri için ancak asgari koşullara sahipti. Kısacası bu şehir kahraman denizcilerin doğuşu için biçilmiş kaftandı. Osmanlıların 1571 senesinde Ülgün'ü fethinin hemen ardından korsanlar kendi tersanelerinde hafif gemilerini, fustalarını, kayıklarını inşa etmeye başlamışlardı. Okuma yazma bilmedikleri için Ülgünlüler gemileri plansız yapıyordu. Gemilerin kapasitesi ilk daldırma ve yüklemeler ile kontrol ediliyordu.324

Türklerin hakimiyetinden önce bu şehir korsanlardan kaçan gemilerin sığınağı idi. Şehrin kalesi denize hakim bir noktada olup görüş alanı gayet açık ve netti, uzaklardan gelip geçen gemiler görülürdü. Ticari gemiler o bölgeden geçtikleri zaman bölgede korsan varsa Ülgün'ü korsanların varlığından haberdar ediyordu. Ülgün ve Rodon Burnu bölgedeki diğer şehirlerden çok daha ileri bir noktalarda olduklarından denizin gözetlenmesinde hakim konumlarda idiler. Rodon Burnu’ndaki nüfusun küçük bir kısmı korsanlardan oluşuyordu ama bu korsanlar kendilerinden daha güçlü korsanlara düşman gözüyle bakıyordu. Korsan gemilerini görür görmez ateş veya

321 Jovan Radonić, Rimska kurija i južnoslovenske zemlje od XVI do XIX veka, Beograd, 1950, s.149.

322 Günümüz Turkçesiyle Evliya Çelebi Seyahatnamesi, k. VI, c. 2, İstanbul, 2010, s. 131.

323 Maksut Hadžibrahimović, a.g.m., s. 271.

324 Dinko Franetović, Historija pomorstva i ribarstva Crne Gore do 1918. godine, Titograd, 1966, s. 322.

75

duman ile Ülgünlüler’e haber veriyorlardı.325 İşte bu işaret düşmanın görüldüğü anlamına geliyordu. Yani bu delillere göre Ülgün korsanlarının Adriyatik'in bağımsız korsanları oldukları söylenebilir. Aynı zamanda Trablusgarp ve diğer bölgelerdeki korsanlarla bazen işbirliği yaptıkları da söylenebilir. Ülgün korsanları Adriyatik denizinde yağmalarını sürdürüyorlardı. Genelikle üç veya daha fazla leut326 ile saldırılarını gerçekleştiriyorlardı. Çünkü aniden ortaya çıkarak ve saldıracakları gemiyi farklı taraflarından kuşatarak geminin mürettebatını daha kolay yenilgiye uğratabiliyorlardı. Ganimetin dağıtılmasında köle ettikleri insanlar korsan liderine, mal ise korsanlara veriliyordu. Saldırılarda iyi iş çıkartanlara özel hediyeler veriliyordu. Korsanlarda silah olarak Türk kılıçı, hançer ve küçük baltalar bulunurdu. Baltaları da kemerlerinde asılı duruyordu. Tüfekleri pek kullanmazlardı. Denizin dalgalı olduğu zamanlarda saldırmaya gidiyorlardı. Korsan üsleri eski şehrin altında (Eski Ülgün adasının arkasında), Cerani kayalıkları'nın arkasındaki Valdanos koyu'nda bulunuyordu.327

Ülgün halkı kahramanların gelişini dört gözle bekliyor ve kutlamalar yapıyordu. Savaştan dönüşlerinde mürettebattan ve aile reislerinden biri vefat edip dönemeyen olunca halk üzülürdü. Yakalanıp fidye yada esir değişimiyle serbest bırakılmadıklarında hemen kafalarının kesileceğini bildikleri için üzülüyorlardı. Korsanların başarılı eylemlerinden sonra ise, fakir halk için büyük ziyafetler hazırlanırdı. Mayıs 1575 senesinde, korsanlar bir İspanyol fırkatesine saldırmış, kanlı mücadelede İspanyolları yenilgiye uğratıp gemileriyle beraber Ülgün limanına gelmişlerdi. Ganimet dağıtımında, gemi sahibi Deli Topal Memi'ye köle olarak Miguel Servantes, Servantes'in kardeşi Rodrigo ve yedi İspanyol asker verilmişti. Miguel 'de Avusturyalı Don Juan tarafından yazılan tavsiye mektupları bulunmuştu. Deli Topal da onun için iyi ödeme alacağını bildiği için onu zincirlemiş ve zindana atmıştı. Bu olaydan 4 sene önce Miguel büyük İnebahtı Savaşı’na "Markeza" adında İspanyol fırkatesinde asker olarak katılmıştı. Beş

325 Maksut Hadžibrahimović, Pomorstvo i trgovina srednjovjekovnog Ulcinja, Almanah, S. 45-46, Podgorica, 2009, s. 96-97.

326 Adriyatik'in doğu kıyısında kullanılan tek direkli küçük yelkenli ve latin yelkenli "leut" olarak adlandırılmıştır. Leut'un mürettebatı sıkça kısa kürek kullanıyordu.

76

senelik zorlu bir kölelikten sonra İspanya topraklarına gitmekte serbest bırakılmıştı. Daha sonra da "Don Kişot" adında bir roman yazmış ve dünyaca ünlü olmuştu.328

Büyük ve silahlı konvoylara karşı başarılı bir savaş gerçekleştirebilmeleri için Ülgün ve Cezayir korsanları birlikte savaşıyorlardı. Yüz tane korsan gemisi küçük toplarla silahlandırılmış fırkatelerle çevirili büyük konvoylara cesurce saldırıyorlardı. Saldırdıkları konvoylara yaklaştıklarında ve güverteye çıktıklarında zaferi kazandıklarını biliyorlardı, çünkü oraya çıkan adamlar zalim ve cesur insanlardı, onlar için kendi hayatları veya başkalarının hayatı bir anlam ifade etmiyordu. Şiddetli çatışmalarda her taraftan ölenler vardı. Ülgünlü Cafer Reis 989/1581 yılında 18 gemiden oluşan filosunu toplayıp güney ve orta Adriyatik'te soygunlar gerçekleştirdi.329 Kıyı şehirlerinde korsanlar tarafından yapılan bu soygunlar gittikçe arttığı için şehirlerin etrafında büyük surlar inşa edilmeye başlanmıştı. Küçük kasabalar ise ani saldırılara karşı savunma düzenlemişlerdi. Ülgünlüler birkaç kere İtalya'nın kıyı şehirlerinde soygun yapmıştı. Onun için de onlara "Pulya ve Sicilya kırbacı" ismi verilmişti. Zengin villaları soyuyorlardı, sahiplerini de yakalayıp köle olarak satıyorlardı.330

Korsan filosuna karşı Kotor Körfezi'nden İstirya'ya kadar herkes seferber edilmişti. Venedik hükümeti halka tüfek ve barut dağıtıyordu. Gözlem ve haber verme örgütü açık denizi dikkatle izliyordu. Şüpheli gemilerin geleceği haberi alınınca kilise çanları çalıyor, halk kalelere girer, savaşa bilenler ise savaş pozisyonuna geçer ve saldırıyı beklerdi. Cumhuriyet'in toplarla silahlandırılmış gemileri olsa da korsanlar Venedik kadırgalarını almayacak Venedik limanlarını ve İtalya kıyılarını tuttuklarından, zorluk çekmeden Venedik'in yakınlarına kadar gelebiliyorlardı.331

988/1580 senesinde korsanlar, Adriyatik'in doğu kıyısında Kotor çevresinde 25 gemiye el koymuştu. Güven altında kalabilmeleri için Dubrovnikliler kapudan-paşalara ve reislerine peşkeşler gönderiyordu ama yine de tam garanti altında değillerdi. 1587 senesinin ilkbaharında Ülgün korsanları Dubrovnik’e ait bir fırkateyi soymuşlardı. Bu fırkate Leş’e buğday almak için üç bin duka götürüyordu. Geminin kaptanı öldürülmüş,

328 Alan G. Jamieson, Lords of the sea – A history of the barbary corsairs, London, 2012, s. 112-114.

329 DACG-IAK, SN, XXXIII, 79.

330 Mustafa Canka, Ni sultanovu nisu fermali, Komuna, S. 4-5, decembar 2012, s.104.

331 Commissiones et Relationes Venetae, Haz. Grga Novak, MSHSM, Vol. 47, c. 4, Zagreb, 1964, s. 194-198.

77

mürettebatı yaralanmış ve köle olarak satılmıştı.332 Bu yüzden de Dubrovnikliler’in ticarî anlaşmalarında sık sık risk hakkında vurgular bulunuyor, bazı yerlerde ise Arnavutluk'ta Ülgün korsanları tarafından gelebilecek saldırılar hakkında da vurgular yapılıyordu. Ticarî gemilerin korunması için Dubrovnik donanması bulunmadığı halde ticari gemiler işlerini yasalara göre gerçekleştirmek zorundaydı. Yani kurallara göre ticarî gemiler birbirine yakın ve hep beraber seyrediyorlardı. Böylece korsanlara karşı mücadelelerde ağır silahları daha iyi kullanabilmekteydiler. Bir Venedik çalışmasında, geminin taşıdığı yükün %36’sının korsanlar tarafından hasara uğradığı belirtiliyor.333

17. yüzyıldan itibaren Cezayir korsanlığı teknik olarak tamamen yenilenmişti. Onların Atlantik Okyanusuna geçmeleriyle beraber Adriyatik ve Akdeniz'in bir kısmı Ülgünlüler’e kalıyordu.334 17. yüzyılın ilk onyılında Ülgün korsanları Venedik'e giden 300 gemiyi soymayı başarmışlardı. Venedik valisi Molin'in yazdığına göre "Ülgün korsanları dayanılmaz dereceye gelmişlerdir" ve onlara karşı çıkmak için Venedik Hükümeti Uskokları desteklemeye ve onları silahlandırmaya başlamıştı. 1615'te Avrupa ülkelerinin baskısı üzerine Venedik Uskoklara karşı kararlı eylemleri başlatmıştır. Seng'te garnizon kurulup Uskok teknelerı yakılmış ve Uskoklar denizden 50 mil uzağa göç ettirilmişti. Bunun yanında Uskoklar yine de kuzey ve orta Adriyatik'te faaliyetlerine devam etmişlerdi.335