• Sonuç bulunamadı

4. BULGULAR ve TARTIŞMA

4.6 Tarımsal Sürdürülebilirlik İndeks Göstergeleri

4.6.3 Çevresel boyut

106

uğraşmaktan memnun olan işletmelerin tüm işletme sayısına oranıdır. Bulunan değer 0,44’dür. İşinden memnun olmak bu işte devam edilmesi ihtimalini artırmaktadır. Sosyal boyut kapsamında yer alan 7 gösterge arasında yerleşik nüfus göstergesinden sonra en düşük göstergedir. Bu göstergenin indeks değeri 2.10’dur.

7. Tarımsal yenilikleri takip etme düzeyi: Tarımsal üretimde yüksek verim, gelişmiş teknolojilerin üretim sürecinde kullanılabilme olanakları ile olasıdır (Tatlıdil ve Ceylan 2000). Tarımsal yeniliklerin takip edilmesi yeni tarım tekniklerine açık olma ve/veya uygulama isteğini göstermektedir. Bu nedenle tarımsal yenilikleri takip etme düzeyi tarımsal sürdürülebilirliği pozitif yönde etkilemektedir. Bu çalışmada tarımsal yenilikleri takip eden işletmeler, tarımsal faaliyetlerle ilgili yeni bilgiler edinmek amacıyla tarımsal fuarlara katılan, internet üzerinden ilgili konularda araştırma yapan, yeni bilgiler edinmek amacıyla tarım ile ilgili TV programlarını takip eden ya da tarımsal faaliyetlerle ilgili öğrenmek istediklerini uzmanlara danışan işletmeler olarak tanımlanmıştır. Bu işletmelerin tüm işletmelere oranı olarak gösterge değeri belirlenmiştir. Bulunan değer 0.59’dur. İndeksi değeri ise 2,57’dir.

107

2. Pestisit kullanan işletmelerin toplam işletme sayısına oranı: Pestisit kullanımı toprak ve su kaynakları başta olmak üzere tüm habitatı olumsuz yönde etkilemektedir (Olhan 1997, Algan ve Bilen 2005, Dişbudak 2008). Tarımsal faaliyetlerin çevreye verdiği zararlardan biri de pestisit gibi kimyasalların kullanılması yoluyla gerçekleşmektedir. Bu nedenle pestisit kullanan işletme sayısının yüksek olması çevresel boyutta tarımsal sürdürülebilirliği negatif yönde etkilemektedir. Bu değer pestisit kullanan işletmelerin tüm işletmelere oranıdır.

Bulunan değer 0,44’dür. Kullanılacak değer %56’dır. İndeks değeri ise 2,67’dir.

3. Kimyasal gübre kullanan işletmelerin toplam işletme sayısına oranı: Kimyasal gübrenin bilinçsizce kullanılması doğal kaynakları olumsuz yönde etkilemekte ve çevre kirliliğine sebep olmaktadır (Olhan 1997; Sönmez vd. 2008, Karaca ve Turgay 2012). Ayrıca, kimyasal gübrelerin aşırı kullanımı insan sağlığı üzerinde de olumsuz etkilere sahiptir ( Özdestan ve Üren 2010). Bu nedenlerle kimyasal gübre kullanan işletme sayısının yüksek olması çevresel boyutta tarımsal sürdürülebilirliği negatif yönde etkilemektedir. Bu değer kimyasal gübre kullanan işletmelerin tüm işletmelere oranıdır. Bulunan değer 0,68’dir. İndeks hesaplamasında kullanılan olan değer %32, indeks değeri ise 1,52’dir.

4. Toprak tahlili yaptıran tarım işletmelerinin oranı: Toprak tahlilinin yaptırılmasının nedeni toprağın bitki besleme açısından eksik olan bitki besin maddelerinin toprağa ihtiyacı oranında verilmesini sağlamaktır (Güçdemir ve Usul 2004). Toprağa ihtiyaç duymadığı maddelerin eklenmesi toprak yapısını bozmakla birlikte bitkisel üretimi de negatif yönde etkilemektedir. Bu gösterge ayrıca çiftçilerin çevre bilinç düzeyinin de bir göstergesidir (Kızlaslan ve Kızılaslan 2005) Bu nedenlerle toprak tahlili yaptıran işletmelerin oranının yüksek olması çevresel boyutta tarımsal sürdürülebilirliği pozitif yönde etkilemektedir. Bu değer toprak tahlili yaptıran işletmelerin tüm işletmeler içindeki oranıdır. Bulunan değer 0,22, indeks değeri ise 1,05’dir. Sarıkum Gölü Havzasında üreticilerin toprak tahlili yaptırmamasının çeşitli sebepleri vardır. Bunlar; yörede kullanılan ortalama gübre kullanım miktarları üreticiler için yeterli olması, toprağın farklı gübre ihtiyacı olabileceğini düşünmemeleri, bu konu ile ilgili yeterli bilgilendirmenin yapılmamış

108

olması, daha önce toprak tahlili yaptıran kişilerin tahlil sonuçlarını alamamış olmasıdır.

5. Korunan alanların toplam havza alanı içindeki oranı: Sarıkum Gölü Havzasının zengin biyolojik çeşitliliğe sahip olması, dünya kuş göç yollarından biri olması, beş farklı ekosistemi barındırması nedenleriyle korunması ihtiyacı bulunmaktadır.

Ayrıca Sarıkum Gölü havzasındaki bu özellikler orada var olan çevresel dengenin daha kırılgan olmasına ve alanda gerçekleştirilen yanlış bir uygulamanın barındırdığı tüm ekosistemleri etkilemesini kaçınılmaz kılmaktadır. Bu nedenle Sarıkum Gölü Havzası içerisinde korunan alanların bulunması tarımsal sürdürülebilirliğe çevresel boyutta pozitif etki yapmaktadır (Demirayak 2002).

Korunan alanların tüm havza alanı içindeki oranıdır. Bulunan değer 0,12’dir. Bu havza içerisindeki zengin biyolojik çeşitlilik düşünüldüğünde bu değer oldukça düşüktür ve çevresel boyut kapsamındaki en düşük ikinci değerdir. İndeks değeri ise 0,57’dir

6. Sarıkum Gölünün korunan alan olmasından memnun olma düzeyi: Sarıkum Gölü Havzasında Sarıkum Gölü Tabiat Parkı’nın olmasından memnun olan işletmelerin tüm işletme sayısına oranıdır. Korunan alanlara karşı olumlu bir bakış açısının olması çevresel değerlere verilen önemin bir yansımasıdır. Bununla birlikte Sarıkum Gölü havzası gibi çevresel özellikleri itibari ile Natura 2000 kapsamına alınabilecek arazilerde çevre koşullarının sağlanmasına yönelik desteklemelerde başarılı olacağını göstermektedir. Bulunan değer 0,94’dür. İndeks değeri ise 4,48’dir. Çevresel boyut altında en yüksek değere sahip göstergedir.

7. Yaban hayvanı zararına uğrayan işletme oranı: Ormanlık alanlarda yaban hayvanı sayısının yüksek olması orman köylerindeki tarımsal üretim alanlarında yaban hayvanı zararını artırmakta, tarımsal sürdürülebilirliği ekonomik boyutta negatif yönde etkilemektedir. Bu değer yaban hayvanı zararına uğrayan işletmelerin tüm işletmeye oranıdır. Bulunan değer 0,94’dür. Sürdürülebilirlik açısından hesaplamalarda kullanılan değer tarım arazisinde yaban hayvanı zararı olmayan işletmelerin oranıdır. Yaban hayvanı zararına uğramayanların oranı da 0,06’dır.

109

İndeks değeri ise 0,29’dur. Tarımsal sürdürülebilirlik indeksi çevresel boyut altındaki en düşük değere sahip olan göstergedir.

Çizelge 4.13 Sarıkum Gölü Havzası tarımsal sürdürülebilirlik gösterge değerleri

Ekonomik Boyut

İndeks değeri

Tarımsal gelir yeterlilik düzeyi 1,05

Arazi verimliliği 2,00

İşletme parçalılık düzeyi 3,14

Tarımda çeşitlilik düzeyi 1,81

Mekanizasyon düzeyi 1,29

Kuru koşullarda yeter gelirli işletme büyüklüğüne sahip işletme oranı 0,24

Sulanan arazi oranı 0,12

Ekonomik sürdürülebilirlik düzeyi 9,64

Sosyal Boyut

Nüfusun yaş düzeyi 2,57

Cinsiyet dağılımı 2,62

Yerleşik nüfus 1,43

Örgütlenme düzeyi 2,43

Tarımsal kuruluşlarla ilişki düzeyi 2,90

Tarımsal faaliyetler ile uğraşmaktan memnun olma düzeyi 2,10

Tarımsal yenilikleri takip etme düzeyi 2,57

Sosyal sürdürülebilirlik düzeyi 16,62

Çevresel Boyut

Arazisinde erozyon sorunu bulunan işletme oranı 3,38

Pestisit kullanma oranı 2,67

Kimyasal gübre kullanım oranı 1,52

Toprak tahlili yaptırma düzeyi 1,05

Korunan alanların toplam havza alanı içindeki oranı 0,57 Sarıkum Gölünün korunan alan olmasından memnun olma düzeyi 4,48

Yaban hayvanı zararına uğrayan işletme oranı 0,29

Çevresel sürdürülebilirlik düzeyi 13,95

Toplam tarımsal sürdürülebilirlik 40,21

Sinop İli Sarıkum Gölü Havzasında sosyal, ekonomik ve çevresel boyutlar altında oluşturulmuş olan tarımsal sürdürülebilirlik indeks değerleri çizelge 4.13’de verilmiştir.

110

Geliştirilen tarımsal sürdürülebilirlik indeksinin her bir boyutun altında ele alınan göstergelere bakıldığında; ekonomik boyut kapsamında sulanana arazi oranını belirten göstergenin en düşük değere sahip olduğu, bunu takiben kuru koşullarda yeter gelirli işletme büyüklüğüne sahip işletme sayısını ve tarımsal gelir yeterlilik düzeyinin en düşük göstergeler olduğu görülmektedir.

Sosyal boyut altında yer alan 7 göstergeden ise yerleşik nüfusu belirten en düşük gösterge olduğu ve bunu takiben tarımsal faaliyetlerle uğraşmaktan memnun olma düzeyini belirten gösterge ile örgütlenme düzeyinin düşük olduğu görülmektedir.

Çevresel boyut altında ele alınan 7 göstergeden yaban hayvanı zararına uğrayan işletme oranını belirten göstergenin en düşük gösterge değerine sahip olduğu, bunu takiben toprak tahlili yaptırma düzeyi ve kimyasal gübre kullanımı ile ilgili değerleri veren göstergelerin geldiği görülmektedir.

Çalışmalarda genel olarak her bir boyut kendi içinde ele alınırken farklı boyutlardaki göstergelerin birbirini tetiklediği de bir gerçektir. Şekil 4.9’da araştırma alanında tespit edilen tarımsal sürdürülebilirlik düzeyi göstergeler bazında verilmiş ve bununla birlikte her bir boyut altında yer alan göstergenin olması istenen tam sürdürülebilirlik düzeyine göre durumları belirtilmiştir.

111

Şekil 4.9 Sarıkum Gölü Havzası tarımsal sürdürülebilirlik indeksi gösterge değerleri

Tarımsal gelir yeterlilik düzeyi Arazi verimliliği İşletme parçalılık düzeyi Tarımda çeşitlilik düzeyi Mekanizasyon düzeyi Kuru koşullarda yeter gelirli işletme büyüklüğüne sahip işletme

oranı

Sulanan arazi oranı Tam sürdürülebilirlik seviyesi Nüfusun yaş düzeyi Cinsiyet dağılımı Yerleşik nüfus Örgütlenme düzeyi Tarımsal kuruluşlarla ilişki düzeyi Tarımsal faaliyetler ile uğraşmaktan memnun olma düzeyi Tarımsal yenilikleri takip etme düzeyi Tam sürdürülebilirlik seviyesi Arazisinde erozyon sorunu bulunan işletme oranı Pestisit kullanma oranı Kimyasal gübre kullanım oranı Toprak tahlili yaptırma düzeyi Korunan alanların toplam havza alanı içindeki oranı Sarıkum Gölünün korunan alan olmasından memnun olma

düzeyi

Yaban hayvanı zararına uğrayan işletme oranı Tam sürdürülebilirlik seviyesi

Ekonomik BoyutSosyal BoyutÇevresel Boyut

1,05 2,00

3,14 1,81

1,29 0,24 0,12

4,76 2,57

2,62 1,43

2,43 2,9 2,1

2,57

4,76 3,38

2,67 1,52

1,05 0,57

4,48 0,29

4,76

112

Çizelge 4.14 Sarıkum Gölü Havzası tarımsal sürdürülebilirlik indeksi Tarımsal Sürdürülebilirlik İndeksi

Ekonomik Boyu Sosyal Boyut Çevresel Boyut

9,64 16,62 13,95

Tarımsal sürdürülebilirlik indeksinin ekonomik, sosyal ve çevresel boyutları için sürdürülebilirlik seviyeleri sırasıyla; %9,64 %16,62, %13,95’dir. Ekonomik sürdürülebilirlik seviyesinin en düşük seviyede olduğu, sosyal sürdürülebilirlik seviyesinin ise ekonomik ve çevresel sürdürülebilirliğe göre daha iyi bir düzeyde olduğu tespit edilmiştir (Şekil 4.10).

Şekil 4.10 Sarıkum Gölü Havzasında tarımsal sürdürülebilirlik indeksi boyut değerleri

Sürdürülebilirlik değerlendirilirken çevresel boyutun, soysal ve ekonomik boyutun her ikisini birden kapsadığı, sosyal boyutun ise ekonomik boyutu kapsadığı ilkesi göz önünde bulundurulmalıdır. Araştırma alanında çevresel boyutta sürdürülebilirlik düzeyinin sosyal boyut sürdürülebilirlik düzeyinden daha düşük olduğu tespit edilmiştir.

Ekonomik Boyut Sosyal Boyut Çevresel Boyut Tam Sürdürülebilirlik düzeyi

9,64

16,62 13,95

33,33

113

Bu da çevresel faktörlerden kaynaklı toplam sürdürülebilirliğin negatif yönde değişimi sorusunu akla getirmektedir.

Sinop İli Sarıkum Gölü Havzası kapsamında geliştirilen indeks boyutlar kapsamında karşılaştırıldığında ekonomik sürdürülebilirliğin en düşük değere sahip olduğu bunu çevresel ve sosyal boyutun takip ettiği görülmektedir (Çizelge 4.14).

Şekil 4.11 Sarıkum Gölü Havzasında tarımsal sürdürülebilirlik indeksi boyut değerleri

Sinop ili Sarıkum Gölü Havzasında tarımsal sürdürülebilirlik seviyesi %40,21 olarak tespit edilmiştir. Tam sürdürülebilirlik seviyesinin (%100) oldukça altındadır. Bu da havzada tarımın sürdürülebilir olmadığını ifade etmektedir.

Sarıkum Gölü Havzasında tarımsal gelir yeterlilik düzeyi oldukça düşüktür.

İşletmelerin sadece %22’si aynı dönem için belirlenen yoksulluk sınırının üzerindedir.

Tarımsal gelir yeterlilik düzeyi tarımsal sürdürülebilirliğin ekonomik boyutta ne kadar sürdürülebilir olduğunu gösteren en önemli göstergelerden bir tanesidir. Bu göstergenin indeks değeri 1,05 ile en düşük üçüncü değere sahiptir. Havzada yaşayan kırsal halkın temel geçim kaynağı tarımsal faaliyetlerdir. Temel ekonomik faaliyetlerden elde edilen gelirin düşmesi bu faaliyetlerden vazgeçmenin temel sebeplerinden birisidir. Waney vd.

Sarıkum Gölü Havzası tarımsal sürdürülebilirlik seviyesi

Tam sürdürülebilirlik seviyesi

40,21

100,00

114

(2014) çiftçiler tarafından önem sırası belirlenen göstergelerden ekonomik boyutta işletme gelirinin en önemli gösterge olduğunu belirtmişlerdir.

Tarımsal faaliyetlerden elde edilen gelirin düşük olması hali hazırda yaş ortalaması yüksek olan havzada yüksek göç oranı ile birlikte değerlendirildiğinde tarımsal faaliyetlerin devamlılığının önündeki en önemli engellerden biridir. Bu nedenle tarımsal sürdürülebilirliğin sağlanabilmesi için tarımsal gelirin artmasını sağlayacak önlemlerin alınmasının önemi artmaktadır. Tarımsal gelirin düşük olmasının temel nedeni olarak tarımsal üretimde değişen masrafların yüksek olmasıdır. Değişen masraflar içinde özellikle yakıt giderleri üretim masraflarını artırmaktadır. Tarımsal üretimde kullanılan girdiler arasında, üretim maliyeti içerisindeki payı itibarıyla en önemlisi mazottur.

Türkiye’de farklı kaynaklara göre 3,5-4 milyar litre civarında mazot tarımsal faaliyetlerde kullanılmaktadır. Enerki Piyasası Düzenleme Kurulunun 2015 raporunda 2014 yılı itibarıyla toplam mazot satışının 16 milyar ton olduğu dikkate alındığında, bu miktarın %25 kadarının tarım sektörü tarafından kullanıldığı görülmektedir. Mazot kullanımının tarım ürünleri maliyetleri içerisindeki payı oldukça önemlidir. Bazı kaynaklarda çok farklı oranlar bulunmakla birlikte Dellal vd. (2007) tarafından yapılan araştırmaya göre buğdayın da arasında bulunduğu ve tarımsal üretimde önemli paya sahip seçilmiş ürünlerin maliyetinde mazotun payı % 6-20 arasındadır. Bu oranlar mazot fiyatlarında 2005-2014 döneminde %124 artış olduğu dikkate alındığında oldukça önemli hale gelmektedir ve bunun ürün fiyatlarına bir ölçüde yansıması kaçınılmaz olmaktadır (Anonim 2016,f). Tarımsal üretimin iklim koşullarının doğrudan etkisi altında olması, üretimin (rekoltenin), hava koşullarına göre beklenenin üzerinde (bolluk ya da var yılı) ya da beklenenin altında (kıtlık ya da yok yılı) olması sonucunu doğurmaktadır. Bu şekilde üretimde ortaya çıkan değişmeler, fiyatlarda dalgalanmalara neden olmakta ve üretici gelirlerini de doğrudan etkilemektedir (Anonim 2016,f). Tarım sektöründe sayıca daha yaygın olan ekonomik üretim yapmaya uygun olmayan ölçekteki küçük aile işletmeleri, geçimlik düzeyde faaliyetlerini sürdürmekte olduğundan pazara yönelik üretim yapamamakta ve bu nedenle içe dönük bir tarım kesimi varlığını devam ettirmektedir (Karluk 2002).

115

Tarımsal sürdürülebilirlik indeksi kapsamında değerlendirilen arazi verimlilik indeks değeri 2,0’dır. İşletmelerin bitkisel ürün çeşitliliği dikkate alındığında arazilerde en çok üretimi yapılan bitkisel ürün kendiliğinden yetişen çayır mera bitkileridir. Pazara yönelik, katma değeri yüksek olan ürünlerin üretim alanı ise oldukça kısıtlıdır. Bu durum arazinin ekonomik verimliliğini düşürmektedir. Bununla birlikte sulanan arazi oranı %2,5 seviyesindedir (Çizelge 4.3). Özellikle birim alandan elde edilen ürün miktarını eğimi yüksek olan alanlarda eğimi düşük olan alanlara göre çok daha fazla etkilemektedir. Arazi eğimi havzada 0-440 metre arasında değişmektedir. Havzanın

%25,7’lik kısmını düz ve hafif eğime sahip alanlar oluştururken, toplam alanın yaklaşık yarısına yakını (%46,2) dik ve sarp eğimler oluşturmaktadır. Bu da pazara yönelik üretim yapmanın önünde bir diğer engeldir.

Tarım arazilerinin etkin ve sürdürülebilir bir şekilde kullanımına etki eden en önemli unsurlar arasında bu arazilere sahip işletmelerin ölçekleri ve arazilerin parçalılık durumu gelmektedir (Anonim 2014c). Sarıkum Gölü Havzasındaki işletmelerde parça sayısı 1 – 12 arasında değişmektedir Ekonomik açıdan az parçalılık tarımsal sürdürülebilirliği pozitif yönde etkilemektedir. Az parçalı işletme oranının yüksek olması parçalılık göstergesi indeks değerini 3,14 ile ekonomik boyut altında en yüksek değere sahip gösterge yapmaktadır. Havzadaki az parçalı işletme yapısının yoğunluğu alanda gerçekleştirilecek olan maliyet düşürücü desteklerin gelir üzerindeki pozitif etkisini artıracaktır. Bunun temel nedeni çok parçalı işletme yapısının üretim maliyetlerini artırarak üretim gelirini düşürmesidir. 2001 Tarım sayımına göre işletmelerin %20,4’ü 4-5 parçaya sahipken, tarım arazilerinin %23,3’ü 6-9 parçaya sahip işletmelere aittir (Anonim 2014a). 2006 yılında TÜİK tarafından yapılan araştırmaya göre 4-5 veya 6-9 parçaya sahip işletme sayısında artış olmuş, 3 ya da daha az parçaya sahip işletmeler azalmıştır (Anonim 2016,f). Yücer vd. (2015) yapmış oldukları çalışmada Karadeniz bölgesinde işletme başına ortalama parça sayısını 9,5 ve ortalama parça büyüklüğünü 5,1 da olarak tespit etmişlerdir. Bu değer Türkiye’de işletme başına ortalama en küçük parça büyüklüğünün Karadeniz bölgesinde olduğunu göstermektedir (Yücer vd. 2015). Sajjad ve Nasraen (2015) yaptıkları çalışmada, çiftçiler arasında sahip oldukları arazi miktarı azaldıkça tarımsal sürdürülebilirliğin azaldığını tespit etmişlerdir.

116

Tarım işletmelerinde üretilen bitkisel ürün çeşitliliğinin artması ekonomik anlamda sürdürülebilirliğe pozitif etki yapmaktadır. Tarımda çeşitlilik indeksi gösterge değeri 1.81 olarak belirlenmiştir. Havzada bitkisel ürün çeşitliliği yüksek olmasına karşın pazara yönelik üretilen ürünlerin üretim alanları düşüktür. Bunun sonucu olarak ürün çeşitliliğinin tarımsal gelir üzerindeki pozitif etkisi havzada kendini gösterememiştir.

Sulanan alan miktarının düşük olması, yüksek eğimli arazi oranının yüksek olması da pazara yönelik ürünlerin üretim alanlarını kısıtlayan diğer faktörlerdir. Bunlarla birlikte bölgedeki yaban hayvanı baskısı ve yaban hayvanlarından araziyi koruyacak genç nüfus oranının az olması da bu kapsamda değerlendirilmesi gereken diğer faktörler olarak belirmektedir. Toplam üretim alanı içinde eğim ve sulama olanakları uygun olan alanlarda pazara yönelik ürünlerin (domates, biber, patlıcan vb.) üretim alanlarının genişletilerek tarımsal gelir seviyesi ve buna bağlı arazi ekonomik verimliliği artırılabilir. Ayrıca, havzanın sahip olduğu zengin biyolojik çeşitlilik ile havzada kendiliğinden var olan tıbbi aromatiklerin kültüre alınması da işletme gelirini artıracaktır. Burada ki endemik bitkilerin ortamda kendiliğinden var olması tüm doğa koşullarının gelişme şartlarını oluşturduğunu, hastalık ve zararlı risklerinin az olduğunun da bir göstergesidir. Bu tarz ürünler kültüre alınması ile pestisit ve kimyasal gübrelerin kullanımına da ihtiyaç olmayacak ve üretim maliyetleri düşecektir. Bu şekilde ekonomik boyut altında birden fazla gösterge değeri artırılarak tarımın ekonomik sürdürülebilirliği pozitif yönde geliştirilebilecektir.

Tarımsal sürdürülebilirlik indeksinde mekanizasyon gösterge değeri 1,29 olarak tespit edilmiştir. Tarımsal gelirin düşük olması mekanizasyon alt yapısına yapılan yatırımın düşük olmasına neden olmaktadır. Ancak havzada bitkisel ürün çeşitliliğine bakıldığında makineye bağlı olarak yapılan üretim alanlarından çok hayvanlar tarafından otlatılan çayır meraların yoğun olduğu görülmektedir. Havza üretim deseni dikkate alındığında var olan teknolojik seviyenin bile verimli kullanılmadığı görülmektedir. Mekanizasyon düzeyini artırabilmek için gelir artışının sağlanması, makinelerin etkin kullanılabilmesi için ortak üretim planlamasının geliştirilmesi, ortak makine kullanım alışkanlığının geliştirilmesi buna bağlı olarak azalan amortisman ile en az sermaye kullanarak makine parklarının yenilenmesi gibi önlemlerin alınması gerekmektedir. Tarımsal üretimde mekanizasyon özellikle etkinlik sağlaması ile önemli

117

katkı yapmaktadır. En çok kullanılan tarım makinesi olan traktör sayısında 2005-2014 döneminde % 26 oranında artış gerçekleşirken, aynı oran biçerdöverlerde % 35’dir.

Traktör sayısındaki artış 2010 yılında oldukça hızlı olurken biçerdöverlerde 2005’de % 66 olan 10 yaş üstü grubun payı 2014’de % 53’e gerilemiştir4 . Diğer tarımsal alet ekipmanlarda da aynı dönemde sayısal artışlar olmuştur. Bunlar arasında pamuk toplama makinesi, taş toplama makinesi, süt sağım makinesi ve meyve toplama makinesi gibi tarımsal üretimde ve arazi işlemede kaliteyi artırmayı sağlayan ekipmanların artış oranının yüksekliği önemlidir. Ancak önemli gelişmeler sağlanmış olmakla birlikte verimliliği yüksek ve ekonomik olarak etkin bir tarımsal üretim yapısına ulaşabilmek için hem AR-GE hem de kullanım açısından geliştirme çalışmalarına ihtiyaç bulunmaktadır (Anonim 2016f).

5403 sayılı Toprak Koruma ve Arazi Kullanımı Kanunu (Ek: 30/4/2014-6537/5 md.) (1) sayılı liste Türkiye il, ilçe bazında yeter gelirli tarımsal arazi büyüklükleri gereğince Sinop İli Erfelek İlçesi kuru koşullarda yeter gelirli işletme büyüklüğü 170 dekardır.

Havzada bu koşulu karşılayabilen işletme sayısı yok denecek kadar azdır ve bu edenle gösterge değeri 0,24’dür. Bu gösterge ekonomik boyut altında en düşük ikinci değere sahip göstergedir. Yeter gelirli işletme büyüklüğü olan bu arazi miktarlarının küçük aile işletmeciliğine dayalı bir tarımsal yapıya sahip olan Türkiye’de ne kadar doğru bir tespit olduğunun ortaya konmasıdır. Çünkü belirlenen bu değer ile en baştan 170 dekarın altında araziye sahip işletmelerin yetersiz olduğu kabul edilmektedir. Ancak ülkemiz koşullarında böyle bir tarımsal yapı bulunmamaktadır. Bunun sonucu olarak yeter gelirli işletme büyüklüklerinin gerçekte ne olmalıdır sorusunun ülke gerçeklerine göre yeniden hesaplanması ve cevaplanması gerekliliği doğmaktadır. Bununla birlikte sulu koşullarda, dikili arazi büyüklüğü açısından ve örtüaltı arazi büyüklüğü açısından da havzada ilgili kanunda belirtilen koşulları sağlayan işletme bulunmamaktadır. Yücer vd.( 2015) Karadeniz bölgesinde ortalama işletme arazi varlığını 48,8 da, Türken vd.

(2014) Samsun Bafra ilçesinde yaptığı çalışmada ortalama işletme büyüklüğü 64,4 da olarak tespit etmişlerdir.

4 Bu noktada örneğin traktör satın alımının da ciddi bir maliyet kalemi olduğunu veya bir başka ifade ile yüksek bir yatırım maliyeti olduğunu vurgulamak gerekmektedir. Örneğin New Holland TT55B12x28 traktör için fiyat 2007’de 33.661 TL (25.739 $) iken, 2016’da 52.596 TL (17.984 $) olmuş, arada TL cinsinden %56,3, $ olarak %30,1 artış gerçekleşmiştir (TZOB ve http://www.newholland.com.tr,fiyat-Listesi.aspx) (TÜSİAD).

118

Nüfusun artması, küresel ısınma ve iklim değişiklikleri ile suya dayalı ihtiyaçlardaki artış, özellikle tarımda kullanılan su kaynaklarını olumsuz etkilemektedir. Yapılan bir tahmine göre, önümüzdeki 75 yıl içinde dünya nüfusunun iki katına çıkacak olmasına karşın dünya genelinde tarım arazisi varlığı sadece yüzde 10 oranında artabilecek ve bu artışın büyük bir kısmı, tuzluluğun çok yaygın olduğu yarı kurak ve kurak bölgelerde olacaktır. Bu senaryo, doğal kaynakların sürdürülebilir yönetiminin ne denli elzem olduğunu ortaya koymaktadır (Güçdemir ve Sönmez 2008). Havzada sulanan arazi oranının %2,5 ile çok düşük bir seviyededir ve indeks değeri 0,12 ile ekonomik boyut altındaki en düşük değere sahip göstergedir. Sulamanın kısıtlı olması pazara yönelik üretim yapmanın önünde bir engel oluştururken birim alandan elde edilen ürün miktarını da olumsuz yönde etkilemektedir. Havzanın Akdeniz iklim özelliklerine sahip olması nedeniyle kuraklık devresinin uzun olması da arazi verimliliğini düşürmekte, sulama ihtiyacını artırmaktadır. Bu durum eğimi yüksek olan alanları daha çok etkilemektedir. Türkiye’de toplam arazilerin %24,i sulanırken %75,9’u sulanmamaktadır (Anonim 2017c). Havza içerisinde yer alan Gümüşsuyu Göletinden yeterince yararlanılmamaktadır. Sulama kanallarının çok eski olması, köyler arasında su kullanımına yönelik anlaşmazlıklar vb. faktörler sulanan arazi oranını kısıtlayan diğer önemli faktörlerdir. DSİ’nin 2006 yılında yaptığı değerlendirme raporunda Türkiye’de sulamada gereğinden fazla su kullanıldığını tespit etmiştir. Sulama şebekelerinde suyun fazla kullanılmasının başlıca nedenlerinden biri, şebekelerde su kayıplarının çok yüksek olması gösterilmiştir. Yine aynı raporda DSİ tarafından işletilen ve devredilen sulamalarda net sulama suyu ihtiyacı 4589 m3/ha olmasına karşın, verilen su 10553 m3/ha’dır. Bu rakamlar, Türkiye’de hesaplamalarla bulunan sulamada ihtiyacın iki katından fazla su kullanıldığını göstermektedir (Aksoy vd. 2014).

Tüm bu koşullar bir arada değerlendirildiğinde havzanın sahip olduğu zengin biyolojik çeşitliliğin, sürdürülebilir kaynak kullanımı çerçevesinde ekonomik olarak kullanılmasını sağlayacak mekanizmaların geliştirilmesi havzada arazi verimliliğinin artırılmasına katkı sağlayacaktır.

119

Tarımsal sürdürülebilirliğin değerlendirilmesinde sosyal boyut ölçülmesi zor olduğu için genellikle ihmal edilmiştir. Sosyal boyutun değerlendirilmesine yönelik metodolojilerin geliştirilmesi ihtiyacı vardır (Pinter ve Herren 2006).

Genç nüfus kırsal alanın kalkınması için önemli bir faktördür. Sarıkum Gölü Havzasındaki işletmelerde işletme yöneticilerinin yaş dağılımı incelendiğinde işletmelerin %78’inin 51 ve üzeri yaşa sahip olduğu, % 22’sinin ise 50 yaş ve altında olduğu görülmektedir. Bu göstergenin indeks değeri 2.57’dir. Yaş dağılımı ile birlikte havzada hane halkı büyüklüğü dikkate alındığında bu işletmelerde çalışacak genç nüfusun kalmadığı görülmektedir. Tarımsal faaliyetlerin insan gücüne dayalı olması tarımda genç nüfusun önemini artırmaktadır. Bununla birlikte havzada üretim yapılan tarım arazilerinde yaban domuzu baskısı çok yüksektir. Çiftçilerin önlem olarak üretim alanlarında gece nöbetleri tutmaktadır. Bu durum havzada ihtiyaç duyulan iş gücü miktarını artırmaktadır. Yeterli iş gücüne sahip olmayan işletmeler yaban domuzu zararından koruyabilecekleri en yakın arazide üretim yapmakta ve diğer arazilerini üretimden çıkarmaktadır. Tarımsal üretimin yapılmadığı bu araziler kısa sürede ormanlaşmakta ve üretim alanı dışına çıkmaktadır. İhtiyaç duyulan ülke gıda talebinin karşılanması için tarımsal üretim alanlarının aktif olarak kullanılması gerekmektedir.

Havzada genç nüfusun kalmasını sağlayacak tedbirlerin alınması, yaban domuzu populasyonunun kontrol altında tutulması gerekmektedir.

Kırsal alanda var olan işletme yapısı küçük aile işletmeciliği şeklindedir ve tüm aile tarımsal faaliyetlerde etkin olarak yer almaktadır. BM Sürdürülebilir Kalkınma Hedeflerinden biri de cinsiyet eşitliğinin tüm sektörlerde sağlanmasıdır. Kırsalda doğal kaynak kullanımı konusunda kadınlar daha duyarlı olup, kadınlara bu yönde eğitim verilmesi, sorumluluk yüklenmesi doğal kaynakları korumada daha etkili olacaktır.

İşletmelerde cinsiyet dağılımına bakıldığında kadın nüfusunun erkek nüfusundan fazla olduğu görülmektedir. Belirlenen gösterge değeri 0,55’dir. Sarıkum Gölü Havzasında traktör kullanımı, girdilerin sağlanması, pazara ulaşım, pazarda satış vb. üretim sürecinde önemli tarımsal faaliyetler erkekler tarafından gerçekleştirilmektedir.

Kadınlar ağırlıklı olarak hayvan bakımı, ekim, toprak işleme ve hasat gibi işletme içindeki işlerde çalışmaktadır. Karar verme süreçlerinde de kadın çok etkin değildir.

120

Ancak havzada kadınların daha yenilikçi oldukları, öğrendikleri bilgileri erkeklere göre daha kolay ve hızlı bir şekilde uygulamaya aktarabildikleri, edindikleri bilgileri diğer çiftçilerle paylaşma konusunda da daha yetenekli oldukları söylenebilir. Havzada erkek egemen bir yapı varken işletmelerde kadın nüfusunun yüksek olması şu anki durumda işletme başarısını olumsuz yünde etkileyecek bir faktör olarak değerlendirilebilir. Fakat aktif olarak üretim faaliyetlerinde bulunan kadınların uzun vadede işletmede karar verici olması durumunu beraberinde getirmekte ve cinsiyet eşitliği anlamında tarımsal sürdürülebilirliğe pozitif etki yapmaktadır. Kadınların işletme içindeki rollerini geliştirebilmelerine ve erkeklerin de karar verme süreçlerine kadınları dahil etmesine yardımcı olacak, bu süreci hızlandıracak eğitimlerin verilmesi gerekmektedir. Sadece ekonomik etkinlik değil sosyal eşitlik de tarımsal sürdürülebilirliği etkilemektedir (Sajjad ve Nasraen 2015). Türkiye’de kırsal kadının durumunu analiz eden pek çok çalışma yapılmıştır (Arıkan 1988, Asan vd. 2012, Kutlar 2012, Özdemir vd. 2014).

Kırsal bölgelerin tarıma dayalı ekonomik yapıya sahip olması, bu bölgelerdeki sosyo-ekonomik hayatın ve gelişmelerin tarımın bir parçası olduğunu ortaya koymaktadır. Bu bölgelerdeki tarımsal faaliyetlerin yapısı ve geçimini tarımdan sağlayanların yaşam standartlarının temel belirleyicisi olarak tarımı ön plana çıkarmaktadır. Kırsal göç ile ilgili yapılan bazı çalışmalarda, kırsal göçün nedenleri arasında tarımla ilgili olan faktörler ilk planda değerlendirilmektedir (Güreşçi 2009). Tarım sektöründe karlılığın azalması ve şehirlerin ekonomik ve kültürel cazibe noktası olması nedeniyle kırsal alanlardan göç artmaktadır. 2007–2016 yılları arasında havzada 10 yıl içerisinde nüfustaki azalışın %8,2 olduğu ve 2007–2016 yılları arası Türkiye kırsal nüfus azalışının altında olduğu görülmektedir. Havzada belirlenen yerleşik nüfus gösterge değeri 1.43’tür. Oldukça düşük olan bu gösterge değeri diğer göstergelerle; yaş, tarımsal gelir vb. birlikte değerlendirildiğinde yerleşik nüfus azalışının devam edeceği (özellikle genç nüfus) öngörülebilir. Tarımsal sürdürülebilirliği sağlamak için göçü azaltmaya yönelik tedbirlerin acilen alınması gerekmektedir. Bu gösterge değerinin tam sürdürülebilirlik düzeyine gelebilmesi için (kırsal alanda yerleşik olarak bulunan ekonomik olarak aktif nüfus oranının artması) daha önce ekonomik boyut göstergelerinde detaylı olarak açıklandığı gibi tarımsal faaliyetlerden elde edilen ve/veya alternatif kırsal faaliyetler ile elde edilen gelirin artması için büyük önem arz

121

etmektedir. Kırsal alanların cazibe noktaları olmalarını sağlayacak tedbirlerin alınması gerekmektedir. Bunun için kırsal alan sosyal ve ekonomik altyapısının iyileştirilmesi gerekmektedir. Kırsal göç, bir sorun olarak daha çok gelişmekte olan ülkelerde ön plana çıkmaktadır. Bunun nedenini ise ekonomik dönüşümün temeli, tarım sektöründe yaşanan liberalleşme ve bu sürecin tetiklediği tarım sektöründeki nüfusun çözülmesi oluşturmaktadır (Güreşçi 2009).

Tarımsal üretimde örgütlenmenin temel amacı, tarım kesiminde verimliliği yükseltmek ve üretimden tüketim aşamasına kadar tarımsal ürünlerin değerlendirilmesini sağlayarak üreticinin gelirini ve pazardaki konumunu iyileştirmektir (İnan vd. 2000). Üretimden pazarlamaya kadar örgütlü bir yapıda hareket eden üreticiler kurdukları pazarlama yapısı ile pazardan daha fazla pay almışlar ve ürettikleri ürünlerden daha fazla gelir elde etme imkanına kavuşmuşlardır (Köroğlu 2003). Türk tarım sektöründe üretici örgütlenmesi yeterli seviyede değildir. Farklı türlerde çok sayıda üretici örgütünün bulunmasına karşın, üreticilerin bunlara katılımı sınırlı kalmaktadır (Anonim 2014,a).

Sarıkum Gölü Havzasında gösterge değeri 2,43 olarak tespit edilen örgütlenme düzeyi oldukça yüksektir. Ancak, havza için hesaplanan bu değerin yüksek olmasının temelinde tarımsal desteklerden yararlanmak için Ziraat Odasına kayıt şartının olması yatmaktadır. Kurumlar tarafından yapılan düzenlemeler ile (desteklerden yararlanmak için Ziraat Odasına kayıt yaptırılması şartı) kırsal alanda örgütlenme düzeyi artırılmaya çalışılsa da istenilen örgütlenme kabiliyetinin geliştirilmesinde yeterli olmamaktadır.

Ziraat Odalarına kayıt yaptıranlar sadece destekleme dönemlerinde ihtiyaç duyulan resmi işlemler için Ziraat Odasına gitmekte ve herhangi bir birlikte hareket etme kabiliyeti geliştirmeye yönelik bir faaliyette bulunmamaktadır (kooperatifleşme, dernek kurma, ortak üretim/satış vb). Bununla birlikte, havzada yaşlı nüfus oranının yüksek olması, göç miktarı, tarımsal gelirin düşük olması, eğitim seviyesinin ağırlıklı olarak ilkokul seviyesinde olması gibi diğer göstergelerle birlikte incelendiğinde örgütlenme düzeyinde ileriye yönelik bir artış öngörülmemektedir. Üretici örgütlenmesinin önündeki en önemli engellerden birisi üreticinin konuya bakış açısındaki olumsuzluklardır. Bilinen bir gerçek başarısız ve kötü örneklerden kaynaklı olarak, üreticiler arasındaki karşılıklı güvensizlik ve bilgi eksikliğidir. Bu olumsuzlukların, konuya özel eğitim programları ve projelerle birlikte başarılı örnek ve tecrübelerin

122

üreticilere aktarımı yoluyla giderilmesi, tarımsal yayım hizmetlerinin bu konuya odaklanması algının değiştirilmesi açısından oldukça önemlidir (Anonim 2016,f).

Tarımsal verimliliği arttırmak, tarım ürünlerinin kalitesini yükseltmek ve üreticilerin gelir düzeyini istikrara kavuşturarak belli bir oranda tutmak için tarım kesimine büyük miktarlarda destek aktarmak gerekmektedir. Tarımın bu kadar çok desteklenmesinin en önemli nedeni, tarımın doğa koşullarından büyük ölçüde etkilenmesi, bu durumun da elde edilecek ürün miktarı ve kalitesi üzerinde önemli etkiler, dalgalanmalar yaratabilmesidir. Bu durumun tüketici fiyatlarında ve dolayısıyla çiftçi gelirlerinde istikrarsızlık yaratmasının önüne geçebilmek ancak bir örgütlenme modeli yaratılarak mümkün olmaktadır (Köroğlu 2003).

Tarımsal kuruluşlarla temas halinde olan tarımsal işletmelerin tarımsal faaliyetlerle ilgili sorunlarının olması durumunda çözümü yetkili kurumlardan sağlayacağı bilgilerle çözme şansı yüksek olacaktır. Bu nedenle tarımsal kuruluşlarla ilişki düzeyinin yüksek olması tarımsal sürdürülebilirliği pozitif yönde etkilemektedir. Bu göstergenin indeks değeri 2,90’dır. Yaş düzeyi yüksek, eğitim seviyesi ilkokul düzeyinde olan havzada çiftçilerin tarımsal kuruluşlarla yakın temasta olmaları daha bilinçli üretim yapma yönünde istekli olduklarının da bir göstergesidir. Bu değerlendirmeden hareketle tarımsal faaliyetlerle ilgili tüm kurum, kuruluş ve STK’ların havzada üretim açısından değişiklikler yapma konusunda etkili olacağı düşünülmektedir.

Tarımsal yeniliklerin takip edilmesi yeni tarım tekniklerine açık olma, uygulama isteğini göstermektedir ve tarımsal sürdürülebilirliği pozitif yönde etkilemektedir.

Havzada nüfusun yaşlı, eğitim seviyesinin ilköğretim düzeyinde olmasına rağmen çiftçilerin yeni bilgileri öğrenmeye açık olmaları havzanın tarımsal sürdürülebilirliği açısından ayrı bir öneme sahiptir. Havzada bu göstergeye ait tespit edilen indeks değeri 2,57’dir.

Yerelde kalkınmanın olumlu sonuçlar verebilmesi için insan odaklı, eşitlikçi ve kapsayıcı bir modelin oluşması gerekmektedir (Göymen 2004). Tarımsal sürdürülebilirliği sosyal boyut altında değerlendirirken de aynı yaklaşımı kabul etmeliyiz. Datta (2014) ülkelerin gelişmişlik düzeyi ve tarımsal sürdürülebilirliği ve