• Sonuç bulunamadı

2.3 Okullar Arasında Başarı Farklılıklarının Nedenleri ve Türkiye’de Durum

2.3.1 Okulun İnsan Kaynakları

2.3.1.1 Öğrenci Özellikleri

2.3.1.1.1 Öğrencinin Sosyoekonomik Düzeyi

Öğrenci özellikleri ile ailenin sosyoekonomik düzeyi arasında kuvvetli bir bağ vardır. Bölgeler, okullar ve programlar arasındaki başarı farklılıklarının büyük bölümü öğrencilerin sosyoekonomik özellikleriyle ilişkilidir (Chevalier ve Lanot, 2002; Lupton, 2005; Marks, 2006; UNESCO, 2007). Öğrencinin sosyoekonomik durumunun eğitim başarısını etkilediği ve eğitimin etkisini güçlendirdiği belirtilmektedir (Davis-Kean, 2005; ERG, 2009a; Gelbal, 2008; Konstantopoulos, 2006; Köse, 2007; PISA 2009b). Konuyla ilgili yapılan çalışmaların birinde, 8-12 yaş arasındaki çocukların akademik başarılarında sosyoekonomik faktörlerin etkili olduğu ortaya konulmuştur (Davis-Kean, 2005). İlköğretim ile ortaöğretim düzeylerinde yapılan 187 çalışmayı incelen Hanushek, ailenin sosyoekonomik kökeninin başarı farklılıklarını açıklamada çok önemli olduğunu belirtmiştir (Hanushek, 1995). Köse’ye (2007) göre başarı farkları öğrencilerin içinde yetiştikleri sosyoekonomik ortamdan etkilenmektedir. Konstantopoulos (2006) tarafından ailenin sosyoekonomik düzeyi ile öğrenci başarısı arasında yüksek düzeyde pozitif anlamlı bir ilişkinin olduğu tespit edilmiştir. PISA raporlarına göre öğrenci ailesinin sosyoekonomik durumu ile eğitim sonuçları ilişkilidir. Ailelerinin sosyoekonomik durumları yükseldikçe öğrencilerin testlerdeki başarısının yükseldiği görülmektedir (ERG, 2009a; PISA, 2009b). Üstelik bazı ülkelerde ailenin sosyoekonomik yapısı, eğitimde başarı düzeyi ile ilgili fırsat eşitsizliğinin başat kaynağı olarak öne çıkmaktadır (Ferreira ve Gignoux, 2010).

Birçok araştırmanın gösterdiği gibi, öğrenci ailesinin sosyoekonomik özellikleri onun başarısında etkili olmaktadır. O halde ailenin sosyoekonomik düzeyinin

göstergelerinden olan gelir üzerine yapılan çalışmalarda durum nasıldır? Bu araştırmaların birinde, eğitim-öğretimi etkileyen en önemli belirleyicinin ailenin geliri olduğuna, fakir ailelerden gelen çocukların daha düşük başarı gösterdiklerine, okul başarısındaki büyük farklılıkların ailenin ekonomik durumundan kaynaklandığına dikkat çekilmektedir (Acemoğlu ve Pischke, 2001; Chevalier ve Lanot, 2002;). Bir diğerinde, ailede kişi başına düşen harcama miktarının okul başarısı üzerinde pozitif etkiye sahip olduğu ve aile gelirindeki artışın her eğitim kademesinde okul başarısını arttırdığı tespit edilmiştir (Tansel, 2002). Bir başkasında ise aileleri orta ya da üst gelir diliminde bulunan öğrencilerin okul başarı düzeylerinin, aileleri alt gelir diliminde bulunan öğrencilerin okul başarı düzeylerine göre daha yüksek olduğu sonucuna ulaşılmıştır. Üyesi oldukları ailelerin gelir düzeyi ve eğitim düzeyinin çocuklarının okuldaki başarı düzeylerini belirgin bir biçimde etkilediği ileri sürülmüştür (ERG, 2009a; Twilley, Legum ve Norton, 2007).

Gelirin yanı sıra ailenin eğitim düzeyi de öğrenci performansı üzerinde etkilidir (Chevalier ve Lanot, 2002; MEB, 2005, 2007; Gelbal, 2008; Yayan ve Berberoğlu, 2004; Yenilmez ve Duman 2008). Çünkü bireylerin eğitim düzeyleri arttıkça toplumdaki sosyal statülerinde ve buna paralel ekonomik düzeylerinde bir yükseliş olması beklenir. Bu durum da ailelerin, okulda çocuklarının başarısına katkıda bulunacak ekonomik ve sosyal kaynakları hem daha kolay hem de daha fazla sağlayabilmelerinin yolunu açar (Gelbay, 2008; Mcneal, 1999; Yayan ve Berberoğlu, 2004). Daha kaliteli akademik destekte bulunmalarına olanak verir (Gelbay, 2008; Schiller, Khmelkov ve Wang, 2002). Bunun yanı sıra iyi eğitim görmüş anne ve babalar çocukları ile iyi ilişkiler kurabilir, çocuklarının eğitim sorunları ile yakından ilgilenerek zamanında çözebilir ve onların başarı güdüsünü artırabilir (Gelbay, 2008; Yenilmez ve Duman 2008). Nitekim PISA 2003 sonuçlarına göre, anne babası en üst çeyrek içinde yer alan statüdeki işlerde çalışan öğrencilerin puanları ile anne babası en alt çeyrek içinde yer alan statülerde çalışan öğrenciler arasında ortalama 93 puanlık bir fark bulunmaktadır (MEB, 2005).

Çocuğun başarısında hem annenin hem de babanın eğitim düzeyinin olumlu etkisinin olduğuna yönelik çeşitli araştırmalar bulunmasına rağmen bazılarındababanın eğitim düzeyinin (Demir, 2009), bazılarında da annenin eğitim düzeyinin akademik başarı üzerinde önemli etkisinin olduğu belirtilmektedir (Gelbay, 2008; MEB, 2005).

Anne ve babanın eğitim düzeyinden hangisinin daha etkili olduğuna yönelik MEB EARGED tarafından yapılan araştırmada ise annenin eğitimi daha öne çıkmaktadır. PISA 2003 sonuçlarına göre, annesi lise ve dengi okul bitirmiş olanlar, annesi daha az öğrenim görmüş olanlardan ortalama 50 puan yukarıdadır. Annesi yüksek öğrenim görenlerle lise ve dengi okul bitirmiş olanlar arasındaki fark 24 puana inmiştir (MEB, 2005).

Sosyoekonomik durum göstergeleri arasında sayılan aile büyüklüğü, kardeş sayısı, çocuğun ailenin kaçıncı çocuğu olduğu gibi demografik faktörler de okul başarısını etkilemektedir. Aile fert sayısı arttıkça öğrenciye sunulan ev olanakları azalacağından çocukların düşük eğitsel başarı ve yüksek davranış problemleri göstermesi beklenebilir (Demir, 2009; Gelbay, 2008). Chiu’ya (2007).göre büyükanne ve büyükbabalarıyla yaşayan çocuklar, onlarla yaşamayanlara göre 14 puan, daha çok kardeşi olan çocuklar ise ortalama 4 puan daha düşük fen puanı almışlardır. Aile büyüklüğüyle ilgili olarak yapılan bir diğer araştırmada, kardeş sayısı arttıkça akademik başarının düştüğü, en yüksek başarıya bir kardeşi olan öğrencilerin, en düşük başarıya ise yedi ve daha fazla kardeşi olan öğrencilerin sahip oldukları, en yüksek ile en düşük başarı arasında yaklaşık 14 puanlık bir farkın olduğu tespit edilmiştir (Gelbal, 2008).

2.3.1.1.2 Türkiye’de İlköğretim Öğrencilerinin Sosyoekonomik Açıdan Durumu Nedir?

Sosyoekonomik yönden farklı boyutlarda bulunan öğrencilerin nasıl bir başarı çizgisine sahip oldukları değişik zaman diliminde yapılan araştırmalarla tüm çıplaklığıyla ortaya konulmuştur. Bu iki değişken arasında kuvvetli bir ilişki söz konusudur. 2009 PISA raporu da bilinen gerçeği bir kez daha gündeme taşımıştır. Bu rapor, öğrenciler arasındaki sosyoekonomik farklılıkların okullar arası başarı uçurumunun en temel nedenlerinden biri olduğuna dikkat çekmiştir. Rapora göre ülkemizde durum biraz daha ağırdır. Çünkü 2010 Adrese Dayalı Nüfus Kayıt Sistemi Sonuçlarına göre, Türkiye’de öğrenci ebeveynlerinin, diğer bir ifadeyle 25 yaş ve üzeri yetişkinlerin % 8.8’i okuma yazma bilmemekte, 5.7’si okuma yazma bilmekte ancak bir okul bitirmemiştir. %34.7’si ilkokul mezunu, %16.2’si ilköğretim mezunu, %18.0’i lise mezunu, %11.3’ü ise yükseköğretim mezunudur. %5.3’ünün eğitimi hakkında bilgi bulunmamaktadır (TUİK, 2010). Okur-yazar olmayan veya bir okul bitirmeyenlerde %

29,84 olan yoksulluk oranı, ilkokul mezunlarında % 15,34, lise ve dengi meslek okulları mezunlarında % 5,34, yüksekokul, fakülte ve üstü mezuniyete sahip fertlerde % 0,71 olmuştur (TUİK, 2011). Bu durumda öğrenci ailelerinin önemli bir oranı hem yoksul hem de eğitimsiz ya da düşük eğitim seviyesine sahiptir.

Türkiye’de nüfusun %23.7’si köy ve belde de, %76.3’ü il ilçe merkezinde yaşamaktadır (TUİK, 2010). Kırsal yerlerde yaşayanların yoksulluk riski kentsel yerlerde yaşayanlardan fazladır. Kırsal yerleşim yerlerinde yaşayanlarda 2008 yılında % 34,62 olan yoksulluk oranı 2009 yılında % 38,69’a yükselirken, kentsel yerlerde yaşayanların yoksulluk oranı % 9,38’den % 8,86’ya düşmüştür (TUİK, 2011). Bu verilere göre, gelir dağılımı yerleşim yerine göre büyük farklılık göstermektedir. Kırsal yerleşim yerlerinde yaşamak yoksulluk riskini artırmaktadır.

Ülke genelindeki hanelerin %6’sı tek kişilik, %80.7’si çekirdek aile, %13’ü geniş aile, %0.3’ü diğer hane halklarından oluşmaktadır (TUİK, 2006). Hane halkı büyüklüğü 3 veya 4 kişi olan hanelerde bulunan fertlerin yoksulluk oranı % 9,65 olurken, 7 ve daha fazla olan hanelerde fertlerin yoksulluk oranı % 40,05’lara ulaşmaktadır. 7 ve daha fazla kişiden oluşan hanelerden kentsel yerlerde oturanların yoksulluk riski % 25,21 iken kırsal yerlerde bu oran % 54,06’ya yükselmiştir. Kentsel yerlerde çocuklu çekirdek ailede yaşayan fertlerin yoksulluk riski % 8,47 iken kırsal yerlerde bu oran % 39,71’dir. Ataerkil veya geniş ailelerdeki fertler için yoksulluk oranı ise % 24,48 olarak tahmin edilmiştir (TUİK, 2011).

Sonuç olarak, öğrenci ailelerinin neredeyse yarısına yakınının (%49.2) ilköğretim mezunu bile olmadığı, ilköğretime başlamamış olan 6 yaşından küçük çocukların yoksulluk riskinin % 24,04 olduğu, kırsal yerlerde yaşayanların yoksulluk riskinin kentsel yerlerde yaşayanlardan daha fazla olduğu, en yoksul refah düzeyindeki hanelerde yer alan erkeklerin yüzde 35’inin, kadınların ise yüzde 60’ının ya hiç eğitim almamış ya da ilkokulu bitirmemiş olduğu (TUİK, 2011), eğitim düzeyinin hane halkı refah düzeyine paralel olarak artmakta olduğu, hane halkı büyüdükçe refah düzeyinin düştüğü düşünüldüğünde, Türkiye’de önemli oranda ilköğretim öğrencinin sosyoekonomik açıdan bir çok olumsuzluk ile karşı kaşıya olduğu ve ilköğretim öğrencileri arasında sosyoekonomik yönden derin uçurumların olduğu söylenebilir. Nitekim son PISA raporuna göre, Türkiye’de ekonomik sosyokültürel statü endeksinin

en alt çeyreğinde bulunan öğrenciler ile en üst çeyreğinde bulunan öğrenciler arasındaki başarı uçurumu OECD ülkelerinden daha derindir. OECD’de başarı uçurumu ortalama 88 puanken Türkiye’de 92 puandır. Üstelik bu durum Türkiye’de puanlar arasındaki farklılaşma OECD ortalamasından az olmasına rağmen ortaya çıkmaktadır. Diğer bir deyişle, Türkiye’de öğrenciler arasındaki puan farklılaşması daha az olmasına rağmen bu farklılaşmanın sosyoekonomik kökenle bağlantısının daha güçlüdür (ERG, 2010a).

Türkiye’de öğrenci başarısındaki farklılaşmanın % 19’u doğrudan öğrenciler arasındaki ekonomik sosyokültürel statü farklarıyla açıklanmaktadır. Bu, Macaristan ve Belçika’dan sonra OECD ülkeleri arasındaki en yüksek değerdir. Ayrıca bu değer 2006’da % 13,1 iken 2009’da 6 puan yükselmiştir. Sosyoekonomik kökenin öğrenci başarısı üzerindeki tüm etkisini silmek kısa vadede olası gözükmese de, Türkiye’de eğitim sisteminin bu etkiyi hafifletmeyi başaramadığı ortaya çıkmaktadır (ERG, 2010a).